Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dün Meclis’in yeni yasama dönemine başlaması vesilesiyle gerçekleştirdiği konuşmanın metni ortaya çıktıktan sonra yapılan yorumlar içinde belki de en hayalci olanı şuydu:
Veda konuşması.
Gül’ün, dün yaptığı konuşma için birçok ifade kullanmak mümkün.
Örneğin, Cumhurbaşkanlığı süresinin hesabını dökme konuşması.
Üst perdeden ifadeleri içermeyen, teknik, yol haritası çizen bir uyarı konuşması.
Ve nihayet, içte ve dışta kronikleşmeye yüz tutan sorunların çözümünün formüllerini gösteren bir vaat konuşması.

Kutuplaşma uyarısı
Önce, Çankaya Köşkü’ne çıktığı günden bu yana kendi görev tarifini nasıl yaptığını, aktif siyasetin içinden gelen biri olarak demokrasiyi nasıl anladığını ve sandığın erdemine nasıl inandığını anlattı Gül.
Türkiye’nin önümüzdeki süreçte üç önemli seçim gerçekleştireceğini belirterek, Gezi olaylarıyla doruğa çıkan kutuplaşmanın bu süreci nasıl zehirleyebileceğine dikkati çekti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketini desteklediğini duyurdu ve bu adımların sürdürülmesinin önemine işaret etti.
Daha birkaç gün önce Türkiye’deki demokratik gelişmişliğin, hak arama anlayışının bir tezahürü olarak “gurur verici” bulduğu Gezi Parkı olaylarına, merakla beklenen konuşmasında özellikle yer ayırdı.
Burada çevre duyarlılığı gösteren gençlerin eylemlerini, “barışçı” bulduğunu vurguladı ve bunu Türkiye’nin gelişkinliğinin yeni bir göstergesi olarak gördüğünü yineledi.
Vandalizmi eleştirdi, ancak olaylarda hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine başsağlığı dileklerini sundu.
Polisin aşırı güç kullanımı konusundaki yargı süreçlerini yakından izlediği mesajını vermeyi de ihmal etmedi.

Yumuşak ve erdemli güç
Kuvvetler ayrılığı, özgür basın ve muhalefetin gücünün önemini vurgulayan Gül’ün, çözüm süreci mesajı herkesi sorumluluğa davet niteliğindeydi.
Türkiye’nin komşu coğrafyalarda olan bitenden ders çıkarması gerektiğine işaret etti ve “Türkiye, kendi barışının fırsat ve umudunu söndürmemelidir” dedi.
Suriye eksenli dış politika değerlendirmelerinde koyduğu öncelik ve yaptığı tarifin altı, Bakanlar Kurulu sıralarında dikkatle çiziliyordu:
“Ülkemiz, işleyen demokrasisi ve gelişen ekonomisiyle bölgesinde bir istikrar adası ve umut kaynağı olmayı sürdürmektedir. Esas bizim açımızdan en temel dış politika önceliğinin de, bize yumuşak ve erdemli güç olma özelliği sağlayan bu konumumuzu koruma ve bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları muhafaza etmek olduğu kanaatindeyim.”
Türkiye’nin dış politika önceliklerini sıralayan, küresel ekonomik kriz konusunda öngörü ve uyarılarını dile getiren Gül, ekonomik büyümenin tek başına toplumsal huzur ve barışın teminatı olamayacağını da vurguladı.

Siyasete devam
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının son bölümündeki iki ifadesi haliyle yankı uyandırdı.
Gül, “Bu, seçildiğim görev süresi içerisinde benim son yasama yılını açış konuşmam” derken, geride bıraktığı 6 yılda hep doğru bildiklerini söylediğini ifade etti.
Milletin hizmetinden hiç ayrılmadığını vurgularken de, “Bundan sonra da bu anlayış ve şuurla milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim” dedi.
Cumhurbaşkanı, konuşmasının bütününe bakıldığında, iktidarın sinir uçlarını harekete geçiren netameli konuların tamamında söylemek istediğini açıkça söyledi.
Gezi Parkı olaylarından ders çıkarılması gerektiğini, demokrasinin her zaman bir, “fren ve dengeler” sistemi olduğunu, iktidarın giderek derinleşme tehlikesi gösteren kutuplaşma konusuna daha çok kafa yorması zorunluluğunu, sandığın ama her şeyden önce çoğulculuğun önemini üstüne basa basa anlattı.
Sonunda da, “aktif siyasete devam” dedi. Tek seçeneği gösterdi.
Kesin olan şey, Gül’ün dünkü konuşmasının Meclis’te, “11. Cumhurbaşkanı” sıfatıyla yaptığı son konuşma olduğuydu.