14.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:
Zeynep Oral
O, İstanbul'un taşlarını, İzmir'in kordonunu hiç unutmadı. Ve bana sorarsanız, ah vah etmeden önce zıp zıp oynayan Beyoğlu, hophop Babiali, çakmak çakmak Beşiktaş, çakçak da çakçak vapurlarıyla şıngır mıngır Boğaziçi, Antep kilimine benzeyen İstiklal Caddesi, Viva Karşıyaka ve dört elle yapıştığı, göz süzen sokaklar daha şimdiden onu özlediler.
O, en çok insanları sevdi. İnsanlar arasında ise akrabaları, baykuşları, kartalları değil, martıları, serçeleri, kırlangıçları sevdi. Ivır zıvır entelleri, Türkçeyi budayanları, labalubacı eleştirmenleri ya da goygoycuları, lafazanları, koltukbaz politikacıları değil, şairlerin hasını, dizeleri akılla düzenleri ve usla humoru seviştirenleri sevdi. Kalabalıkları değil, yalnızları, yalnızlığı sevdi.
"Yazının tadı, sözcükleri giydirmek, soymak, yatırmak, kaldırmak, oynatmak, sıçratmak ve de onlara diz çöktürmek, perende attırmak - amman dikkat düşüncelere basmayın - beden eğitimi yaptırmakla ortalarda salınır... Bir yazı ne zaman başlar ne zaman biter, ne zaman selama durur, ne zaman havalandırılır, ne zaman saksıya alınır, bunlar bilinmiyorsa, lafın dümeni de bilinmiyor demektir." diyordu Salah Birsel.
Şimdi onsuz, Türkçe öksüz kaldı, biz okurları öksüz kaldık.
Salah Birsel: Özgünlük... Dil sihirbazı... Akıl... Zeka... Mizah... Eleştirel bakış... Birikim... Bıkıp usanmadan çalışmak... Sürekli üretmek... Alçakgönüllü, çelebi kişilik... İnsan sıcaklığı...
Dostlarına özlem, eserlerine ölümsüzlük kaldı.
*
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Denizli'deydim. Türk Kadınlar Birliği Denizli Şubesi'nin konuğu olarak... Çatalçeşme Oda Tiyatrosu'nda ağzına dek dolu bir salonda, dünden bugüne, bugünden geleceğe uzanan sorunlarımızı, düşlerimizi, düşüşlerimizi, özlemlerimizi, umutlarımızı konuştuk. Geleceği hazırlamanın yollarını aradık.
Ama hepsi bu değil. Denizli kıpır kıpırdı. Müthiş bir dinamizm. Orada olmalıydınız, görülecek bir şeydi. Kentin her köşesinde kadınlar için, kadınlara ilişkin etkinlikler yer alıyor, herkes içindekileri dışa vuruyordu. (Seçim öncesi, nabız yoklama faslı bir başka yazıda...)
Ka.Der Denizli şubesi çeşitli partilerden kadın adaylar bir araya getiriyor, birlikte çalışmanın örneğini veriyor, birlikte olumlu ve yapıcı adımlar atmak üzere müthiş bir kadın dayanışması sergiliyordu.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Denizli Şubesi aynı gün, imam nikahlı 30 çifti, resmi nikahla evlendiriyordu. Başı örtülüler, beyaz gelinlik ve duvaklılar, gepegenç kızlar, yaşlı başlı teyzeler hepsi bir arada. İşin ilginci, nikah törenine kimi çiftler çocuklarıyla gelmişti. Bir de aynı anda evlenen baba oğul vardı. 50 yaşındaki Ahmet Aktaş ile 26 yaşındaki oğlu Naim Aktaş...
En önemli olaylardan biri de Denizli Barosu Kadın Hukuk Komisyonu'nun Kadın Danışma Merkezi açmasıydı. Aile içi şiddet, Medeni Yasa'dan yararlanma, boşanma, miras konularında, iş yaşamında karşılaşılan sorunlara çözüm üretecek, kadınlara, haklarını tanıtacak, ücretsiz hizmet veren bir Danışma Merkezi. Bence her ile, ilçeye gerekli, müthiş bir olay. Gerçekleştirenleri kutluyorum.
Dayanamayıp ekleyeceğim. İnsan haklarından ayrı düşünmediğim kadın hakları için bugüne dek sürdürdüğüm çabayı, bundan böyle daha da çoğaltmak zorundayım. Çünkü bir haftadır ikiz kız torun sahibiyim. ("Dünya Kadınlar Günü"nü, birkaç saatle ıskaladık!)
Sen söyle, Sevgili Okur, artık bundan böyle bir büyükanne olarak, İnsan Hakları'nı ve Kadın Hakları'nı, Torun Hakları'ndan hiç ayrı düşünebilir miyim!!!
Yazara E-Posta: zoral@milliyet.com.tr