Haberin Devamı

Saat 16.50. Hava kararmak üzere. Apartmanın 10’uncu katının balkonunda oturan adam yüzünü kuzeye dönmüş, dikkatle ufka bakıyor. Aslında ne beklediğini kendisi de bilmiyor. Belki de beklediği bir şey yok! Yine de içinde bir ses “bekle” diyor. “Gördüklerinin ve geçen gün yaşadığın olayın mutlaka bir açıklaması olmalı. Belki de artık yadsınamayacak bir kanıtı.” Adam günlerdir bu saatlerde balkonda bekliyor.
Ve onları yine görüyor. Birkaç gün önce olduğu gibi yıldırım hızıyla birden ufuktan çıkıyor ve gelip apartmanın terasına konuyorlar. Deneyimli gözleri, bir anda olup bitmesine karşın gelenleri tanıyor. Bir alay kınalı keklik!
Keklik (Alectoris chukar) nerede yaşar? Dağda, bayırda! Bilemedin tarlada, bağda! Haydi diyelim çok acıktı, harman yerinde. Peki 10 katlı apartmanın terasında keklik olur mu?
Hemen “Olmaz”ı bastırmayın. Daha birkaç hafta öncesine kadar ben de öyle düşünüyordum.

Uydu kentte bir alay keklikMesaj “Bizim balkonda bir keklik buldum!” diyordu. Hani gönderenin bir yaban hayatı uzmanı olduğunu bilmesem, “uçan her kanatlıyı sadece kuş olarak bilen biri, yine güvercinle kekliği karıştırdı” diyeceğim. Kaldı ki mesaja, babaç ama biraz ürkmüş bir kekliğin, balkondaki masanın ayağının altında çekilmiş fotoğrafları da ekli. Gel çık işin içinden!
“Herhalde” dedik, “Bu keklik şahinden kaçarken can havliyle kendisini balkona attı!” Bu bile pek inandırıcı değil çünkü balkon, küçük bir açıklık dışında, kapalı.
İkinci mesaj “Olay çözüldü. Keklikler akşam bizim terasa geliyorlar. Bu akşamüzeri terasa konarlarken gördüm. Benim bulduğum, son katta oturduğumuz için herhalde bir hata yapıp balkona gelmiş” diyordu. İşte adam, gördüklerinin bir rastlantı olmadığını kanıtlamak için o akşam tekrar balkondaydı.
Ankara’nın hemen dışında, bir uydu kentte, 10 katlı apartmanlardan birinin terasına her akşam hava kararırken bir alay keklik geliyor! Geceyi geçirmek üzere! Terasta sansar yok. Tilki gelemez. Kedi köpek bile çıkamaz. Yani geceyi geçirmek için bulunabilecek en güvenli yer. Üstelik kış günü açık araziye oranla daha da sıcak.
Peki keklikler bunu nasıl biliyor? Ne zaman fark edip de oraya yerleşmişler? Başka canlıların zekasına saygısı olmayan ve akılsızlığı anlatmak için bula bula “Kuş beyinli!” sözcüklerini bulabilmiş olan insan, bunu hiçbir zaman bilemeyecek!

Terastaki keklikler


“Hoş gelişler ola...”
“Biz, O’nu, kimseleri ilgilendirmeyecek “özel hayatı”nı “insan yanı” olarak sunma şaklabanlığı ile değil; 1936’da Yalova’daki köşkü, bir ağacın kesilmesini önlemek için rayların üzerinde 4.80 metre kaydıracak kadar dahi ve insan yanı ile...
Biz, O’nu, ‘Mustafa’ olarak değil, bazı canlara inat, canımızın parçası, ruhumuzun ta kendisi, Mustafa Kemal Atatürk’ümüz olarak anladık, anlatıyoruz. Durmadan, bıkmadan, usanmadan, ‘Hoş Gelişler Ola, Mustafa Kemal Paşa!’ diye haykıracağız” diyor, Tiyatro Birileri.
Atatürk’ün “Ben size ölmeyi emrediyorum!” emri ile, Çanakkale’de gözünü kırpmadan, son erine kadar şehit olan 57. Alay’ın son toplu fotoğrafında, karacalarla köpekler var askerlerin arasında. Çünkü askerler, Mustafa Kemal’in askerleri.
Büyük Taarruz kararını alıp karargahın dışına çıkan komuta heyetinin önünde can dostumuz köpekler var. Çünkü komutanlar, Mustafa Kemal’in komutanları.
“Burada bir iğde ağacı vardı” diye onca hengamenin arasında Ankara’daki tek bir iğde ağacını bile hatırlayan, kesildiğini öğrenince canı sıkılan da Atatürk.
“Ağaç tabii kesilecek yahu! Halka su getiriyoruz! En büyük çevreci benim! Gidip baksınlar, İstanbul’da parklara kaç ağaç dikmişim!” diyenlerden ne kadar farklı!
Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal paşa! n