Çok önemli bir galibiyet... Hem motivasyon anlamında hem Avrupa’da yola devam etme anlamında, hem de seyirciyi bütünleştirme anlamında üç puanın çok ama çok ötesinde bir kazanım bu... Ve bu kazanımda etkileyici sonuçların çıkması gereken hem performanslar hem mesajlar hem de dersler var...
Bu galibiyetle Tedesco yerini bir hayli sağlamlaştırdı. Öyle anormal beklenmedik sonuçlar olmadıkça “Tedesco gider, Aykut Kocaman gelir” söylemlerini uzun süre hem okumayız hem de dinlemeyiz... Sadece Tedesco değil yeni sistem oyuncu tercihleri de “Tedesco gitsin” noktasında tartışmaya açılmaz...
Bu maçtan çıkarılacak ilk sonuç; yeni hocanın yeni sisteminin tutmak üzere olduğu ama bu sistemin olmazsa olmazı hız ve çabukluğun yeterli seviyeye ulaşmadığıdır. Hatırlayalım, ilk 15 dakika 4-1-4-1 oynayan Fenerbahçe Asensio ve Talisca’dan oluşan yumuşacık orta sahasına rağmen yüksek vitesle oynayınca hem gol buldu hem de rakibi tedirgin etti, asıl önemlisi ve gol kadar değerli oyunu neredeyse orta sahaya kadar
Ligin 6. haftası, tarihinin en pahalı kadrosunu kuran Fenerbahçe 6 puan kaybetmiş, maç oynanırken koltuğunu yitiren eski başkan Ali Koç şampiyonluk sözü veriyor, yeni gelen Sadettin Saran, ‘Biz bu takımın arkasındayız’ diyor. Oysa takım, takım olmaktan çok uzak... Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; böyle oynamaya devam ederlerse, Tedesco fanteziler yapmayı sürdürürse bu takımdan ne köy olur ne kasaba...
Şampiyonluk mu? Onu geçin o çoktan bir sonraki sezonun hayali oldu bile.
Fenerbahçe’nin ilk 11’i açıklanınca, seçimde olan akıllar birden maça döndü. Çünkü Tedesco hem şaşırtıcı hem de tedirgin edici bir 11 sahaya sürmüştü. İlk 6 haftanın gol yükünü çeken En Nesyri kenarda, fizik olarak hazır olmayan Semedo’nun yerine oyunun temposunu yükselttiğini bildiğimiz Mert Müldür kenarda, sol tarafın ritmini sürekli yukarıda tutan Archie Brown kesik yemiş, dinlendirilmesi beklenen Talisca santrfor olarak sahaya sürülmüştü.
Tedesco’nun bu
Çok merak ediyorum. Jose Mourinho dünkü maçı seyretmiş midir? Her ne kadar Lizbon’da uçaktan indiğinde “Eve gidip Porto maçını izleyeceğim. Fenerbahçe defteri artık kapandı” açıklamasını yapmış olsa bile, ben Gençlerbirliği maçını izlediğini düşünüyorum... Ve neredeyse hiç oynatmadığı İrfan Can Kahveci’yi, az oynatıp turşusunu kurduğu Oğuz’u seyredince nasıl bir hata yaptığını anlamıştır diye tahmin ediyorum.
Meslektaşı Zeki Murat Göle hiç risk almadan her oyuncuyu orjinal yerinde oynatarak ve hem de ilk 45 dakikada performans alarak güle oynaya maçı kazandı. Mourinho olsa Fenerbahçe taraftarı yine ölüp ölüp dirilirdi. Biz dünkü maçı Fenerbahçe’den ayrılmış olsa bile bıraktığı büyük hasar nedeniyle yine Jose Mourinho üzerinden okuyabiliriz. Çok sayıda gönderme yapıp, arkasından konuşabiliriz. Oysa gerek yok. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor. Şapkadan tavşan çıkarmak yerine, doğru ve eldeki kadroya göre bir oyun
Benfica Teknik Direktörü Bruno Lage, ustası Jose Mourinho’ya ilk maçta ciddi bir üstünlük sağladı. O üstünlük, dersine iyi çalışmanın getirdiği sonuçtu. Lage’nin izlemesi gereken bir tek maç vardı, o da ligdeki Göztepe karşılaşmasıydı. Benfica’nın hocası bunu son derece iyi yapmış, ona göre Ivanovicsiz bir kadroyla çıkıp, Fenerbahçe’nin kanatlarını kapatarak rakiplerinin ana damarlarını neredeyse kesti. İstediği bir de goldü, Allah’tan o olmadı.
İşte bu kadar kolay Fenerbahçe’yi çözmek... Son maçını birkaç kere dikkatlice izleyip oyuncularına defoları aktarınca, sarı-lacivertlileri durdurmak son derece kolay bir iş... Üreticisi olmayan, oyun kurucudan yoksun ve tek şablonla oynayan bir takımı çözmek için de zaten profesör olmaya gerek yok. Biraz sert oyun, kalabalık bir savunma, ne oynadığını bilmeyen Fenerbahçe’yi durdurmaya yetti de arttı bile...
Benfica son 20 dakikada 10 kişi kalınca, hani formatta biraz değişiklik olur mu, Mourinho kenardan hemen müdahale eder mi diye
Nihayet Fenerbahçe gibi oynayan, Fenerbahçe gibi mücadele eden sarı-lacivertli taraftarın “işte benim Fenerbahçem” diyebileceği bir takım izledik. Sorunları yok mu; var hem de büyük boyutta... Eksikleri yok mu; en az üç tane... Orta alanda bir bağlantı oyuncusu yüzde yüz ihtiyaç... Ayrıca oyunu ileri taşıyan, daha güven veren 6 numara gerekiyor. Üçüncü eksikse elbette sağlam ve güven veren tecrübeli bir kaleci...
Dün taraftarı zevkten dört köşe eden bu beş gollü galibiyetin anlamlı olması gerekiyor. Yani Şampiyonlar Ligi’ne gitmek... Emin olun Fenerbahçeliler için lig şampiyonu olmuş kadar değerli bu hedef... Kendisini hala tribünde yer alan bir taraftar gibi gören Ali Koç’un işte tam sahne alma zamanı... Kimileri Asensio diyor, kimileri Bissouma, bazıları kaleci Ederson yazıyor. Ben isim vermiyorum. Mourinho gibi ben de tarif ediyorum. Görünen köy kılavuz istemez, Fenerbahçe’nin ihtiyaçları bunlar..
Feyenoord karşısındaki mükemmel galibiyetin birden fazla
Ve bu sezon da Fenerbahçe için bitti... Bu sonucun bir numaralı sorumlusu tartışmasız Jose Mourinho’dur. Son dönemlerde hiçbir teknik adam elinde çok daha zayıf kadro olmasına rağmen, Mourinho kadar korkak ve çirkin futbol oynatmadı. Kadıköy’de kazanmak için oynadığın maça önce rakibi durdurmak hatta rakibi değil, sadece Osimhen’i durdurmak üzere bir planla çıkan hoca, dünyanın en iyisi de olsa korkaktır. Haftalardır işleyen bir düzeni ‘aman Osimhen gol atmasın’ diye bozarsan senin de fiyakanı Kadıköy’de bozarlar...
Mert Müldür ve önünde Oğuz haftalardır harika performans sergiliyorlar; sen hangi akla hizmet bilinmez, sakatlıktan yeni çıkmış Osimhen’e hep ezilmiş Çağlar ile başlıyorsun. Önceki bütün büyük maçlara bakalım, Dzeko-En Nesyri ikilisi çoğunlukla tehdit olmuşlar, sen koşmayan, fizik gücü yetersiz Talisca’dan medet umuyorsun... Bu asla büyük hocalık değil, bir kez daha tekrarlıyorum büyük korkaklıktır.
Bir ilk 45 dakika
İskoçya’daki hayal kırıklığı, üstüne bir de 120 dakikalık yüksek tempolu bir maç, dün Kadıköy’de Fenerbahçe’yi ciddi biçimde etkiledi. Ne var ki, böyle geniş bir kadroya sahip ve hedefi şampiyonluk olan bir takımın yorgunluğu bahane etmesi günümüz futbolunda çok kabul edilebilir bir mazeret değil... O zaman soru şu; dün belki de şampiyonluğun kaybedilmesine neden olacak bu beraberliğin sorumlusu kim? Elbette yine küçük çaplı bir fantezi deneyen Jose Mourinho.
Fenerbahçe’nin haftalardır kurulu bir düzeni var. O düzen özellikle forvet hattında üst düzey bir uyum, etkileyici bir alışkanlık yaratmıştı. Dzeko-En Nesyri ikilisi adeta bir stoper tandemi gibi birbirini tamamlayan süper golcüler statüsündeydiler. Aralarındaki pas trafiği neredeyse gözü kapalı kurdukları iletişim, özellikle ligin ikinci yarısında sarı-lacivertlilerin seri galibiyetlerinin ana unsuruydu... İşte Mourinho dün bu uyumu bozdu, uyum bozulunca da sistem iflas etti.
Rangers maçı sonrası küçük
Artık çok net bir şekilde Fenerbahçe’nin, Jose Mourinho takımı olduğunu söyleyebiliriz... Güçlü ve son derece kontrollü bir oyun, etkileyici takım savunması, yüksek üretkenlik ve de doğal olarak gösterişsiz ama baskılı bir futbolla kazanan taraf, dünkü Fenerbahçe’nin özetiydi.
Kaleci İrfan Can’dan son oyuncu pozisyonundaki Edin Dzeko’ya kadar herkes üstlendiği görevi hatasız, eksiksiz ve son derece dikkatli yerine getirdi. Elbette sahanın en çok koşanının Tadic olması, dünkü güçlü ve kontrollü Mourinho oyununun en güzel kanıtıydı.
Aslında Fenerbahçe sahaya çıkmadan Galatasaray’ın berabere kalmasının haberiyle morali bulmuştu bile. İlk 10 dakika mutlak kazanmak isteyen bir takımın işaretleriyle doluydu. Kostic ve Oğuz Aydın kanatları maçın tamamında mükemmel kullanacaklarını, işte o ilk 10 dakikada çoktan göstermişlerdi. Mert Müldür’ün attığı gole kadar kaçan iki gol, bir de penaltı tartışması vardı ki bunlar zaten farklı bir galibiyetin sinyalleriydi.
Maç