Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ın yanı sıra Hatay da ağır yıkım gördü. Eskisi, yenisi, depreme dayanıklı diye pazarlanan her yer enkaz halinde. Ve yıkılan      o binalarla birlikte aileler, hayatlar da parçalandı, yok oldu, fotoğraflar sahipsiz kaldı.

On binlerce insanımızı yitirdiğimiz depremlerin merkez üssü bilimsel olarak Kahramanmaraş, ancak verdiği hasar, can kayıpları açısından düşünüldüğünde aynı tespit Hatay için de geçerli. Kentte taş üstünde taş kalmamış. Tek katlı, çok katlı, yıkılmayan ya da hasar görmeyen bina, yapı yok neredeyse. Eskisi, yenisi, depreme dayanıklı diye pazarlanan her yer enkaz halinde. Ve yıkılan o binalarla birlikte aileler, hayatlar da parçalandı, yok oldu. Yaşanmışlıklar, mazide kalan anılar, aile albümlerindeki fotoğraflar hepsi silindi, sıfırlandı. Bir zamanlar yaşayan, neonların aydınlattığı, kalabalıklarıyla bilinen caddeler ve sokaklar gibi onlar da yok artık. Geriye kalan hayalet binalar ya da enkaz başlarında suskun, sabırla bekleyen dokunduğunda da hüngür hüngür ağlayan kalpleri kırık insanlar. Kiminin eşi, çocuğu kiminin annesi, babası, kardeşi, yeğenleri hâlâ enkaz altında. Birkaç gün önce umutla canlı çıkacak diye bekliyorlardı, şimdilerde ise beklenti maalesef daha çok yakınlarının, sevdiklerinin hiç değilse cansız bedenlerine ulaşabilmek üzerine. Ama yıkım o kadar büyük, o kadar vahim ki binaların enkazları da birbirine karışmış, iç içe geçmiş durumda. Bazı yerlerde enkaz altında hangi bina ya da binalar var o bile belli değil. Neyin ne olduğunu, beton yığınlarının altında kimlerin olabileceğini kestirebilecek olanlar da enkaz altında büyük olasılıkla.

Haberin Devamı

Kim bilir ne umutlar, ne hayaller vardı o binalarda... Deprem öncesindeki son pazar kahvaltı sofralarında neler konuşulmuş, geleceğe dönük hangi planlar yapılmıştı acaba... Gecesinde de insanlar ne gibi düşüncelerle dalmışlardı uykuya...

Caddeler, sokaklar yok hayatlar paramparça

***

Bu düşüncelerle, depremlerin yıkılmadık bina, ev bırakmadığı Hatay’ı dolaşırken fark ettim Sümeyra Aydın’ı. Bir zamanlar kentin en hareketli, en merkezi yeri olarak bilinen Cebrail Mahallesi’nde artık sadece adı kalan Cengiz Sokak’taki bir enkazın üzerinde tek başına oturuyordu. Arada bir önündeki cılız ateşte ısınmaya çalışıyordu, dikkati ise hep yanı başındaki bir başka enkazdaydı. Bir süre uzaktan izledim, sonra da yanına gidip sordum. Doğma büyüme Hataylı olduğunu ama eşiyle birlikte Çanakkale’de yaşadığını söyledi. Deprem haberini duyar duymaz soluğu Hatay’da aldığını, o günden bu yana da enkaz başından ayrılmadığını anlattı. Sonra da yanı başındaki göçmüş binayı (5 katlı Dudayev Apartmanı) göstererek devam etti:

Haberin Devamı

“Abimin eski eşi ile dört çocuğu burada oturuyordu. Eşini ve iki çocuğunu sağ salim çıkarttık. İkisi kaçmak isterken merdiven boşluğunda sıkışmış. Biri 10, diğeri 12 yaşında. Dayım, yengem, teyzem, yengemin kardeşi, kocası, çocuğunu bu depremde kaybettik. Hatay’da herkes aynı durumda çok kayıp var.”

“Başınız sağ olsun, Allah sabır versin”den başka ne diyebilirsiniz ki?..

Sessizce uzaklaşarak, yıkıntılar arasından yürüyerek, birkaç sokak öteye geçtim. Enkazlar üzerinde iş makineleri hummalı bir faaliyet içindeydi. Beton bloklar kaldırılıyor ya da parçalanıyordu. Bazı enkazların üzerinde tek tük arama-kurtarma ekipleri vardı ama artık kurtarmaktan daha çok, enkaz altındaki cansız bedenleri çıkarma faaliyetleri ön plandaydı. Umut veren ambulans sirenleri pek duyulmuyor, cenaze araçları gidip, geliyordu. Enkaz başlarında çaresiz insanlar dua ediyorlardı. Yağmacılara karşı asker ve polisin kol gezdiği cadde ve sokakların bazılarında da masalar ya da araçların kaputları üzerinde yetim, öksüz sahipsiz fotoğraflar duruyordu. Yakınları, tanıyan varsa, kaldıysa gelip alsın diye. Ama ne gelen vardı ne de ilgilenen.

Haberin Devamı

Mehmet Ali Demirbüken Caddesi’nde ilerlerken o masalardan birinin önünde durup tek tük kalmış, sahipsiz, tozlu fotoğraflardaki çocuklara baktım. Kimi annesinin, belki de teyzesi, halasının kucağındaydı, kimi aynı oda içinde ya da bir balkon köşesinde, bahçede, çocuk parkındaki salıncaktaydı. Masa başında birbirine sarılan kardeşler, gülücüklerle objektife poz vermişlerdi. Bazıları da annesi, babası, dedesi, ninesiyle yemek sofralarındaydı. Kim bilir ne zaman? Yine bir başka karede Foto Hasan diye bir stüdyoda çekilmiş, gözlerinin içi gülen bir kız çocuğunun sahipsiz fotoğrafı vardı.  

Yaşıyorlar mıdır acaba?..

Caddeler, sokaklar yok hayatlar paramparça

***

Oradan ayrılıp Cumhuriyet Caddesi’ne doğru yürüdüm, bu kez de kaldırımda oturmuş, fotoğraf albümü karıştıran genç bir erkekle-kız dikkatimi çekti. Depremde yaşamlarını yitiren anne ve babalarının enkaz altından çıkartılan tozlu fotoğraflarına bakıyorlardı. Felaketi duyar duymaz, okumak için bulundukları İstanbul’dan koşup gelmişlerdi. Kardeş olduklarını söylediler.

“Konuşabilir miyiz?” dedim.

Sadece birbirlerine sarılıp ağlamaya başladılar.

Yürümeye devam ettim...

Cumhuriyet Caddesi’nde de sağlı sollu binalar enkaz halindeydi. Burada da caddenin sadece adı kalmıştı. Üzerinde arama faaliyeti devam eden bir enkazın karşısında da iki genç kadın oturmuş, birbirlerine sarılarak ağlıyorlardı. Endişeli bakışlarla çalışmaları izliyorlardı. Yanlarına gittim. Savaştan kaçarak 10 yıl önce Halep’ten geldiklerini ve kardeş olduklarını (Hale ve Büşra Hasan) anlattılar. Önünde durdukları enkaz da annesi ve abilerinin üç yıldır oturduğu beş katlı Yıldız Apartmanı’ymış. Sonrası da şöyle:

“Abim, annem, kız kardeşim, hamile yengem ve çocuğu da var, 2 yaşında. Hepsi altında kaldı. Dün annem, yengem çıktı, evvel gün abim ile kızı çıktı. Bir tek kız kardeşim kaldı, 18 yaşında. Diğerlerini alıp defnettik. Kız kardeşimin çıkmasını bekliyoruz.”

***

Hatay’da ve depremin vurduğu tüm illerde bunlar gibi o kadar çok tozlu ve sahipsiz fotoğraf var ki...

Caddeler, sokaklar yok hayatlar paramparça

Her biri onlarca kişiye mezar olan apartmanlarda enkaz kaldırma çalışmalara devam ediyor. Bazı depremzedeler, yaşamlarından umut kestikleri yakınlarının hiç olmazsa cansız bedenlerinin çıkarılmasını göz yaşlarıyla bekliyor.