Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Elazığ depreminde yaşananlar hepimizi derinden sarstı. Enkaz altındakilere ulaşabilmek için seferber olduk. Kurtarabildiğimiz her can için kucaklaştık, gözyaşı döktük. Yani ülkece tek ses, tek yürek olarak dünyaya örnek bir sınav daha verdik. Özellikle de kurtarma çalışmalarında.. Ancak aynı hassasiyet ve kararlılığı deprem öncesine dönük hazırlıklar açısından söylemek zor. Hele de korkulan İstanbul depremi ve kum saatinin dolmak üzere olduğu dikkate alındığında. Çünkü yapılması gerekenleri biliyoruz ama daha çok depremin zamanı ve fayın tek mi yoksa parçalı mı kırılacağı noktasına odaklanmış durumdayız. Evet, çok sayıda yenilenen, güçlendirilen yapı var ve her ne kadar felaket senaryoları olumlu yönde değişiyor gibi görülse de en iyimseri bile tüyler ürpertici. Hem tek ya da parçalı kırılsa dahi fayın yıkıcı etkisi hem de bu etkiyle birlikte oluşabilecek diğer tehditler açısından. Şöyle ki; İstanbul’da yaklaşık bir milyon 600 bin bina var. Yüzde biri etkilense bu 16 bin bina ve binlerce insan demek. Dahası İstanbul’da mahalle aralarında yüz binlerce ton parlayıcı, patlayıcı, zehirli toksik kimyevi madde üretiliyor, depolanıyor, kullanılıyor. Dolayısıyla daha önce bizim de sıkça dile getirdiğimiz endişe verici noktaları irdelemekte yarar var. İşte bazıları:

Haberin Devamı

İstanbul bölgesi sanayinin can damarı. İş, fabrika, güç, üretim kaybının ülkeye getireceği maliyeti bir düşünün. Sanayi kuruluşları kendilerini depreme hazırlamışlar mı?

Depremde en önemli şey, yangın çıkar. Bu da evlerde çok fazladır ve depremin öldürdüğüne yakın insan da yangından ölür. Kaç kişi, bir tane yangın tüpünü alıp da bir aleve doğru tutup hareket ettirdi? Hangi evde yangın tüpü var, onların kaçı yenilenmiş?

Deprem en büyük çevre felaketini üretir. Milyonlarca ton inşat malzemesi, moloz çıktısıyla karşı karşıya kalacak. Bunun içinde demiri, bakırı her türlü metali var. Bunlar müthiş oksidasyona açık yani kolay ortaya bırakamayacağınız malzemeler. Bunlar için ne önlemler alındı?

İstanbul suyu nereden alıyor, beş tane barajdan. Bunlar olası bir depreme hazır mı değil mi? İstanbul’daki bütün kanalizasyon, arıtma sistemleri... Bunlar depreme hazır mı? Yarın bunlarda olabilecek bir falso nereleri, nasıl kirletecek? İnsanların sağlık sorunu, salgın hastalık durumu ne? Bunları biliyor muyuz?

Haberin Devamı

Kentte yaşayan insanlar evlerini döşerken hiç depremi düşünüyor mu? Örneğin evler, camlar kristal avizelerle döşeli, istenen mobilya hoşuna gittiği şekilde yatak odasına konuluyor. Oysa koyamazsın, bunların belli bir şekli, duruşu var.

İstanbul’daki binalarda kimin nerede yaşadığını, olası bir göçüğün sağında mı solunda mı kalacağını ancak komşusu bilir. Peki, buna dönük mahalle örgütlenmesi ya da ilk müdahale için gerekli malzememiz var mı?

Özetle; 1999’da yaşadığımız felaket sonrasında “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye verilen sözlerin üzerinden yıllar akıp geçti ama biz hâlâ daha çok fayların yapısı, bir başka fayı tetikleme durumunu ya da İstanbul için korkulan büyük depremin zamanını ve önceden bilinip bilinmeyeceğini tartışıyoruz. Hem de öngörülse dahi neyin, nasıl yapılacağı konusunun da flu olduğunu bile bile. Çünkü bu konuda çalışan bazı bilim insanlarının iddia ettiği gibi varsayalım günler öncesinden İstanbul depremine dönük somut işaretler saptandı ve bu konuda ilgili yerler de ikna oldu, bu halka nasıl duyurulacak? Böyle bir durumda koca İstanbul için boşaltma kararı alınabilir mi ya da boşaltılabilir mi? Hele de değil deprem sağanak yağış ya da kar duyurusunda dahi İstanbul’daki görüntüler ve panik gerçeği ortadayken… Dolayısıyla artık bunları tartışmak ve her sallantıda panikle sokağa dökülüp ondan sonra bir şey yokmuş gibi hayata devam etmek yerine büyük depremin her an yaşanabileceği gerçekliğiyle hazırlıklı olmaya odaklanmak daha doğru. Yani tam anlamıyla Elazığ depremindeki yardım seferberliği ve arama-kurtarma başarısını artık afetlere hazırlık konusuna da yansıtmamız şart. Yoksa bir sonraki sallantı, Allah saklasın, korkulan büyük deprem olabilir ve bunları bir kez daha konuşmaya gerek bile kalmayabilir...