Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tunca BENGİN

       Mehmet Sümbül işi iyice karıştı. Nesim Malki cinayetinin kilit ismi derken, şimdi de Hizbullah operasyonunda ön plana çıktı. Sorgu kasetleri Hizbullah'ın karargahında, tetikçi yeğeni Oğuz Işıklı büyük olasılıkla İran'da. İddiaya göre de; Hizbullah'ın korumasında. Sürpriz değil. Polis Sümbül'ün Hizbullah bağlantısını biliyordu. Hem de Malki operasyonu öncesinde. Bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstihbarat Dairesi uyarılmış. Raporda, Sümbül'ün irtibatlı olduğu Hizbullahçıların isimleri tek tek sıralanıyor. Hatta öldürülen Malki'nin ortağı Erol Erkohen de sorgusunda Sümbül'ü Hizbullahçı diye tanıdığını açık açık söylüyor. Ama ne Sümbül'e (artık çok geç) ne de suç ortaklarına Hizbullah hakkında yöneltilen tek bir soru yok... Bugün polisin yorumu; Sümbül ikili oynadı, tahsil edilen paraları örgütten gizledi. Bu da sonu oldu. (Henüz cesedi bulunamadı, avukatı da hala umutları olduğunu söylüyor.)
       Mehmet Sümbül'ün 12 Eylül öncesi ülkücü davadan yargılanıp hüküm giydiği malum. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne verilen raporda ise kökten dinci grupla bağlantısı şöyle anlatılıyor:
       "Bursa Özel tip cezaevinde aşırı dinci grupların kaldığı D blokta yapılan aramalarda ortaya çıkarılan tünel kazma olayına karıştığı, 1 Aralık 1996 gün ve İslami Cemaat ve Cemiyetler Birliği faaliyetleri ile ilgili olarak gönderilen 'Kirli Devlet, Mafya ve Ülkücü Hareket' başlıklı faksı Şura Ltd'den çektiği, 1989 yılında tahliye olduktan sonra İstanbul'da oturduğu, Hizbullahi (İran'cı) çevre içerisinde yer aldığı, ilimize (Bursa) zaman zaman gelip gittiği, Aksa kitapevi sahibi Aziz Avar isimli şahısla irtibatlı olduğu, 'Milliyetçi miyiz - Müslüman mıyız' isimli kitabı Ümmet yayıncılık tarafından piyasaya sürüldüğü, Radikal Hizbullahi gruplar içerisinde bulunduğu, halen bu fikirler doğrultusunda hareket ettiği."

Neden korkuyordu?

       O dönemin bir yetkilisi, 'Sümbül aşırı derecede tedirgindi. Sürekli ev, telefon değiştiriyordu. İrtibatlı olduğu kişilerin adresleri dahi değişiyordu. İnsan aradan 2.5 sene geçmiş, unutulmuş bir cinayet için bu kadar tedirgin olmaz. Belli ki; birilerinden çekiniyordu' diyor.
       Aynı yetkili, takipteki Mehmet Sümbül'ün kullandığı ve Fatih'teki bir otoparkta bıraktığı 06 VLN 56 plakalı gri renkli Opel'i parktan teslim alan Tahsin Alptekin'in de 1993 yılında Ankara'da İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda (sonradan serbest kalmış) göz altına alındığını anımsatıyor.
       Gelelim, Erol Erkohen'in ifadesine. Erkohen 16 Ekim 1998'de şunları söylüyor:
       "Mehmet Sümbül beni aradı. 'Ne kadar ciddi olduğumuzu anlamadın galiba. Malki gibi seni de öldürürüz' dedi. Hemen kurtarıcımız durumundaki Evcil'i aradım durumu ilettim. O da 'sana bu şahısların tehlikeli olduğunu söylemiştim. Mehmet Sümbül Hizbullahçı çok tehlikeli, senin bütün hareketlerini izliyorlar."
       Bu arada, Erol Erkohen'den tahsil edilen paraların Mehmet Sümbül'ün sahte kimlikle açtığı banka hesaplarına yattığı da biliniyor. Sümbül'ün avukatı Veysel Aşkın ise 'Hizbullah ile bağlantısı olduğunu sanmıyorum ama tanıdığı isimler olabilir. Sümbül çok zeki biriydi. Güçlü - kuvvetliydi. Kolay kanmaz, zorla da kimse bir yere götüremez' diyor.
       İyi de bunlar, zamanında neden sorulmadı?


Yazık bu çocuklara

       Devlet çocuklarını zorla çalıştıran iki aileyi mahkemeye verdi. Anne - babalar hakkında 18 aya kadar hapis cezası isteniyor. Duruşma Şubat ayında...
       Özellikle Beyoğlu çevresinde kağıt mendil, su, midye dolma satan çocukları hepimiz biliyoruz. Ve bunların mafya tarafından kullanıldığını düşünüyoruz. Ama yanlış. Çünkü, o çocukları sokağa öz anne - babaları itiyor. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Beyoğlu Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürü Abdullah Karatay, İstiklal Caddesi'nde çalışmaya zorlanan 600 çocuk tespit ettiklerini söylüyor. Ardından da'Yüzde 98'i Güneydoğu kökenli' diyor. Büyük çoğunluğu da Mardin - Dargeçit ve Siirt - Eruh'tan. İstanbul'da göçün acı sonu. Baba yatıyor, çocuklar çalışıyor.
       Karatay, çocukları sokağa iten nedenin sadece yoksulluk olmadığı, ailelerin bunu sektör olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Öyle ki; evi ve durumu iyi olduğu halde çocuğunu okula göndermeyen aileler varmış. Çoğunluğu da çocukların çalışmasından rahatsız değilmiş. Karatay, başlattıkları proje çerçevesinde aileleri ikna ettiklerini, zorda olanlara para yardımı yaptıklarını anlatıyor. (Ayda 27 milyon lira) 'Yeter ki; çocukluğunu yaşasın okusun' diye. Ama, hem parayı alıp hem de çocuklarını çalıştıranlar da oluyormuş. İbrahim Dindar ve Abdurrahman Kaya isimli babalar da bunlardan. Söz vermelerine rağmen, çocuklarını kağıt mendil ve midye satıcılığına zorlamışlar. Şimdi mahkemede hesabını verecekler.



Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr