Geçen hafta, İzmir’den bir grup gazeteci ile birlikte Almanya’daydık.
Çevreci akımın siyasal harekete dönüşecek kadar duyarlı ve güçlü olduğu Almanya’da, bu kadar çok termik santrala nasıl olup da izin verildiği sorusunun cevabını yarına bırakalım. Zaten bu konuyu anlatan haberler yayınlandıktan sonra önümüzdeki hafta boyunca bunu uzun uzun tartışacağımız kesin.
* * *
Berlin’e birkaç saatliğine de olsa uğrayıp, Bergama Müzesi’ni görmemek olmazdı. İki Almanya birleşmeden önce doğu tarafında kalan müzeyi gezmek şimdiki kadar kolay değildi. Bergamon Museum, “Müzeler Adası” diye bilinen, kanallarla çevrili bölgenin içindeki binalardan biri. Üzerindeki müze binaları da en az 80 yıllık olan ada şimdilerde UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası” kabul edilmiş. Çünkü dünyanın pek çok yerinden getirilmiş, çok önemli tarihi eserleri barındırıyor.
Zeus Sunağı orijinaline sadık kalınarak yapılmış basamaklı kaidenin üzerine monte edilmiş. Sütunlara dokunmak, içinde dolaşmak serbest. Zarar görmesin diye olsa gerek; beton rengi tuhaf bir boya ile boyanmış.
* * *
Sunağın ihtişamını görebilmek için biraz gerileyince, kendimi yan galeriye açılan kapının önünde buldum. Bu galeride bir başka sürpriz vardı. Zeus Sunağı’nın gölgesinde kaldığı için adından fazla söz edilmeyen, Ege topraklarından çıkarılıp kaçırılmış bir başka muhteşem eser: Milet Kapısı.
Güzelliğini Efes’i gezerken Celsus Kütüphanesi‘nin muhteşem görüntüsü karşısında hayran kalanlar zihninde canlandırabilir. Çünkü Milet Kapısı, Celsus Kütüphanesi’nin ön yüzünün kardeşi. Zaten o dönemin mimarisinde bu yapı tarzı anıtsal çeşmelerde, kütüphanelerde ve agora girişlerinde çok kullanılmış.
Celsus’un kaçırılmış eserlerden olması halinde ne hissedeceğimi düşünüp, adı pek fazla anılmayan bu tarih mirası önünde saygıyla eğildim.
* * *
Milet Kapısı’ndan girince aslında bir başka kaçırılmış tarih hazinesinin “içinde” buluyorsunuz kendinizi: “İştar Kapısı”.
Tanrı İştar adına Babil Kralı Nabukadnezar tarafından yaptırılmış Babil kentinin giriş kapısı ve kapıya yaklaşırken geçilen geniş koridoru çevreleyen surlardaki çini kaplamalar olduğu gibi Berlin’e taşınmış; orijinaline uygun şekilde yeniden monte edilmiş. Kapının yüksek ve geniş arka bölümü ise binaya sığmamış.
Kapı ve yaklaşma koridorundaki bazı aslan, boğa, ejderha rölyefleri dünyanın çeşitli müzelerine dağılmış. Bu parçaların bazılarının İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunduğunu da vurgulayayım. Iraklılar ise kapının orijinalinin bulunduğu yere bir maketini yapmışlar; “çalınmadan önce burada böyle bir dünya harikası vardı” diyerek.
Dünya harikası derken abartmıyorum. Milattan önce 500 yıllarında inşa edilen bu sanat eseri, yaklaşık 700 yıl sonra İskenderiye Feneri inşa edilene kadar dünyanın yedi harikasından biri sayılıyormuş. Sanat tarihi açısından değerini varın siz tahmin edin.
* * *
Hızlı turun özeti bu. Çıkışta, “Keşke bu eserlerin kaçırılmasına izin vermeseydik de yerlerinde sergilenseydi” diye düşünüyor-sunuz. Ardından, “Birileri tahrip eder de günümüze sağlam ulaşmazdı belki” kuşkusuna kapılıyorsunuz. Bu duygular içinde çıkarken, Zeus Sunağı’nı geri almak için eylemler yapan Bergama Belediyesi eski Başkanı Sefa Taşkın‘ı andım bol bol.