11.01.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şahin Alpay
Her ne kadar yerinde sayıyor, hep aynı sorunlarla boğuşuyor görünse de Türkiye değişiyor. Bunun bir delili de, Milli Görüş Hareketi'nin 30 yılda geçirdiği evrim. MNP, MSP ve RP gibi FP de kapatılma tehdidi altında. Ama FP'yi öncekilerden ayıran başlıca özellik, saflarında patlak veren büyük tartışma.
Türkiye'nin İslamcı akımı (kesintili, eksikli, kusurlu, ama yine de iktidarların değişebildiği, muhalefetin yapılabildiği) demokratik bir ortamda varolduğu için, otoriter tek - parti rejimlerine muhalefet içinde ortaya çıkan radikal İslamcı akımlara benzemedi. Türkiye'nin İslamcı partisi gerçekte, bir kişi / lider partisi olmak ve devletçi zihniyet dahil, birçok bakımdan öteki partilere çok benziyordu.
Radikal, şiddet yanlısı İslamcı gruplar her zaman çevresinde yuvalandı, ama hareketin kendisi şiddeti dışladı; demokratik çerçevenin içinde faaliyet gösterdi. Ancak şu noktalarda haklı kuşkuları üzerinde topladı: Savunduğu demokrasi, "çoğunluk diktatörlüğü" müdür? Tek başına iktidara gelirse, muhalefet tanımayacak mıdır? Talep ettiği hak ve özgürlükler yalnızca kendisi için midir? İktidara gelse başkalarının hak ve özgürlüklerine saygılı olacak mıdır?
Erbakan, bu kuşkuları hiç bir zaman gideremedi. Denebilir ki FP içinde yeşeren "Yenilikçi" kanat, esas olarak bunu sağlamayı hedefliyor. Bıraktıkları izlenim, İslami değerlere bağlı olduğu kadar gerçek anlamda demokrasiye ve laikliğe, bireyin temel hak ve özgürlüklerine, hukuk devletine saygı konusunda tereddüte yer bırakmayan bir siyasi anlayışı yerleştirmeyi amaçladıkları.
Ancak Başbakan Bülent Ecevit ve başkaları "Yenilikçilerde yeni olan nedir?" sorusunu sormakta tümüyle haksız sayılamaz. Çünkü "Yenilikçiler"in tam olarak neyi savundukları henüz açıklık kazanmış değil. Netlik kazanan tek husus, Türk siyasetini kilitleyen temel etkenlerden biri olan "lider sultası"na açıkça başkaldırmış olmaları.
Bu başkaldırının öteki partilerde değil de, "İmamet" kurumunun, yani lidere kayıtsız şartsız itaatin geçerli olduğu iddia edilen FP içinde ortaya çıkmış olması, bu partinin belki öteki partilerde görülmeyen ölçüde demokratik özelliklere sahip olduğunu düşündürüyor.
Erbakan ve çevresindeki "demir çekirdek"in hakim olduğu FP'nin merkez sağ'ın büyük partisi olma şansı hiç bir zaman olmadı. "Yenilikçiler"in olabilir mi? Belki Türkiye'nin değişim isteyen öteki güçleriyle birleşerek. MSP saflarından gelen Turgut Özal, böyle bir yaklaşımla ANAP'ı merkez sağ'ın büyük partisi yapmayı başarmıştı.
Evet, ne bugünün koşulları 1983'ün şartlarına benziyor, ne de "Yenilikçiler"in Özal'ın birikimine sahip bir liderleri var. Ama toplumda değişim ve yenilenme talebi belki daha da güçlü. Türkiye bugün içine hapsolduğu kısır döngüyü bir yerden kırabilmeli.