YazarlarYumurta kapıya dayanınca

Yumurta kapıya dayanınca

04.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yumurta kapıya dayanınca

Yumurta kapıya dayanınca


Geçen gün gazetenin ilk sayfasında iki fotoğraf vardı:
Biri, Ankara'daki Öcalan duruşması sırasında öfkeli şehit anaları...
Diğeri de yeni şöhret Merve Hanım.
Her iki fotoğraftaki kadınların da başı örtülüydü.
Bir başka gün, iç sayfalardaki bir fotoğrafta da bir komutan, çarşaflı bir şehit yakınını kucaklamıştı.
Bunu, basit bir "şehit anası olunca başımın tacı - üniversitede, Meclis'te kapı dışarı" karşıtlığı yaratmak için aktarmıyorum.
(Nitekim, Kavakçı da dünkü basın toplantısında hemen bu karşıtlığa sarılmıştı.)
Sadece şu:
Bu Türkiye'nin temel bir çelişkisi ve ne uzaktan kumandalı bir Merve baskını ve dayatmasıyla, ne de "dışarı" demekle çelişkiyi çözebiliyorsunuz.

. . .

Üstelik çelişki sadece yumurta kapıya dayanınca, yani türbanlı öğrenci üniversite kapısına, türbanlı milletvekili Meclis kapısına dayanınca doğmuyor.
Çelişki bizzat "siyasal İslam" anlayışının kendi içinde de var.
Bir yandan dinin ve daha da önemlisi tefsirlerinin kadına biçtiği sınırlı rol...
Bir yandan da hem kadının kimlik arayışı, hem de bu arayışın manipülasyonu manasında.
Öte yandan, çelişki, "laik, demokratik hukuk devleti" olarak özetlenen anlayışın içinde de var.
Laiklik tanımından özgürlükler alanına ve sınırlarına kadar.
İnanç ve uygulamaları, hem özel yaşam kabul ediliyor, hem de mesela Diyanet gibi bir kurumla, devlet bu alanı kamusallaştırıyor.

. . .

Laiklik, yerleşik tanımıyla, dinin devlet işlerine karıştırılmaması...
"Karşı cephede" bir süredir sarılınan tanımıyla da devletin dine karıştırılmaması.
"Teokrasi"ye karşı bireyin özgürlük beyanı olan laiklik, tersi bir durumda, bu kez "bürokrasi"ye karşı bireyin özgürlük beyanı haline geliyor.
Ve bu cepheleşme içinde, "ikisi birden" bir tanıma ulaşılamıyor.
Çünkü, ilk tanım, devletin dine karışabileceği inancında ve müdahale edici uygulamalara sahip...
İkinci tanım da, dinin devlete karışabileceği inancında ve karışabilmesi niyetinde.

. . .

Belki parantez ama, aslında kocaman bir parantez:
Bütün bu gerilim "kadın" üstünden yürütülüyor.
Daha beşikten, inanç doğrultusunda da, aile ortamında da, erkek egemenliğinin her alanında da, iş hiyerarşilerinde de ayrımcılığın pençelerinde kıvrandırılan kadın.
Onun üstünden mevzi kazanılacak ya da yitirilecek.
Ve bunu, kendi din - siyaset - demokrasi - özgürlük, inanç - kadın - siyaset anlayışlarındaki çelişkileri çözemeyenler ile laiklik, özgürlük, demokrasi anlayışlarındaki çelişkileri çözemeyenlerin kapışmasıyla halledilebilecek bir mesele olarak görüyoruz.
Bir arenadaki gladyatör taraftarları gibi...

. . .

Batı'da din - devlet, din - siyaset, devlet - demokrasi ilişkileri, hem din - özgürlük çatışmalarıyla, hem "din"in kendi içindeki çatışmalar, reformlarla, hem de demokratik süreci belirleyen siyasi çatışmalarla bugünkü noktaya geldi.
Bugün Türkiye'de, kendi içinden yenilenme sürecini yaşamamış bir "inanç"ın devlet ve toplum kavrayışı ile demokratikleşmesini tamamlamamış bir devlet ve toplum anlayışının gerilimini yaşıyoruz.
"Taraf" olmanın dışında, her ikisini de sorgulayabilmek gibi bir alternatif daha bulunmalı.