Altan Öymen
İKTİDARIN iki kanadından şimdi
"kahramanlık" gösterileri sergileniyor. Hükümet, ha düştü ha düşecek hale geldi ya.. Bu, bir
"zulm"ün sonucuymuş da, RP'li ve DYP'li arkadaşlar, bu
"haksızlığa" karşı
"celadet"le direnmekteymişler.. Halka vermek istedikleri mesaj bu.
Almanya'daki
"Milli Görüş" mitinginde arka arkaya söz alan Refah erkanı, oradaki yandaşları önünde, Türkiye'deki
"zalim"lere meydan okuyor. Bir
Devlet Bakanı çıkıyor. Tevfik Fikret'in ünlü bir beyti vardır, güya onu okuyor:
"Zalimin topu, güllesi, palası varsa,
Hakkın da bükülmez bileği vardır"
Bir kere: Bu zatın dilini arı sokmasın ama, o beyit öyle değildir. Şöyledir (Aksi halde
"vezin" tutmaz.. Mef'ulü mefailü..):
"Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır"
Peki, Türkiye'de bugün
"zulüm" teşebbüsleri varsa, bunlar kimden geliyor? Refah ve DYP sözcülerinin ima ettiği gibi, askerden mi?. Yoksa, laikliği (dolayısıyla insan haklarını ve demokrasiyi) yok edip, herkesi kendi
"fetva"ları altına sokmak isteyenlerden mi?
Aklı başında herkes görüyor ki, gerçek şudur: Bugünkü DYP destekli Refah iktidarıdır, demokratik rejimimizi köktendinci bir
"zulüm" rejimi haline getirme yoluna giren.. Sivil veya asker, bu
"zulüm" merakına karşı çıkanların yaptığı da, zulme karşı
"hak"kı ve
"hukuk"u savunmaktan ibarettir.
"Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve laik bir hukuk devletidir" diyen Anayasa'da yazılı hakkı ve hukuku..
Ama işte, RP'nin ve DYP'nin sözcüleri, benzeri hallerde hep yaptıkları gibi, bu gerçeği de ters - yüz etme sahteciliğini sürdürüyorlar.
* * *
TABİİ, aynı yolda, DYP liderinin marifetleri de eksik değil. O da, şimdiki hükümeti kendi başbakanlığına geçirme hevesine gerekçe olarak, yeni bir
"tekerleme" icat etmiş, her konuşmasında onu tekrar ediyor:
"Ben emaneti halktan aldım. Başka kimseye vermem. Halka veririm."
Gene herkes biliyor ki, DYP liderinin Refahla -
"soruşturmaları örtme" pazarlığıyla - kurduğu hükümet, kendisine
"halk"ın tevdi ettiği bir
"emanet" değildir. Tam tersine: Halk ona, Refah'la hükümet
"kurma" değil,
"kurmama" görevini
"emanet" etmiştir. Ona,
"Refah'ın iktidarını ben önlerim" yeminlerine inanarak oy vermiştir. DYP lideri ise, kelimenin tam anlamıyla
"emanete hıyanet" etmiştir.
Bu hıyanetin amacına ulaşması, halkın iradesinin tamamen zıddınadır ve sadece Meclis'teki kombinezonların sonucudur.
DYP lideri, Refah'la anlaşmasını gerçekleştirmek için, dışardan da destek ve transfer sağlayarak, kendi grubunun çoğunluğunu, çeşitli manevralarla arkasına almıştır.
Gerçi grubunun bir kısım üyeleri buna daha baştan muhalif kalmıştır. Bir kısım üyeleri ise, muhalefetlerini daha sonra başlatmıştır. Ama, bunlar, DYP liderinin kurduğu Refah hükümetini azınlığa düşürmeye -
son gensoruya kadar - yetmemiştir.
Şimdi ise, DYP içindeki sağduyulu tavırların artmasıyla, belli ki, artık o noktaya gelinmiştir. Bu hükümet isterse
"Refahyol" yerine
"Yolrefah" kıyafetine bürünmeye çalışsın, artık ayakta duramaz. Arkasında yeterli çoğunluk kalmamıştır.
DYP liderinin, bunu bir
"baskı" sonucu gibi görüp göstermeye hiç hakkı yoktur. Tam tersine, olay, akıl dışı bir
"parti disiplini" baskısı altında tuttuğu DYP milletvekillerinden yeteri kadarının kendilerini
"baskı"dan kurtarmaları olayıdır.
* * *
KISACASI: Kimse kimseye karşı
"kahramanlık" taslamaya kalkmasın. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kendi kuralları işliyor. Hükümetlerin kurulması veya yerlerinde kalması, Meclis'teki çoğunluğun oylarıyla mümkündür. O çoğunluk yoksa, Donkişot gibi ortalıkta dolaşıp, afra tafra edecek değirmen aramanın alemi yok. RP ve DYP yöneticileri, bu sonucun nedenini, başka yerde değil, kendilerinde aramalıdırlar.
Yazara EmailA.Oymen@milliyet.com.tr