Gündem ‘Gözüm arkada kalmayacak’

‘Gözüm arkada kalmayacak’

23.04.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

23 Nisan 1920’de, Ankara’da fiilen bir devletin temeli atıldı. O gün ilk toplantısını yapan Meclis, vatanın kurtuluşu ile devletin kuruluşunu 3 yıl gibi bir sürede birlikte hayata geçirecekti. Bugün, ulusal egemenliğe dayalı yeni devletin ve ardından kurulacak cumhuriyetin can suyunu aldığı günün yıldönümü...

‘Gözüm arkada kalmayacak’

1920 yılının Ankarası yoksul bir kasabaydı. Milli mücadelenin verilebilmesi için paraya ihtiyaç vardı. Kurtuluş Savaşı’na fiilen katılarak çavuş rütbesi alan Türk edebiyatının ünlü isimlerinden Halide Edip Adıvar, Milli Mücadele’nin zor günlerinde Kızılay Başkanı olarak kadınlarla bir toplantı yapar.

Haberin Devamı

Adıvar, o zor günleri şöyle anlatır: “Epeyce konuştuktan sonra, basma entarili bir kadın yanıma geldi. ‘Nerde? Nerde?’ diye sordu. Anlaşılan gözleri pek göremiyordu. Yanına gidince, kollarını boynuma doladı. Kalbinin attığını duydum:

‘Senin ne dediğini anlamadığımı söylemek istiyorum. Benim Öğretmen Okulu’nda okuyan bir kızım var. O da hizmet edecek, çalışacaktır. Ben fakir bir çamaşırcı kadınım. Onu okutmak için her gün çalışıyorum. O da bir gün öğretmen olacak. Senin konuştuğun gibi konuşacak’ dedi. ‘Türkiye’nin geleceğini kuracak bir kadın vatandaş’ diye düşündüm. Kadın konuşmasına devam ederek;

‘Benim oğlan Çanakkale’de öldü, ağlamıyorum, işimi bırakmıyorum, çünkü kızıma öğrenim veremem. Fakat hep yeni savaşlardan bahsediyorsun. Çanakkale’de ölenleri hiç söylemedin’ dedi ve göğsünden bin lira çıkararak, ‘Kızılay’ın yaralılarına’ diye uzattı. Karşı karşıyaydık. Birbirimizin gözünün içine bakıyorduk. İkimizin de gözyaşları kalbimize akıyordu. O ana kadar davaya bu kadar kuvvetle iman ettiğimi hatırlamıyorum. Böyle bir unsur var oldukça, memleketimiz için her türlü cefa ve fedakârlık azdır. Boynuna sarıldım. İki yanaklarından öptüm ve gözlerimden yaşlar boşandı. Geri dönerken Zehra Hanım yanıma geldi ve dedi ki: ‘İnanılmayacak bir şey, Ankara kadınları bin lira verdiler.’ Gerçekten, inanılmayacak bir şeydi. Çünkü bütün Ankara’da Kızılay’a erkekler tarafından verilen para bin liradan ibaretti.”

Kiremitler söküldü

Meclis 23 Nisan 1920’de, Ankara’da zorlu şartlar altında ilk toplantısını yaptı. Meclis binası olarak Ulus’ta, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kulüp binası olarak inşa edilen bina tercih edilmişti. Ankara’da zaten bu çapta fazla da bina yoktu.
Ancak binanın inşaatı tamamlanmamıştı. Ankara halkının çabaları ile eksik bina tamamlanarak; Kurtuluş Savaşı’nı yönetecek ilk Meclis’in toplantılarının yapılabileceği bir mekan oluşturuldu. Vekillerin oturacağı sıralar, okullardan alındı. Evlerden, dükkanlardan teneke sobalar getirilerek kuruldu. Mobilya devlet dairelerinden, gaz lambaları kahvehanelerden sağlandı. Ankara halkı evinden halılarını verdi. Halk evinin çatısından kiremit söktü, Meclis’in çatısı ancak öyle tamamlanabildi. Bu yardımda en büyük katkıyı da Koçzade Vehbi yaptı. Daha sonra Vehbi Koç ismini alacak ve Türkiye’nin en büyük işadamı olacaktı. İlk zabıtlar, bakkal defterlerine tutuldu. Milletvekilleri, yer darlığından yan yana dizilmiş küçücük sıralarda görev yaptı. İlk toplantı, sıkıntılı ve tehlikeli yolculukların ardından Ankara’ya ulaşmış olan 127 milletvekili ile yapıldı.

‘Temiz bir nesil yetişiyor’

Ercüment Ekrem Talu, Tasvir gazetesinde 10 Kasım 1946 tarihli ‘Atatürk’e Ait Hatıralarımdan Atatürk ve Çocuk’ başlıklı yazısında bir anısını şöyle anlatır:

Haberin Devamı

“(...) Döne dolaşa eski Muhafız Bölüğü’nün barındığı kerpiç Köşk eskisinin arkalarına düştük. Burada onar on birer yaşlarında iki çocuk uçurtma uçuruyorlardı. Gazi durdu, çocukların uçurtmayı havalandırmak için yaptıkları insanlık üstü hamlelere bakıyordu. (...) Gazi, yanımıza sokulan çocuğu yakaladı. Çelik bakışlı gözlerini onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu:

Haberin Devamı

“Adın ne senin bakayım?”
“Cemil”
“Çankaya’da mı oturuyorsun?”
“Yok, Ayrancı’da”
“Mektebe gidiyor musun?”
Çocuk başını öne dogru hızla eğdi.
“Eee ... Ne okuyorsun mektepte?”
“Her bir şey okuyorum”
“Peki ben kimim Cemil?”
Çocuk zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi:
“Sen Gazi Paşa’sın”
Ata gülümsedi:
“Olmadı Cemil! Ben Gazi Paşa değilim. Beni benzettin sen”
“Yok benzetmedim. İyi biliyorum sen Gazi Paşa’sın”
“Nerden biliyorsun?”
Çocuk, kendinden emin bir tavırla:
“Çünkü” dedi. “Sana hiç kimse benzemez... “
Çelik gözler bulutlandı. O eşsiz kafanın içinde kim bilir ne düşünceler geçti o anda...
“Cemil, büyüdüğün zaman ne olacaksın?”
Cevap tereddütsüz çıktı:
“Asker olacağım... “
“Asker olup da ne yapacaksın?”
“Düşman bu topraklara bir daha basacak olursa onu buradan kovacağım.”

Haberin Devamı

Gazi bir şey demedi. Küçücük Cemil’i kollarından tuttu, kaldırdı ve alnına sıcak bir öpücük koydu.

Haberin Devamı

Sonra onu oyununa geri gönderip yoluna devam ederken bize döndü, başlangıcı kendi zihninde kalan cümleyi bize hitap ederek tamamladı:

“Evet... Öyledir. Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.”

Nasıl çocuk bayramı oldu?

Meclis’in kuruluş yıldönümü olan 23 Nisan, 1923’ten itibaren Milli Hakimiyet Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Peki 23 Nisan hem ulusal egemenlik hem de çocuk bayramına nasıl dönüştü? Kurtuluş Savaşı’nın ardından geride çok sayıda şehit yadigârı yetim kalmıştı. Yeni devletin ve halkın vicdanı bu çocuklara sahip çıkmak istiyordu. Himaye-i Eftal Cemiyeti, bağış pulları hazırladı. Cemiyetin, 23 Nisan 1924’te Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Bugün yavrularımızın rozet bayramıdır” başlıklı duyurusu yayınlandı ve şehitlerden geriye kalan yetim çocuklar için bağış kampanyası başlatıldı. Cemiyetin ilan ettiği çocuk bayramı, 1927’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde kutlandı.

23 Nisan çocuk bayramı olarak ilk kez resmi törenlerle 1933’de kutlandı. Makamlara çocukların oturması da ilk kez 1933’de uygulandı. 1935’te çıkan yasada bayramın adı Milli Hakimiyet Bayramı idi. Uzun yıllar fiilen Milli Hakimiyet Bayramı ile çocuk bayramı bir arada kutlandı.

UNESCO’nun 1979’u Çocuk Yılı ilan etmesiyle birlikte 23 Nisan, uluslararası nitelik kazandı. 1980’deki yasal düzenleme ile de bayramın adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak değiştirildi. Türkiye, çocuklara milli bir bayramın armağan edildiği tek ülke oldu. 23 Nisan’ın temelinde, Meclis’in açılış günü olması kadar şehitlerinin yadigarlarına kucak açan bir millet vicdanının izi de var.