Bir Sherlock Holmes Analizi

Sherlock Holmes, bir karakter olarak daha önce hiç ağıma takılmamıştı; ta ki İngiliz yapımı o şahane diziye rastlayana dek!

“Sherlock”a tutuldum . . .

Zeki kurguları, Sherlock Holmes ve Dr. John Watson’ın özenle işlenmiş karakterleri ve David Arnold’ın nefis müzikleri ile 2010 çıkışlı dizi tam bir ziyafet!

Merak edenler ve önem verenler için dizinin IMDb puanı ise 9.3.

Kim bu Sherlock?

Sherlock rolünde, yandan ayırdığı koyu kıvırcık saçları gözlerinin üstüne düşen İngiliz oyuncu Benedict Cumberbatch’i izliyoruz.

Haberin Devamı

Cumberbatch’i en son 2013 sonunda vizyona giren Wikileaks filmi "Beşinci Kuvvet"te (The Fifth Estate) Julian Assange’ı canlandıran sarışın olarak izledik.

Hatırlarsanız, kendisini 2011 yapımı Köstebek (Tinker Tailor Soldier Spy) filminde de ‘Scalphunters’ın başı ve birliğine ihanet eden Peter Guillam olarak seyretmiştik.

Oyuncunun bembeyaz teni ve alışılmadık yüzü karakterden karaktere bürünmeye nasıl da müsait!

Crime Thriller Awards 2010 ve 2012'de Sherlock rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Cumberbatch, 2013’te de Empire dergisi tarafından “En Seksi Film Yıldızı” ödülüne layık görülmüştü.

38 yaşındaki oyuncunun seksapelinde bariton ses tonunun etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum; ki Cumberbatch, şu sıralar Hobbit serisindeki korkunç ejderha Smaug’a da sesiyle can ve görkem veriyor.

Ya Dr. Watson?

Bay Holmes’un ekürisi, Dr. John Watson, meşhur mu meşhur Bay Hobbit yani Martin Freeman!

Freeman’ın oyunculuğu ile diziye kattığı değer elbette paha biçilemez.

Watson, gömlek üstü sıkıcı kazakları ve naif kişiliği ile Sherlock’un yaverliğini yapmakla kalmayıp, hemen her zaman doğru yerde bulunarak arkadaşını tehlikelerden kurtarıyor.

Dizinin ilk bölümlerinde Sherlock ve Watson kelimenin tam anlamı ile birbirlerini yiyen iki adam. Mesela Watson, Sherlock’un kendisini her şartta karizmatik gösteren uzun koyu renk paltosuyla her fırsatta dalga geçiyor. Her ikisi de birbirinin eşcinsel olduğundan ve hatta kendisinden hoşlandığından şüpheleniyor. Özel hayatları ve zevkleri hakkında birbirlerini mütemadiyen yadırgıyorlar . . .

Haberin Devamı

Fakat, gün geçtikçe tüm zıtlıklarına ve aralarında gelişi güzel savuşturulan iğneleyici laflara rağmen, birbirlerine tutkuyla bağlanıyorlar. Yaratıcı ekip, bu iki apayrı erkeğin arasındaki bağı öyle güzellikle sağlamlaştırıyor ki . . . Bir yandan birbirinden ilginç olaylara, bir yandan da gerçek bir arkadaşlığa şahit oluyoruz.

Casusluk Zeka İşiyse Espri de Öyle!

İngilizlerin acayip bir espri anlayışı var; öyle ince hallerde ve öyle beklenmedik zamanlarda vücut buluyor ki bu espriler, izleyende hayranlık uyandırıyor.

Diziyi seyrederken kendimi sıklıkla kahkahalara boğulmuş bulmam tesadüf değil . . .

İngiliz Sherlock mu, yoksa Amerikalı mı?

Sherlock’un müptelası olup da dizinin yayınlanmış tüm bölümleri bir kaç günde izleyiverince, 2012 çıkışlı Amerikan versiyonu “Elemantary”ye de hızlı bir giriş yapayım dedim.

Sonuç; hüsran . . .

“Sherlock”, öyle nükteli, öyle sıradışı ve fantastik kurgulanmış ki, başrolünü Jonny Lee Miller (Sherlock) ve Lucy Liu’nun (Dr. Watson) paylaştığı Amerikan versiyon, bir CSI çeşitlemesi olmaktan öteye geçemiyor.

Haberin Devamı

Amerikan Sherlock’un kişisel ve görsel olarak imajının daha net olmasını beklerdim. İngiliz versiyonda erkek olan Dr. Watson’ın Amerikan uyarlamasındaki kadın varlığı ekstra bir fark yaratmaktan çok uzak, aksine silik olarak bırakılmış gibi geldi bana . . .

İngiliz versiyonda, ikilinin evlerine düşkünlükleri, yaşlı ve tatlı ev sahibeleri, Sherlock’un keman çalması, kılıkları kıyafetleri, aralarındaki çekişmeli ama tutkulu bağ, aslında insanüstü olan bazı kişisel özellikleri öyle güzel işleniyor ki, dizi benim gözümde şimdiden bir klasik.

Yazı ve edebiyat ile uğraşan biri olarak karakter ve kurgu yaratmanın ne denli zor iş olduğunu biliyorum. Elbette ki dizinin Amerikan versiyonu da başarılı, hakkını tümden yemeyeceğim. Fakat İngiliz Sherlock’un esrarının, kurgudaki sürprizlerinin, zaman zaman kurnaz geri dönüşlerinin, oyuncuların her birinin başlı başına “roman” oluşunun yanında bana göre esamesi okunmaz. Lakin, tek başına başka bir dizi olarak zevkle izlenebilir.

Belki de önce "Sherlock"u izlemeseydim, "Elementary" benim için attan inip eşeğe binmeye benzemeyecekti.

Uzun lafın kısası, tıpkı Dexter ve diğerleri gibi, Benedict Cumberbatch’in ruh verdiği Sherlock da unutulmaz, hatta daha ötesi 'özlenesi' bir karakter . . .