Cumartesi Bak, bu yazıyı yazan, tıpkı senin gibi bir insan

Bak, bu yazıyı yazan, tıpkı senin gibi bir insan

25.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Niye köşe yazarlarının fotoğrafı konur gazeteye? Niye bazı haberlerde muhabirin fotoğrafı da yayımlanıyor? Çünkü böylesi daha inanılır, daha güvenilir oluyor

Bak, bu yazıyı yazan, tıpkı senin gibi bir insan

Okuyucuya "Bak, bu yazıyı yazan da tıpkı senin gibi insan" demek içinmiş. Yani tabii yazıyı yazanın bir insan olduğu muhakkak ama bunu okurun gözüne sokmakta yarar varmış. Bir mal satarken falan da öyledir ya; alıcının kendi düşünerek çıkarabileceği mesajları bile onu hiç yormadan, düşünmesine gerek bırakmadan söyleyen mal daha kolay satılır.Bir de yazanın suretini görmek yazının güvenilirliğini, inanılırlığını artırırmış. Sonuçta fotoğrafı orada duran bir insan, sokakta da tanınmayı göze almıştır. Sadece gazetedeki bir "isim" olarak değil, canlı kanlı bir insan olarak da yazdıklarının sorumluluğunu taşımak zorundadır. Fotoğraftaki poz da köşecinin kendini konumlandırması açısından mühim.El çenede -düşünüyorum, öyleyse varım; eller göğüste kavuşturulmuş -çok ciddiyim, mesafeliyim; önünde laptop'la -meşgulüm, fotoğraf çektirmek için bile yerimden kalkacak halde değilim...Bir de gülenler var.Ama Guardian'a göre bir köşecinin gülmesi iyi bir şey değil, en fazla sırıtabilir. Yine işte şu inanılırlık, güvenilirlik hadisesi yüzünden.Öyle ağzını açmış, kahkahalar atan bir insan çok ciddi şeyler bile yazsa mesela, kim onu ciddiye alır ki, değil mi? Fotoğrafa bakar bakmaz beklentiler hafifleyecek, yazı da o hafiflikle okunduğu için ciddiyeti ıskalanacaktır. Ne tuhaf!Bir sürü araştırma yapsanız, kafanızı patlatsanız da yazının tepesinde duran o tek kare fotoğraf tüm yazdıklarınızı bir anda hafifletmeye yetiyor. Şahane espriler yapsanız bile fotoğrafta eliniz çenenizde derin derin düşünüyorsanız, size gülmekte tereddüt ediliyor."Bir bilenler" böyle söylüyor.Eh, üzerinde düşününce de, doğru mudur kim bilir ama insana yanlış gibi de gelmiyor.Belki de köşe yazarlarının bir sürü fotoğrafı olmalı. Yazıya göre, uygun bir tanesi konulmalı. Mevsime göre de değişmeli. Şimdi kış ama havalar sıcak, ince kıyafetli bir şey koy. Kar yağıyor; kalın, boğazlı kazak falan uygun olur. Kızgın yazılara çatık kaşlı fotoğraflar, üstten bakan yorumlara göğüste kavuşturulmuş kollar, hisli yazılara baş hafif yana yatmış mahsun ifadeli pozlar, neşeli yazılara kahkahalar savuran kareler...Bu defa da mütemadiyen değişen fotoğraflar okurda istikrarsızlık hissi yaratır. Yaratır mı?Fotoğraf mühim, tamam!Ama yazının da hiç mi hükmü yok canım? Yıllar evvel The Guardian'da köşe yazarlarının fotoğrafları ile ilgili bir yazı vardı. Niye yazarların fotoğrafı konuyor? Niye bazı haberlerde muhabir fotoğrafı kullanılıyor? Geçen ay Melis Alphan, Seda Sayan ile bir röportaj yaptı. Röportaj bitmiş, birlikte fotoğrafları çekilecek... Birlikte fotoğraf çekilmesinin sebebi muhabirlerin fotoğrafını gazeteye basıp onları meşhur etmek değil. Türkiye'de tabii amaçla araç biraz karışmış olabilir ama asıl sebep bu yan yana pozun haberin güvenilirliğini artırması. Fotoğrafa bakıp kelimelerle düşünmezsiniz belki ama bilinçaltınızda "Bu yazılanlar doğrudur çünkü yan yana fotoğrafları var" dersiniz. Gazeteci masa başında sallamamış yani, gitmiş, karşılıklı konuşulmuş, ses kaydedilmiş ve söylenenler yazılmış.Neyse işte, Melis'le Seda Sayan'ın fotoğrafı çekilirken, Seda Sayan demiş ki "Elinde ses kayıt cihazı olsun." Niye?"Teypli fotoğraf daha inandırıcı oluyor. Ben Seda Magazin'de mutlaka yer vermeye çalışıyorum. İnsanlar 'Aaa, bak demek gerçekten bunun ağzından çıkmış' diye düşünüyorlar. Televizyon çıktıktan sonra insanlar röportajlara ve gazeteden çıkan haberlere inanmıyor."Seda Sayan, Guardian mı okuyor?Yoksa Guardian'dakiler Seda Magazin'i mi takip ediyor?Ya da işte aklın yolu bir: Seda Sayan ile Guardian da "aklın yolunda" buluşmuş demek ki... Seda Sayan bu işi biliyor Berberiler için fotoğraf netameli bir nesnedir. Ruhu hapsettiğine inanırlar. Fotoğraflarının başkasının eline geçmesini istemezler bu yüzden. Tournier'nin "Altın Damla"sında okumuştum bunu. (Ki geçen hafta da bu kitaptan bahsettim, çöl mevzuunda. Fazla kitap okumam ama tek okuduğum kitap da bu değil, yemin ederim.)Ah şu fotoğraf denen meret! Türkiye'de fotoğraf yüzünden ne çok gizli ilişki ortalığa saçıldı, yine de bu insanlar düğünlerde kameralara sırıtmaktan vazgeçmedi, iyi mi?Abdullah Çatlı ile İbrahim Şahin'in karşılıklı göbek attıkları sünnetin görüntüleri mesela, yıllar sonra çete davasında kanıt olarak kullanılmıştı. Çatlı ve arkadaşları Drej Ali'nin kardeşi Mehmet Yasak'ın düğününe de katılmıştı. Meral Akşener de oradaydı. Demirel'in aile fotoğrafı da gündeme geldiğinde, bin kelimeye bedel kabul edilmişti.Nitekim İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün internet sitesinde Olay Yeri İnceleme Müdürlüğü'nün görevleri arasında "Her temas bir iz bırakır ve bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir sözü faaliyetlerimizde ve olay yeri incelemesinde rehberimizdir" yazıyor. Hah demek onlar uyanmış meseleye. Öyle mi? Bu cümleyi en çok rehber edinmesi gereken kişi, Olay Yeri İnceleme ekiplerinin başındaki Hasan Adak hangi fotoğrafta ortaya çıktı dersiniz?Türkiye'nin ilk hayali ihracat sanıklarından Turan Çevik'in kızının düğün fotoğraflarında... Aynı fotoğrafta Beyoğlu Başsavcısı Ünal Canpolat da var. Her ikisi de nikah şahidi... Ve her ikisi de Çelik'in oğlu ile damadının karıştığı silahlı çatışmanın aydınlatılmasıyla görevliydi.Sanıklarla kanka kanka vizöre gülümsedikleri fotoğraflar yüzünden işlerini ne kadar "doğru" yaptıkları netameli hale geldi doğal olarak.En son Küre Operasyonu'nun soruşturmasında da bir fotoğraf ortaya çıktı. Ortalarında İbrahim Tatlıses, bir masada yan yana oturup müziğe alkış tutanlar çete suçlamasıyla tutuklandı. Tournier'nin kitabını okusalardı, bileceklerdi; fotoğraf netameli bir nesne!Başlarına ne geliyorsa, kitap okumamaktan geliyor diyeceğim... E gazete de mi okumuyor bunlar? Fotoğraf netameli bir nesne Yukarıdaki fotoğraf Paris'te, Eyfel Kulesi'nde çekildi. Geçenlerde Vakit gazetesinde Mehmet Emin Kazcı "Türkiye'ye Eyfel'den bakmak" diye bir yazı yazdı. Hah işte, o benim!Gerçi köşeye bunu koyayım, Türkiye'ye Eyfel'den bakayım diye vermedim bu pozu. Tam turist işi, aman orada da fotoğrafımız olsun diye... Hürriyet'ten Ayten Serin çekmişti. Basın gezisiydi. Ekiptekiler beni görünce "Sen köşedeki fotoğrafa hiç benzemiyorsun" demişlerdi. Ben de işte dönünce, orada çekilen fotoğrafı koydum buraya. Fakat bu fotoğraf da bana benzemiyor. Nitekim hâlâ beni görenler "Aaa, sen o fotoğrafa benzemiyorsun" diyorlar.Gazetedeki fotoğrafı ise foto muhabirimiz Ercan Arslan çekti. Kar soğuğunda beni bahçeye çıkardı. Ters ışıkta, yani güneş arkamdayken, binaya vurup yansıyan ışıkla çekti. İş yani, uğraştı hakikaten. Başıma ışıklı bir hale kondurdu. Fakat yine beni gören, o fotoğrafa katiyen benzetemiyor.Ben "yaşlı liseli" diyorum o kareye. Suratım yaşlı çıkmış; fakat boğazlı kazak, hırka falan -ne yapayım, çok soğuktu- liseyi hâlâ bitirememişim gibi olmuş.Diyeceğim şu: Ben bu fotoğraflara benzemiyorum. İyi ki de benzemiyorum. Sosyal fobi var bende, tanımadığım insanlar beni tanırlarsa mazallah, ne yapacağımı bilemem, hasta olurum. Şunu da söyleyeyim... Belki de bütün bu yazıyı bu son cümle için yazmış bile olabilirim: Liseyi bitireli çok oldu ama bu fotoğraflardaki kadından kesinlikle -şahitlerim var- daha genç görünüyorum! tubakyol@yahoo.com Bu fotoğraflardaki kadın da kim, ben tanımıyorum!

Yazarlar