Ekonomi Finans mahkemeleri geliyor

Finans mahkemeleri geliyor

09.08.2012 - 16:36 | Son Güncellenme:

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Sermaye Piyasası Kanunu Taslağına finansla ilgili özel mahkemeler kurulmasına ilişkin maddeler koyduklarını belirterek, ”İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi olmasını istiyorsak, finans konusunda hızlı karar alacak, o konuda uzmanlaşmış mahkemelere ihtiyacımız var” dedi.

Finans mahkemeleri geliyor

Babacan, NTV-CNBS ortak yayınında, soruları yanıtladı.

Yerel seçimlerin 2013 yılına alınmasının konuşulduğu hatırlatılması üzerine Babacan, bugüne kadar çok seçim geçirdiklerini ve seçim dönemlerinde maliye politikaları konularında ne yaptıklarını veya ne yapmadıklarını herkesin anladığını düşündüğünü söyledi.

Temel bakış açılarını değiştirecek hiçbir şeyin olmayacağını belirten Babacan, ”Kamu daha çok açık versin, varsın biraz daha borcumuz yükselsin ama büyüyelim gibi bir yanlış yola asla sapmayacağız. O yanlış yola giren ülkelerin başlarına ne geldi bugün görüyoruz. Herkesin bundan ibret alması lazım” dedi.

Bu tür yaklaşımların Yunanistan’ı batırdığını, İtalya’yı ve İspanya’yı da batma noktasına getirdiğini belirten Babacan, bu örnekler varken, Türkiye’nin yanlışa düşmesinin düşünülemeyeceğini ifade etti.

Merkez Bankası’nın faiz kararlarından sonra, Hükümetle Merkez Bankası arasında görüş ayrılığı varmış gibi tartışmaların yaşandığının sorulması üzerine de Babacan, sadece gelişmiş olan ülkeler değil, gelişmekte olan ülkelerin de krizden etkilenmeye başladığına, Çin’de, Brezilya’da, Hindistan’da geçen yıla göre büyük farklılıklar olduğuna dikkati çekti.

Hindistan’da ciddi bir devalüasyonun söz konusu olduğunu anlatan Babacan, ”Tüm bunlarda bana göre merkez bankalarının hatalı politikaları etkili oldu. Oysa Türkiye’de çok şükür, Merkez Bankamızın daha önce dünyada hiç bir yerde uygulanmayan bir politika setiyle, bu krizi çok çok başarılı bir şekilde yönettiğini görüyoruz. İlk başta biraz kuşkulu yaklaşılırken, bugünlerde Merkez Bankamız çok daha artan sayıda takdir alıyor” diye konuştu.

"Merkez Bankamızın itibarını hep beraber korumamız lazım"

Haberin Devamı

Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu vurgulayan Babacan, şunları kaydetti: ”Para Politikası Kurulu, çalışmalarında herkesi dinler, sonra kapanırlar ve kendileri oylamayla kararlarını alır ve o kararı da daha sonra açıklarlar. Ben dahi Merkez Bankası ile ilgili bakan olmama rağmen Para Politikası Kurulu’ndan 3-4 gün önceden itibaren Merkez Bankası’ndan hiçbir arkadaşımızla telefonla dahi konuşmam. Sorumlu bir ekonomi yönetiminin bu hassasiyete mutlaka dikkat etmesi lazım. Merkez Bankası’nın alacağı kararlarla ilgili piyasada mutlaka beklentiler oluşabilir ama nihayetinde Merkez Bankası’nın aldığı kararlar etkilidir ve belirleyicidir. Merkez Bankası’nın almış olduğu kararlarla ilgili herkes bir şeyler söyleyebilir ama ileriye doğru yanlış sinyaller vermekten de çekinmek lazım. Merkez Bankamızın başarısı dünyada her açıdan tescil edilmiştir. Bunca türbülansa rağmen, Merkez Bankası’nın hem diğer kurumlarla koordineli bir şekilde çalışması hem de para politikalarını çok enteresan yaklaşımlarla doğru bir şekilde uygulaması, Türkiye’yi bu türbülansın dışında tutan en önemli faktörlerden biridir. Bunu da kimsenin unutmaması lazım, Merkez Bankamızın itibarını da hep beraber korumamız lazım.”

Haberin Devamı

Ali Bababacan, kurun seviyesine ilişkin bir soru üzerine de, "Ben 10 yıldır bu soruya cevap vermem, yorum da yapmam. Kurun mevcut seviyesiyle ilgili şimdiye kadar ’Kurun seviyesi çok arttı, çok düştü, şöyle olması, böyle olması lazım’ dememişimdir. Çünkü bizim serbest kur rejimimiz var. Merkez Bankamız da gerekli adımları atıyor” dedi.

"Türkiye, az sayıdaki seçeneklerden biri haline geldi"

Türkiye’ye gelen kısa vadeli sermayeye ilişkin bir soru üzerine de Babacan, son dönemde Türkiye’ye önemli bir sermaye girişinin olduğunu, ancak bunun uzun vadeli Türk Lirası tahviline yönelik olduğunu bildirdi.

Yabancı yatırımcıların, uzun vadeli Türk Lirası tahvilinde bir değer gördüklerini belirten Babacan, ”Dünyada güvenilir ve getirisi makul olan yatırım enstrümanı çok azaldı. Alman Hazine Bonoları artık eksi faiz ödemeye başladı. İnsanlar ’yeter ki param emniyette olsun’ demeye başladılar. Böyle bir ortamda Türkiye’nin, hem istikrarını, güvenilirliğini koruyan, aynı zamanda makul getirilerin mümkün olduğu bir ülke olarak dışarıdan sermaye cezbetmesi son derece normal. Kısa vadeli sermaye giriş çıkışlarından olabilecek zararları önlemek için de Merkez Bankamızın çok güzel bir enstrüman seti var” diye konuştu.

Sadece Merkez Bankası’nın adımları yetmezse, Finansal İstikrar Komitesi’nin de olduğuna işaret eden Babacan, ”Biz o komiteyi çok etkin çalıştırıyoruz. Sessiz ama etkin... Ekonominin çekirdek ekibidir oradakiler. Orada aldığımız kararlar, ilgili tüm kurumlarca sessiz bir şekilde uygulanır geçer. Tabii ki kurumların bağımsızlığını da dikkate alarak...” dedi.

Türkiye’nin güvenli bir liman olarak algılandıkça sermaye girişinin artabileceğini de vurgulayan Babacan, ”Hem güvenilir hem de biraz makul para kazanıyım” diyenler için Türkiye’nin az sayıdaki seçeneklerden biri haline geldiğini ifade etti.

"Cari açıkta yüzde 7 küsurlu bir rakama doğru gidiyoruz"

Haberin Devamı

Türkiye’nin dış ticaretini ve ödemeler dengesini de değerlendiren Babacan, Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2012 yılı cari açık öngörüsünün, yüzde 8 civarında (Cari işlemler açığının GSYH’ye oranı) olduğunu belirterek, "Şu ana baktığımızda, OVP’yi yaptığımız günlerden daha iyi bir noktada olduğumuzu görüyoruz. Bugün itibariyle yüzde 8’in oldukça yüksek bir rakam olduğunu görüyoruz. Yüzde 7’li bir rakamın daha gerçekçi olduğunu düşünüyoruz. Bu yıl sonu itibariyle yüzde 7 küsurlu bir cari açığa doğru gidiyoruz” diye konuştu.

Cari açıktaki düşüşün, hiç kimsenin beklemediği bir şekilde hızlı olduğunu ancak bu hızın devam etmesinin beklenmemesi gerektiğini vurgulayan Babacan, bundan sonra daha çok yapısal tedbirlerin ve Avrupa’nın durumunun cari açık üzerinde etkili olacağını kaydetti.

Türkiye’nin, ihracatını daha çok ”iyi durumda olan Avrupa ülkelerine” yapmasını ”bir şans” olarak nitelendiren Babacan, bu durumun bir emniyet sübabı olduğunu söyledi. Babacan, ayrıca Asya’dan da Türkiye’ye olan talepte de ciddi bir artış olduğunu bildirdi.

"Tek bir ülkenin, Türkiye’nin genel resmini çok bozacağını düşünmüyorum"

Haberin Devamı

Suriye’de yaşanan sorunlar dolayısıyla, bu ülkeye yapılan ihracatın düşmesini de değerlendiren Babacan, Suriye’ye yapılan ihracatın, toplam ihracat içindeki payının oldukça düşük olduğunu söyledi.

Tek bir ülkenin, Türkiye’nin ”genel resmini” çok bozacağını düşünmediğini vurgulayan Babacan, ”Kaldı ki her yerde her zaman her şey olabilir. Aynı problem Almanya’da olsa belki kabul edebilirim ama bunlar bizim bölgemizin zaten tabiatında var. Bugün Irak çok önemli ihracat pazarlarımızdan biri ama yarın bakarsınız Irak’la ilgili de bir problem başlar ve Irak’la ilgili ticaretimiz de olumsuz etkilenebilir. Bunlar olabilir ama biz sadece sınır komşularımıza bakmayacağız” dedi.

Haberin Devamı

"Takibe geçen alacak rasyosu, dünyayla mukayese edilmeyecek kadar düşük"

Türk Bankacılık sektörüne ilişkin düşüncelerini de açıklayan Babacan, sektörün çok güçlü hale geldiğini söyledi. Devletin de bankacılık sektörüne çok ihtiyatlı yaklaştığını, gerekli düzenlemeleri ve denetlemeleri yaptığını anlatan Babacan, ”Ancak biliyorsunuz kredi hacmi geçen yıl yüzde 25, bu yıl yüzde 15 büyüdü ve kredilerde bir yaşlanma konusu var. Kredilerin yaşlandığı dönemlerde tabiatıyla geri dönüşlerde problem olabilir ama buna rağmen, bugün itibariyle onda dahi sorun yok. Takibe geçen alacak rasyosu, dünyayla mukayese edilmeyecek kadar düşük oranlarda seyrediyor. Önümüzdeki aylarda küçük küçük artışlar olursa da bunu da gayet doğal karşılama lazım” şeklinde konuştu.

"Eğitim ve hukuk çok önemli"

Orta gelir tuzağına ilişkin bir soruyu da Babacan, şöyle yanıtladı: ”Daha önce bizim geçtiğimiz dönemlerden geçen ülkeler baktığımızda, (kişi başı milli gelir) 10 bin dolarlardan 20-25 bin dolarlara giden yolculuklarında hızlı giden ülkeler var, bir de bir türlü o noktaya ulaşamayıp, yerinde sayan ülkeler var. O ülkeleri incelediğimizde çok belirleyici bazı faktörler görüyoruz. Bunlardan birisi eğitim bir diğeri de hukuk. Yüksek katma değer, ancak yetişmiş insan gücüyle olur. Ortalama 6,5 yıl eğitim almış çalışan nüfusumuz var şu anda. Yani orta 2’den terk bir ortalama iş gücümüz var. Şimdi bunun üreteceği katma değerin sınırları var. Biz çok hızlı bir şekilde eğitime ağırlık vermeliyiz ki daha yüksek katma değer üretebilelim ve arzu ettiğimiz 20-25 bin dolar seviyelerine ulaşabilelim.

Yine bir hukuk devleti olmak son derce belirleyici. Yargı sistemimizin iyi, hızlı çalışması, güvenilir ve tutarlı yargı kararları çok önemli. Mesela biz Sermaye Piyasası Kanunu Taslağına finansla ilgili özel mahkemeler kurulmasına ilişkin maddeler de koyduk. Niye? İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi olmasını istiyorsak, finans konusunda hızlı karar alacak, o konuda uzmanlaşmış mahkemelere ihtiyacımız var. Yargıçlarımız, savcılarımız finans konusunda eğitilsin ve o konuyla ilgili detaylara hakim olup doğru, tutarlı ve hızlı karar alabilsin ki İstanbul, uluslararası bir finans merkezi olsun. Yani eğitim ve hukuk, Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmemesi için çok belirleyici iki alan olacak.”

Yazarlar