09.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Judy Mizrahi 48 yıldır Mexico City'de yaşıyor; Türk Musevisi. Üç çocuk, yedi torun sahibi, 59 yaşında güleç yüzlü bir kadın. Emlak işi yapan Enlace Asesores Inmobiliarios (Birleşik Emlakçılık) adındaki şirketin yıllık iş hacmi 135 milyon dolar. Türk Büyükelçiliği'ndeki diplomatlara göre Meksiko City'nin 'Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan en zengin ve en etkili ismi.'
Mizrahi'yi 29 Ekim'de Mexico City'de Atatürk Heykeli açılış törenlerine gittiğimiz sırada tanıdık. Sorularımıza kırık ve eskiyen Türkçesiyle yanıtlar verdi. Zaman zaman İngilizce konuşmak zorunda kaldık. Ortaya Merkez Bankası, Hazine, Maliye merkezli çalışan bir ekonomi muhabiri için pek de sık yaşanamayacak bir söyleşi çıktı.
Mexico City'e 1965 yılında geldim. O zaman 20 yaşındaydım. Amerika'nın İstanbul'daki konsolosluğu bana vize vermek istemedi. Bana "Sen yüzde 100 evlenmek için vize istiyorsun. Sana vize yok" dedi. (Kendisine işaret ederek ve gülüyor) O zamanlar tabi böyle değildim. Fransa, Hollanda, İspanya dolaşıyordum. Kanada vize istemediği için teyzemin yanına Kanada'ya gittim. Sonra dayım beni Meksika'ya davet etti. Buraya geldim. Kocamı Acapulco'da tanıdım. 40 senedir evliyim.
'Türkiye'ye benzediği için yerleşmiş'
Dayım, İstanbul'dan, 1956 olaylarından sonra Meksika'ya gelmiş. (Mizrahi 6 - 7 Eylül olaylarını kastediyor) Hatırlarsınız, 'Kıbrıs Türktür' filan diyerek gayrimüslimlere hareketler oldu. Dayım da bu olaylar yüzünden Türkiye'ye benzer bir memleket bulabilmek için dünya turuna çıktı. Meksika'yı o zamanların Türkiyesine benzeterek buraya yerleşmiş.
Tabi ki ben Türküm.
İlkokulu İstanbul'da, ortaokul ve liseyi İsrail'de tamamladım. Liseden sonra Unilever'de satınalma servisinde çalıştım. İşyerimiz Boğaziçi'ndeydi. Altı -yedi lisan bildiğim için yönetici sekreterlik kursuna gittim. O zamanlar İstanbul'da birçok lisan konuşulurdu. Ben 1945'lerde doğdum. Ağırlıkla Fransızca konuşurdum. Kardeşim 1950'lerde doğdu, Hep Türkçe konuşurdu. Aradaki beş sene yüzünden ikimizin yetişme biçimi de dilleri de farklı oldu.
1995'teki büyük krizden dolayı eşimin işleri bozuldu. Bir gece içinde 1 dolar 3 Peso iken 7 Pesoya çıktı. Kocam toptan tekstil pazarlaması yapardı. Dolar üzerinden çok borcumuz vardı. 1995, felaket bir krizdi. Yavaş yavaş ben de işin içine girdim. Ofisimde 50'nin üzerinde çalışan var. Rakamlara bakmak lazım, ama 135 milyon dolar civarında olması lazım.
Maalesef değilim. En zengin Türkler bugün Atatürk Heykeli'ne çiçek koyan hanımlardır. (Mizrahi'nin eliyle işaret ettiği iki yaşlı kadın bize gülümsüyor. Mizrahi'nin akranı iki kadınında kendisiyle yakın tarihlerde Mexico City'e yerleştiğini öğreniyoruz.)
Herkesin kendine göre işi var. Ben sabah saat 6'ta çalışmaya başlayan bir insanım. Gece gündüz kim beni ararsa ben oradayım. 59 yaşındayım, ihtiyarlamamak için çalışmak lazım. Şimdi gelinler de çalışmaya başlayacak. Bütün gün evde oturup kahve içmek yok.
Bir tanesi Miami'den yeni döndü. Orijinal bir işe girecek; Scrap book (Tam Türkçe karşılığı bulunmuyor ama kısaca müsvette kitabı adı verilebilir). Herkes albüm yapar, resim çeker ve bir kutuya koyup bir kenarda unutur. Yeni bir metod bu scrap book. Albümleri düzene koymak için çok güzel renkli kağıtlar ve şekiller var. Resimler seçilerek dekoratif bir çalışma yapılıyor. Bu işi şimdi Meksika'ya benim gelinim getiriyor. Bir garajı ofis haline getirdiler, çalışmaya başladılar.
Meksika krizini değerlendirirken, "Yöneticiler akıllarına ne eserse onu yapıyor. Sanıyorum ne olacağını hiç düşünmediler" diyen Mizrahi, işlerini nasıl bu kadar büyüttüğü sorumuza şu yanıtı verdi?
" Benim için çalışma saati diye bir şey yok. Evimde ya da büromda hayır sözü yasak. Her zaman evet denecek. Çünkü bana göre başarılamayacak iş yoktur. Yanımda çalışanların her biri komisyon alır. Yalnız sekretere ve bilgisayarda çalışan çocuğa maaş ödeniyor. Kurallar böyle. Şimdi bir direktörüm var, işlerle o ilgileniyor. Ben halkla ilişkileri yapıyorum. Özel müşterilerle ilgileniyorum. Her semtte çalışmıyoruz. Meksiko City çok büyük bir kenttir (22 milyon nüfusu var). Biz, şehrin en pahalı bölgesinde çalışıyoruz" diyor.
1995'te durum çok kötüleştiğini ve bankaların hiç kimseye kredi vermemeye başladığını anlatan Mizrahi, daha sonra şöyle dedi:
"Banka kredisi olmayınca işler durdu. Kredileri müşteriye ben buluyorum. A dan Z ye işi biz yaparız. Alıcıya 'Git kredini kendin bul' demiyoruz. Sizin mesela 100 bin dolarınız var. 400 bin dolarlık bir ev almak istiyorsunuz, 300 bin dolar fark var. Bu evi ancak krediyle alırsınız. Ben o krediyi size bulabilirim. Ama müşteri hakkında her şeyi bilmemiz lazım. Bankacıları, notercileri iyi tanımak lazım."
Mizrahi, dört yıldır Türkiye'ye gelememiş. "Annem babam çok ihtiyarladı. Türkiye çok uzak. Benim de gözüm almıyor. Buralarda kimse Türkiye'nin nerede olduğunu bilmiyor. İstanbul'da bir arkadaşım bana 'Buenos Aires'te kuzenim var. Benim selamımı götür' demişti. Buenos Aires neresi, Mexico City neresi? (Arada 10 saatlik uçuş mesafesi bulunuyor.) Ben de buraya gelmeden önce Meksika'yı büyük şapkalarının altında sürekli uyuyan insanların ülkesi diye düşünürdüm.
BUSINESS
Akbank'ta zorlu bir kaptan, Türk filmi izlerken ağlayacak kadar da duygusal
Kumbaramı geri istiyorum
Eşi de, işi de Ortadoğu'dan
Yaşar'da aktif yönetim kızlara Selim Yaşar 'Aile Meclisi'ne
Bursa'nın kestanesi okka çeker beş tanesi
Gayrimenkul ve iştirak hissesi satışındaki istisna yıl sonunda bitiyor
'Noel Anne' Genel Müdür, Emirates'i yükseklere uçurdu
5.5 milyon kapı çaldı, satışlar patladı Fransız ortak hayrete düştü
Marka gözlüğe 15 milyon dolar
Bütün markalar 'dünya markası' olmak istiyor 'farklılık' unutuluyor
Çalışanlara göre işyerlerinin sadece yüzde 24.8'i 'iş etiği'ne özen gösteriyor
Halk, adam yerine koymayanı affetmez
'Koca bulmaya gidiyorsun' diye ABD vizesi vermediler, Meksika'da emlak kraliçesi oldu
İpekyolu kervansaraylarının yerine dört modern otel yapacak
İki yıl bankacılık yapamayacak Belki bir telefon, bir ofis...
İnternetten 51 ülkeye çiçek gönderiyor
Guccı mi okumak istersiniz, euro'nun yeni patronunu mu?