En Soros meydan okuyor: Bush, balonun patlayacak!

Soros meydan okuyor: Bush, balonun patlayacak!

04.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Soros'a göre Bush, ideolojisini dinsel perspektiften besliyor

Soros meydan okuyor: Bush, balonun patlayacak








George Soros, adı Türkiye'de de 'para'yı çağrıştıracak kadar tanınıyor. Ancak, 7 milyar dolarlık serveti ile 'dünyanın en zenginleri' arasında yerini alan Quantum Fonu'nun sahibi bu ünlü 'spekülatör'ü, son yıllarda 'istikrar talep eden bir yatırımcının normal kaygıları'nı aşarak, ABD'nin Bush'la birlikte başlayan iç ve dış politikasını sorgularken görmek hâlâ şaşırtıcı bulunuyor. Soros, artık 'hayatının amacı' olarak, 'ekonomik' hedefleri tarif etmiyor. "Bush gibi tehlikeli birinin yeniden başkan seçilmesini önlemek!" İşte, hayatının yeni amacı bu. Bush karşıtı dernekleri destekliyor. İlan kampanyaları yapıyor. Bu kampanya için yazdığı yeni kitabının adı da 'Amerikan Üstünlüğü Balonu, Amerikan Gücünün Kötüye Kullanımını Önlemek.'
Peki başarılı olması beklenebilir mi? Daha önce para spekülasyonu ile ülkeleri sarstığını biliyoruz. Soros'a bu gücü veren, onu kullanma dehasıyla birlikte tabii ki parası! Şimdi de parasını konuşturuyor. 15 milyon dolar harcadı. 75 milyon dolarlık bir bütçe ayırdığı söyleniyor.
Soros'un son kitabı henüz Türkçeye çevrilmedi. Ancak Milliyet yazarı Yasemin Çongar, İngilizce aslından okuyarak eleştirilerinin ana başlıklarını saptadı.
Soros'a göre Bush, 11 Eylül'ü korkunun egemenliğini kurmak için kullandı ve önceden tasarlanmış dış politika gündemini hayata geçirdi. Onun doktirini 'Amerikan üstünlüğü' görüşüne dayanıyor. Yani, ABD, dünyanın egemen gücüdür, çıkarlarını dayatabilir, bu egemenlik bütün uluslararası anlaşmaların önüne geçmiştir. Dinsel köktencilik ile piyasa köktenciliğini buluşturan ve orta sınıfın ve yoksulların aleyhine zenginleri kayıran Bush yönetimi, devlet ile büyük şirketler arasındaki habis ittifakı temsil ediyor. Bu ideoloji, borsalardaki aşırı yükselmeler gibi er geç patlamaya mahkûm bir balondur.



ABD'de bu yılın kasımında yapılacak başkanlık seçimleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez, uluslararası politika ve savunma konularının ön plana çıkacağı bir kampanyaya sahne olacak. Başta Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, dünyanın birçok yerindeki insanlar, Amerikan seçimlerini, belki de tarihte ilk kez bu kadar yakından izleyecek. Bu ilginin nedeni ortada: Bush yönetiminin 11 Eylül sonrasında uygulamaya koyduğu politikalar, uluslararası topluluğun işleyişini ve dünyadaki egemenlik ilişkilerini doğrudan etkilemekle kalmadı; bunlarda kalıcı değişikliklere yol açmaya da aday. ABD'nin tartışmasız askeri üstünlüğüne dayalı, bu gücün korunmasını hedefleyen ve potansiyel tehditlere karşı önleyici askeri eylemlere girişme hakkını kendisinde gören Bush Doktrini, sadece Amerikan seçmeninin değil, hepimizin geleceğini ilgilendiriyor.

Soros bayrak açtı
George W. Bush'un başkanlığa yeniden seçilmesi ve Bush Doktrini'ne sahip çıkan Cumhuriyetçi Parti'nin Kongre'deki üstünlüğünü koruması, ABD'nin son birkaç yıldır izlediği politikaların tasvip görmesi ve sorgulanmadan sürmesi anlamına gelecek.
Bush'un yenilmesiyle Demokratik Parti'li bir başkanın Beyaz Saray'a yerleşmesi ya da Demokratlar'ın Kongre seçimlerinde başarı sağlaması ise, bu politikaların sorgulanmasını ve önemli değişikliklerden geçmesini gündeme getirecek.
İşte ABD, kendi siyasi hayatı kadar dünyanın dengeleri açısından da böylesine kritik sonuçlara gebe bir seçim yılına girerken yayımlanan bir kitap, sürece damgasını vuracak tartışmanın saflarından birini şimdiden ve keskin çizgilerle tanımlıyor. Bush'un yeniden seçilmesini engellemeyi kendisine hedef edindiğini ilan eden ve bu amaçla kendi cebinden 15 milyon dolar harcayacağı bir kampanya başlatan George Soros, bu kitapta Bush Doktrini'nin dayandığı 'Amerikan üstünlüğü' ideolojisini, borsadaki aşırı hızlı yükselmelere benzetiyor ve tıpkı beklentiler ile gerçekler arasındaki farkın görülmesi üzerine, borsanın radikal bir düzeltmeye gidebilmesi gibi, ABD'nin de bu 'hatalı' ideolojiden er geç ayrılacağını öngörüyor.

'Din ve piyasa köktenciliği'
'Amerikan Üstünlüğü Balonu: Amerikan Gücünün Kötüye Kullanımını Önlemek' başlığını taşıyan kitabında, Bush yönetiminin 11 Eylül saldırılarını, çok önceden tasarlanmış bir dış politika gündemini hayata geçirmek için bahane olarak kullandığını savunan Soros'a göre, bu gündemin ilkesel çerçevesi şöyle:
'Uluslararası ilişkiler, hukuk ilişkileri değil, güç ilişkileridir. ABD, Soğuk Savaş sonrasının egemen gücüdür, görüşlerini, çıkarlarını ve değerlerini dünyaya dayatabilecek bir konumdadır. Amerikan değerlerini benimsemekte dünyanın çıkarı vardır, çünkü Amerikan modeli üstünlüğünü kanıtlamıştır. Ne var ki, daha önceki yönetimler ABD'nin güç potansiyelini tümüyle kullanmadılar. Bu hata düzeltilmelidir. ABD, üstünlüğünü dünyaya göstermelidir.'
Soros bu çerçevenin, 1997 tarihli ve Irak Savaşı bağlamında çok tartışılan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi İlkeler Bildirgesi'ne dayandığı savında. Söz konusu bildirge, bugün Amerikan yeni muhafazakâr ideolojisinin temel kayıtlarından biri sayılıyor ve bu belgenin altında imzası olan 25 kişi arasında, ABD'nin bugünkü Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz de var.
Soros, yeni muhafazakârlığa 'sosyal Darwinciliğin kaba bir versiyonu' olarak bakıyor, zira bu ideolojinin, hayatta kalma mücadelesini, işbirliğine değil, sadece rekabete dayalı bir süreç gibi algıladığı kanısında. Ancak Soros, 'Amerikan üstünlüğü' diye tanımladığı bu ideolojinin dinsel bir perspektiften de beslendiğine dikkat çekiyor:
'Bush yönetiminin üstünlük ideolojisi, açık bir toplumun ilkeleriyle çelişiyor, çünkü bu ideoloji, mutlak gerçeğin sahibi olduğu iddiasında. Daha güçlü olduğumuz için, her şeyi başkalarından daha iyi bildiğimiz ve doğrunun da bu nedenle bizim yanımızda olduğu inancına dayanıyor. İşte bu noktada dinsel köktencilik ile piyasa köktenciliği buluşarak, Amerikan üstünlük ideolojisini oluşturuyor.'

'Askeri - Sınai kompleks'
Soros'a göre, Bush Doktrini 11 Eylül'ün yarattığı olağanüstü durum ve Cumhuriyetçi yönetimin bu durumu istismar ederek, Amerikan toplumunda korkunun egemenliğinin sürmesini sağlaması sonucu hayata geçirilebildi.
Başkan Bush'un 2002 yazında açıkladığı doktrini basitleştirerek aktaran Soros, bu doktrini ve mealini şöyle özetliyor:
'Bush Doktrini'nin iki temel dayanağı var. Birincisi, ABD tartışmasız askeri üstünlüğünü korumak için bütün gücünü kullanacak. İkincisi, ABD potansiyel tehditlere karşı eyleme geçme hakkını kendinde görmektedir. Böylece, egemenlik kavramı iki sınıfa ayrılıyor: Bir yanda, bütün uluslararası anlaşmalar ve yükümlülüklerin önüne geçen Amerikan egemenliği. Öte yanda, hepsi Bush Doktrini'ne tabi sayılan bütün diğer devletlerin egemenliği. Bu, George Orwell'in 'Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar daha eşittir' sözünü hatırlatıyor.'
Kitabının büyük bölümünü, bu doktrinin dünya dengelerine etkisine ayıran Soros, üstünlük ideolojisinin ABD'yi kendi temel değerlerine de yabancılaştırdığı uyarısında bulunuyor. Görüş ayrılıklarının daha az hoş görüldüğü, yönetime yönelik eleştirilerin 'yutrseverliğe aykırı' diye damgalandığı bir ülkenin 'açık bir toplum' olamayacağını belirten Soros'un Bush yönetimine ilişkin yargısı, Soğuk Savaş boyunca anti - kapitalist, anti - emperyalist söylemin popüler kavramlarından birini yeniden kullanıma sokar nitelikte:
'Bush yönetiminin politikaları sadece Amerika'nın dünyadaki konumunu etkilemekle kalmıyor; ülke içinde de, orta sınıfın ve yoksulların aleyhine zenginleri kayırıyor ve devlet ile büyük şirketler arasındaki habis ittifakı güçlendiriyor. Bu, ilk olarak Başkan Eisenhower'ın 'askeri - sınai kompleks' diye tanımlamış olduğu ittifaktır.'

Bush'un şeytanla dalaşı
Soros, ABD'nin 11 Eylül'den sonra terörle topyekûn bir mücadele başlatmasını 'haklı' ve 'yerinde' buluyor. Onun karşı çıktığı, terörle mücadeleye 'savaş' adı verilmesi ve ağırlıklı olarak polisiye önlemler ve istihbarat çalışması ile yürütülmesi gereken bir sürecin, askeri güce dayandırılması. Çünkü Soros'a göre, terörle mücadele orduların yapabileceği bir şey değil ve ABD, 'görünmez' olmayı başarabilen teröristlere karşı uzun vadeli bir mücadale yerine, 'terörist' ilan ettiği devletlerle savaşmaya dayalı bir strateji izlediği sürece, terörizme yenilmeye mahkûm. Bu tezine karşın, Afganistan harekâtı Soros'un gözünde 'meşruiyet' taşıyor. Ancak Irak savaşı, teröre karşı kazanımdan ziyade, teröristlerin sayısının artması sonucunu veren bir 'hata.'
Soros'un başkan seçildiğinde beceriksiz bir lider görünümündeki Bush'un, 11 Eylül sonrasında birdenbire 'duruma hâkim' ve 'etkili' bir profil çizmesine ilişkin yorumu da ilginç:
'11 Eylül, Başkan Bush'a aradığı düşmanı verdi ve ona kutsal bir görev yüklemiş oldu. Bush, eski bir alkol bağımlısı ve yeniden doğmuş bir Hıristiyan olarak, şeytanla kişisel bir tanışıklığa sahipti. Şeytan, onun gözünde, kendisini de Beyaz Saray'da öldürmeye niyetlenmiş intihar saldırganlarının kılığına büründü ve bu, ona güçlü bir kişisel görev duygusu verdi. Hazırlanmış metne dayalı konuşmalarınmda bile tereddütlü, kelimelerini birbirine karıştıran bir adam değildi artık; kamuoyu da onun bu kararlılığını takdir etti.'

Afgan eksiği, Irak hatası
Soros, ABD müdahalesinden iki yıl sonra Afganistan'ın halen istikrarsız olmasından ve Taliban'ın güneydeki Paştun bölgelerinde yeniden güçlenmesinden yakınırken, bu durumun asıl faturasını ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e çıkarıyor.
Soros'a göre, Rumsfeld, Birleşmiş Milletler'in (BM) Kâbil dışında bir barış gücü operasyonu başlatmasına zamanında izin verseydi, aşiret liderlerinin denetimindeki afyon ekimi ve uyuşturucu trafiği de önlenebilecekti. Afganistan'da uyuşturucudan elde edilen yıllık gelirin 2.5 milyar dolar olduğunu, buna karşın ülkeye yaklaşık 2 milyar dolar dış yardım geldiğini vurgulayan Soros, bu koşullarda merkezi hükümetin uyuşturucu işini denetleyen aşiret liderlerine söz geçiremeyeceği kanısında.
Irak Savaşı'na ise, kitabında başlı başına bir bölüm ayırıyor Soros ve Bush yönetimini, petrol çıkarları ve İsrail yanlısı lobinin talepleri doğrultusunda hareket ederken, dünyayı ve kendi halkını 'kitle imha silahları bahanesi' ile kandırmakla suçluyor.
Soros'a göre, 'Irak'a demokrasi götürme' amacı, Bush'un ancak sonradan ve 'kitle imha silahları' bahanesinin geçersizliği anlaşılınca sarıldığı bir gerekçe.
Dünyanın dört yanında demokrasinin ilerletilmesi amaçlı birçok projeye önderlik eden ve parasal destek sağlayan Soros, Saddam'ın 'iğrenç bir diktatör,' devrilmesinin de 'iyi bir şey' olduğunu kayda geçirmekle birlikte, bunun siyasi maliyetinin çok yüksek olduğu kanısında.
Irak'a kolay kolay demokrasi gelmeyeceğini ve durumun kısa süre içinde düzelmeyeceğini tahmin eden Soros, ABD askerlerinin bu aşamada çekilmesinin çok daha büyük sorunlara yol açacağı uyarısında da bulunuyor. Onun umudu bir başka başkanda: 'Irak'ta görünüm parlak değil, ancak orada kalmaktan ve hatamızın bedelini ödemekten başka çaremiz yok. Daha sonra uluslararası işbirliği konusunda farklı tutum izleyen farklı bir başkan, belki bizi oradan çıkarabilmek konusunda daha başarılı olabilir.'

ABD'de 'Dur / Git' ekonomisi
Soros'un Bush'a yönelik suçlamasının iki ayağı var. Birincisi, ABD Başkanı'nın ülkesinin dünyadaki konumunu ve prestijini hızla gerilettiği iddiası. İkincisi de, rakamlar itibariyle bir iddia olmanın ötesine geçen dev bütçe açığı.
Bush'un vergilerde, varlıklı kesimi açıkça kayıran bir azaltmaya gitmesini eleştiren Soros, gerek bu uygulama gerekse askeri harcamalardaki artış nedeniyle, ABD'nin 2000 mali yılındaki 236 milyar dolarlık bütçe fazlasından 2003'te 375 milyar dolarlık, 2004'te de tahminen 565 milyar dolarlık bir açığa sürüklendiğine dikkat çekiyor.
Soros'a göre, bütçe açığının en tehlikeli sonuçlarından biri, 1950'lerin sonuyla 1960'ların başında İngiltere ekonomisini pençesine alan sorunun bir benzerini şimdi ABD'ye taşıyacak olması. O dönemin İngiltere'sinde 'Dur / Git' ekonomisi diye adlandırılan bu sorun, bütçe açığının faizleri yükseltici etkisinden kaynaklanıyor.
Soros, Bush yönetiminin ekonomiyi canlandırma amaçlı önlemlerinin sonuç vermeye başlamasını şaşırtıcı bulmuyor, ancak bütçe açığının faizleri yukarı itecek olması nedeniyle, çok geçmeden büyümenin yavaşlayacağını savunuyor: 'İstihdam yükselmeye başladığı anda, faiz oranlarındaki artış ekonomiyi ayakta tutan iki ana faktörü, ev ve araba satışlarını, olumsuz etkileyecek ve böylece frene basılmış olacaktır.'

Çok taraflı yeni bir sistem
Soros kitabının ikinci bölümünü, Bush Doktrini ve bir 'balon' olarak nitelediği Amerikan üstünlüğü ideolojisine alternatif yaklaşımlara ayırmış. Soros'un ideali, dünya halklarının çıkarları ile egemenlik ilkesini bağdaştırabilecek bir sistem kurulması. Bir halkın çıkarını korumak adına yapılan bir uluslararası girişimin, ilgili devletin egemenliğine müdahale anlamına gelmemesini garantileyecek birçok taraflı sistem kurulması ve bunun da öncülüğünü ABD'nin yapması.
Bu kapsamında bazı temel sorular ortaya atıyor Soros. İlki: 'Egemen bir devletin içişlerine müdahalenin yolu ne olmalı?' Soros'a göre, müdahalenin biçimi, askeri değil iktisadi eylem olarak belirlenir ve dış yardım ve benzeri mali inisyatifler, etkileme amaçlı bir yapıcı müdahale aracı olarak kullanılırsa, ilk sorunun yanıtı bir ölçüde verilmiş olacak. Zira eninde sonunda, herhangi bir ülkenin 'yardımı reddetme hakkı' her zaman var. Soros'a göre, yardım ya da kredi, çeşitli reformları teşvik etmek için bugünkünden çok daha yaygın ve etkin biçimde kullanılabilir.
Peki ya, baskıcı bir rejim dış yardımı da kabul etmiyorsa, müdahale nasıl olabilir? Soros, bu konuda, BM bünyesinde başlatılmış olan bir çalışmaya dikkat çekerek, egemenlik tanımını yeniden belirleyecek bir uluslararası girişimi savunuyor. Özetle, egemenliğin aslında 'halka ait' bir kavram olduğunun ve herhangi bir devlet yetkisini istismar ederek halkının haklarını engelliyor ise, bu durumda o devlete uluslararası müdahalede bulunulabileceğini savunuyor. Yani, bir halkın yararına bir devlete yapılacak müdahale, egemenlik ihlali anlamına gelmeyecek.
Bu kapsamındaki muğlaklıkların giderilmesi ise, çalışması başlamış olan yeni bir BM belgesiyle sağlanabilecek. Bu belge, hem egemen devletlerin halklarına karşı sorumluluklarını ayrıntılarıyla tanımlayacak, hem de sorumluluğunu yerine getirmeyen bir devlete karşı uluslararası müdahalenin zeminini belirleyerek bunu uluslararası hukuk çerçevesine oturtacak.

• Bush yönetimi, 11 Eylül'ü Amerika'da korkunun egemenliğinin sürmesi için kullandı ve önceden tasarlanmış dış politika gündemini hayata geçirdi.
• Bush'un doktrini 'Amerikan üstünlüğü' görüşüne dayanıyor ve ABD'de potansiyel tehditlere karşı askeri eylem hakkı görüyor.
• 'Yeni muhafazakâr ideologlar'a göre uluslararası ilişkiler, hukuki değil, güç ilişkileridir. ABD, dünyanın egemen gücüdür, çıkarlarını dünyaya dayatabilir. ABD'nin egemenliği, bütün uluslararası anlaşmaların önüne geçmiştir. Bu 'sosyal Darwinciliğin kaba bir versiyonu'dur.
• Bu ideoloji, dinsel bir perspektiften de besleniyor. Dinsel ve piyasa köktenciliğini buluşturuyor.
• 'Üstünlük' ideolojisi, açık toplumla çelişiyor, mutlak gerçeğin sahibi olduğu iddiasında. Eleştirileri 'yutrseverliğe aykırı' diye damgalıyor.
• ABD'de, orta sınıfın ve yoksulların aleyhine zenginleri kayırıyor ve devlet ile büyük şirketler arasındaki habis ittifakı güçlendiriyor.
• Afganistan harekâtı 'meşru'ydu ancak Irak savaşı, terörist sayısının artması sonucunu veren bir 'hata'dır. Bush, petrol çıkarları ve İsrail yanlısı lobinin taleplerine göre hareket etti. Dünyayı ve kendi halkını 'kitle imha silahları bahanesi' ile kandırdı.
• Bush, vergilerde, varlıklı kesimi açıkça kayırdı. Askeri harcama artışının da etkisiyle 2003'te 375 milyar dolarlık, 2004'te de tahminen 565 milyar dolarlık bir açık verilecek.

Ne olur?
• Bu ideoloji, borsalardaki aşırı yükselmeler gibi er geç patlamaya mahkûm bir balondur.
• ABD, bugünkü mücadele biçimleri ile terörizme karşı mücadelede yenilmeye mahkûmdur.
• Bütçe açığı, ABD'yi 1950'lerin sonu İngiltere'si gibi 'Dur / Git' ekonomisine sürükleyecek. Ekonomik büyüme, çok geçmeden yavaşlayacak.

Ne olmalıdır?
• 'Halkların egemenliğini esas alan' bir doktrin izlenmelidir.
• Bir halkın çıkarı için yapılan uluslararası girişim, ilgili devletin egemenliğine müdahale anlamına gelmemeli. Bir 'çok taraflı sistem' kurulmalı.
• Müdahalenin biçimi, 'iktisadi eylem' olmalı. Yardım ya da kredi, reformları teşvik için etkin biçimde kullanılabilir.
• Baskıcı bir rejim dış yardımı da kabul etmiyorsa, o devlete uluslararası müdahalede bulunulabilir. Bunun kapsamı ile ilgili muğlaklıklar, çalışması başlamış olan yeni bir BM belgesiyle sağlanabilir.

Soros kitabında, Irak Savaşı kapsamında Türk - Amerikan ilişkilerine de değiniyor ve Bush yönetimini, Türkiye'nin demokratik düzenine saygısızlık ile suçluyor. İşte Soros'un yazdıkları: 'İkinci Irak Savaşı, Türkiye'nin yeni filizlenen demokrasisine olumsuz etki yaptı. Hükümet, ılımlı nitelikteki AKP'nin elinde. AKP, Türkiye'yi, Avrupa Birliği'ne girebilecek açık bir toplum haline getirmeye kendisini samimiyetle adamış durumda. Bu desteklenmeyi hak eden istisnai bir olgu. Ordu çok güçlü ve AKP'ye karşı kuşku besliyor. Irak'ın işgalinde, Türkiye'nin kendisiyle işbirliği yapmasını isteyen ABD, hükümetle anlaşmaya vardı, ancak hükümet, parlamentoda bunun kabulü için gerekli çoğunluuğu sağlayamadı. Anlaşma, demokratik biçimde reddedildi. Bu, bizim askeri planlarımız açısından ciddi sıkıntı yarattı. Sonrasında, Paul Wolfowitz Türkiye'ye gitti ve Türk generallerini, bu süreçte daha fazla nüfuz kullanmadıkları için kınayan bir demeç verdi. Bu, uzun darbeler tarihi olan bir ülkede, demokrasiyi güçlendirmeye yarayacak bir girişim değildi.'



BUSINESS


Bush, bittin oğlum sen...
Bushsever misiniz, Bushsevmez mi?
Krizde işsiz kaldılar Ayşe Teyze oldular
AKP'nin 'isim günü'
Güzellik sektöründe son trend iç güzelliği artırmak
Dolar aidatlı bilimsel spor
Türkiye'nin zeytin haritası çıkarılıyor
OECD'nin tek Türk direktörü, Paris'te Türk kahvesinin müdavimi...
Politikacılar da etik değerlere sahip çıkmalı
Uçaklarda çay kahve dağıtıyordu lojistik şirketi patronu oldu...
Kıdem tazminatı tavanı arttı
Levi's artık 'kriz bekçisi'ne emanet
Japonlar, Louis Vuitton kotasını 'kahve teşviki' ile deliyorlar
Josephine Powell ya da 1 milyon dolar nasıl harcanır?
'Zoraki' girişimci ortaklar 2 milyon dolar ciro yapıyor
Diş yapısı bozuk orta yaşlıya şeffaf kalıp tedavisi
Reklamlar