En 'Yolsuzluk biterse Ankara cazibesini kaybedecek'

'Yolsuzluk biterse Ankara cazibesini kaybedecek'

26.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

'TÜSİAD'a şube olmayınca biz de ESİAD'ı kurduk'

Yolsuzluk biterse Ankara cazibesini kaybedecek





Özellikle ODTÜ merkezli öğrenci olayları Türkiye'nin gündemine oturmuş. Gençler, gösteriden gösteriye, mitingden mitinge koşuyor. Deniz Gezmiş gibi öğrenci liderlerinin isimleri gazete manşetlerinde... Çok geçmiyor Ordu, ünlü 12 Mart Muhtırası'nı veriyor. Arkasından sıkı yönetim... Türkiye'nin yakın tarihine damgasını vuran bu olay bir baba oğlu, ('karşı karşıya getirdi' demeyelim ama) karşı saflara konumluyor. Bugün '68 kuşağı' diye kategorize ettiğimiz o dönem (1970'li yıllar) gençliğinin içinde yer alan Tufan Ünal ve Havakuvetleri pilotu, asker babası Sebahattin Ünal...
Aradan 33 yıl geçmiş. Tufan Ünal ile yaşamının ana duraklarını konuşurken dönüyoruz eski günlere. Olaylar yatışıyor, gençler eğitimlerine dönüyorlar. Baba oğulun arasında da bir sorun yaşanmıyor. Ünal, o kargaşa ortamında bile iyi bir eğitim aldıklarını belirtiyor. "En yoğun yıllarında ordaydım. O patırtı gürültü içinde bile son derece iyi eğitim verilebileceğini gördüm. İş yaşamıma da büyük etkisi oldu. Zamanla keskin bir sol sağ çatışmasında gelecek olmadığını gördüm. İki tarafın da aşırı bağnaz tarafları vardı. Bunları birbirimize anlatarak yatışmaya çalıştık ama yaşanması gereken şeylerdi. Önemli sosyal birikimler kaldı" diyor.

'Son yemek tablosundaki gibi'
Anlaşılan Tufan Ünal için, o yılların tek kazancı iyi bir eğitim ve 'sosyal birikim'le sınırlı kalmamış. Ünal, eşini de deyim yerindeyse ODTÜ'den 'kazanmış.' Orada, o yılarda tanışıp evlenmişler. Bir de 'ideal sahibi olmak' gibi değerler faslında önemli olan, 'bu ülkeye kendini borçlu hissetmek' hissi o yıllardan kalmış. 70'li yıllar için yorumunu şöyle bağlıyor:
"İsa'nın son yemeği tablosunda hem iyi hem de kötü resmediliyor. Leonardo da Vinci, iyi yüzü İsa olarak, kötü yüzü de ihanet eden Yahuda olarak resmedecek. Bunlar için iki yüz arıyor. İsa için yüz buluyor. Ama kötü yüzü bir türlü bulamıyor. Bir gün olmadık bir yerde sarhoş, melanet bir adamla karşılaşıyor. 'Tamam buldum' diyor. Adamı çağırıyor. Sarhoş ayılmış tabi. 'Ben bu resmi hatırlıyorum' diyor ressama, 'Sen beni birkaç yıl önce de İsa'yı resmetmek için çağırmıştın' diyor. İşte o yıllar için söylenebilecekler bunun içinde var. İyi ile kötünün yüzü aslında aynı. Önemli olan bu değişken yüzü hep iyide tutmak."

İsmet Hanım'ın öğrettikleri
Ünal, ODTÜ'da yüksek lisans yaparken TÜBİTAK'ta çalışmaya başlamış. İçinde yer aldığı grubun başında, 'İsmet Hanım' var. Tufan Ünal'ın saygıyla andığı İsmet Hanım ekibi her zaman 'sahaya' gönderiyor. (Ünal bu 'saha' pratiğini sonradan iş yaşamına da taşıyor. Hala hep sahada!) Bu sayede Türkiye'yi dolaşma, Anadolu'yu keşfetme, farklı sanayi kültürlerini tanıma fırsatı buluyor.
Askerlik sonrası BMC fabrikasında işe başlıyor. Bu fabrikada Türkiye'nin ilk otomotiv dökümhanesinin kuruluşuna katılarak yaşadığı keyfi yıllar sonra Batı Söke'yi Fransız'lardan 'geri' alıp Türkiye'nin ilk entegre çimento tesisine dönüştürürken bir kez daha yaşadığını anlatıyor. 1982'de, ailesinin de hissedar olduğu Batıçim'e geçiyor. "Şinasi Ertan Bey çağırdı, geldim" diyor. Uzun yılar üretim müdürlüğü yapıyor. Son 10 yıldır da yönetiminde başkan vekili, iki dönemdir murahhas azası.

Ressam işadamı
Eşi Glgün Ünal, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı. Kızı Selin Koç Üniversitesi mezunu, Baston'da okuyor. Yine Koç'ta okuyan oğlu Feyyaz, milli yelkenci. Kendisi yağlı boya resim yapıyor. "Artık bir seçme yapıp sergi açma zamanı geldi" diyor. Resminde at figürleri başlıca bir yer tutuyor. "Annem Çerkez. Oradan geliyor olabilir. At figürü beni çeker" diyor.

Tufan Ünal, krizin olumsuzlukları yanında faydası da olduğunu düşünüyor. "Artık sistem değişiyor. Bağımsız kurullar, özerk Merkez Bankası... İyi bir noktaya gidiyoruz. Ankara'da bakanlıklar önüne yığılan işadamlarını, tüccarları görmeyeceğiz. Yolsuzluklar kaynağında kurutulursa, Ankara'ya gitmek cazip hale gelmeyecek. Ankara'dan bir şeyler kapacağız diye birbirimizi örselemekten, engellemekten, hakaret etmekten vazgeçeceğiz. Artık Ankara'ya gideceğimize, Brüksel'e gidelim. Gelecek dönemin en şanslı kenti olarak İzmir'i görüyorum.
Nitelikle sanayi bölgeleriyle, Türkiye'nin Silikon Vadisi olmaya aday teknoparkıyla, Avrupa Birliği fonlarından yararlanabilecek diğer projeleriyle İzmir parlayan
yıldız olacak" diyor.

TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi, Meslek Örgütleri İle İlişkiler Komisyonu Başkanı olan Tufan Ünal, Türkiye'deki SİAD'ların önce federasyonlaşma ardından konfederasyonlaşma sürecinin mimarlarından. Ünal, "Aslında biz TÜSİAD'ın Ege ya da İzmir şubesini açmayı istedik. Ancak toplantılardan sonuç çıkmayınca ESİAD'ı kurduk. Şimdi ise SİAD'ların federasyonlaşma sürecini tamamlıyoruz. İlk federasyonu 9 Eylül'de Ege'de kuruyoruz. Antalya'da buna dahil olacak. Aralık'ta da konfederasyon bitmiş olacak.
AB sürecinde böyle bir platform demokratikleşmede önemli katkılar sağlayacak" diyor.



BUSINESS


Eğlence baronlarının 200 trilyonluk rekabeti
Ruslar ilgimi çekiyor
'Tuhaf' işler yaptı, işçileri isim taktı: Hacı Fellını
Onun işi satmak
'Bana ne'cilik
Bilgisayarınız bozulunca kapıya ambülansla geliyor
Kot diye başlayıp küt diye dünya pazarına girdik...
Gecikmiş SSK borçlarına ödeme kolaylığı getirildi
Bir yılda 6.7 milyon Mavi sattı
'Irak'a asker gönderilmesi ABD kredisini kolaylaştırır'
Bavul ticareti ile büyüdü, 'En Büyük 500'e girdi
Yurtdışında 50 mağazası var
Yediden yetmişe herkes seri üretim güzellik peşinde
'Asil' adı Allium Sativum!
Rüzgârlı Sokak'ın hikâyesi
İlk iş dersini TÜBİTAK'tan İsmet Hanım verdi
Güzelliğin kaç para eder, bu ayakların olmasa?
İşi gücü para
Sekiz taksitle İstiklal Madalyası satıyorlar
İşe her gün özgür gel (parmak arası terlik hariç)