Gündem ‘Baba seni neden oraya koydular’?

‘Baba seni neden oraya koydular’?

21.04.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

375 gün tutuklu kalan gazeteci Nedim Şener, gözaltına alınmasından tahliye oluncaya kadar geçen süreci “Baba Seni Neden Oraya Koydular?’ isimli kitapta anlattı. Nedim Şener’in kızının sorusu kitabın adı oldu

‘Baba seni neden oraya koydular’

Odatv davası kapsamında 375 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen gazeteci Nedim Şener’in gözaltına alınmasından tahliye oluncaya kadar geçen süreci anlattığı “Baba Seni Neden Oraya Koydular?” isimli kitabı çıktı. Doğan Kitap’tan çıkan 514 sayfalık kitapta Şener, nezarette geçirdiği günleri, cezaevi günlerini ve yargılama sürecini ayrıntılarıyla anlattı. İşte o günler:

Kızım görüşte sordu
“Cezaevinde tutukluluğumun neredeyse birinci ayı dolmak üzereydi. Her pazartesi on dakikalık telefon görüşmesini yapıyorduk eşim Vecide ve kızım Vecide Defne ile. Konuşmanın ortasında kızım ‘Baba seni neden oraya koydular?’ diye sordu. Sekiz yaşındaki kızım yaşananları anlamaya çalışıyordu. Cevabını da benden bekliyordu. Birkaç saniye içinde kendimi toparlayıp en makul cevabı verdim: ‘Yanlışlıkla kızım, bir yanlışlık var’ dedim. Bunun içinde bulunduğumuz durumu en iyi açıklayan cevap olduğunu düşündüm.”

Paşa battaniyesi
“Gözaltında ikinci günümdü. Nezarethanede kaldığım oda çok küçüktü. İki adım atacak yer yoktu. Polise karşımda boş olan ve 6-7 adım atılmasına müsait odaya geçmek istediğimi söyledim. Odamı değiştirirken polis ‘Nedim Bey, gelin siz diğer battaniyelerden vereyim’ dedi. Beni battaniyelerin olduğu odaya götürdü. ‘Lacivert polar battaniyelerden alın, onlar daha iyi, paşa battaniyesi’ dedi. ‘Neden paşa battaniyesi diyorsunuz?’ diye sorduğumda, ‘Balyoz’da tutuklanan paşalar için alınmıştı da ondan’ deyince polislerin bu işlerden ne kadar eğlendiğini o an anladım.”
“Sonunda 2007 yılından beri adı gündemden düşmeyen ‘Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün odasındaydım. (...) Savcı Öz’ün görüntüsü beni şaşırttı. Genelde televizyon ekranlarında ayakta gördüğüm Öz, oturduğu yerde çok daha fazla kilolu görünüyordu. Arkasında kitap ve dosyaların bulunduğu rafta gözüme takılan kaliteli bir puro kutusu onun adına endişe vericiydi. Bu kadar kilo fazlası olan birinin puro içmesi halinde ileride sağlık problemleri yaşaması kaçınılmaz diye düşündüm.”

Sizi bekliyorduk
“Metris’in kapısında bizi jandarma karşıladı. Önce jandarma üst araması yaptı. Daha sonra içeri alındık. Bilinen adıyla ‘gardiyan’ ama kendilerinin kullanılmasını istedikleri sıfaylarıyla ‘infaz koruma memurları’ bizi karşıladı. En az 20 yıllık mesleki tecrübesi olan ve adına ‘başefendi’ denen başmemurlar herşeyi didik didik aradılar. Bir yandan da sohbet ediyorduk. Biri ‘Biz de kaç gündür sizi bekliyorduk.’dedi. ‘Nereden biliyordunuz buraya geleceğimizi, tutuklanmamız kesin değildi ki?’ karşılığını verdim. Başefendi: ‘Biz biliriz kimin tutuklanıp tutuklanmayacağını, artık Ergenekon davasında uzman olduk’ dedi.”

Hapishaneye Küçük’le düşmek
“6 Mart gece yarısı olduğunda zorunlu yatma haline geçtik. Çünkü, artık direncimiz kalmamıştı. Sabaha karşı saat 04.00 gibi koğuşun ağır demir kapısında sert bir şakırdı uykumu böldü. Konuşmalardan birilerinin geldiği belliydi. Yalçın Küçük ve tutuklananlar gelmişti. (...) Koğuşta 6 kişi olduğumuzda takvim 7 Mart Pazartesi’yi gösteriyordu. Saat 8-9 gibi üst kattan aşağıya indik. Yalçın Küçük; Coşkun Musluk ve Sait Çakır’ı yanına almış ufaktan bir nutuk atıyordu. Duymamak imkansızdı sözlerini.
Efendim seçim öncesi solu bir araya getirecekmiş de, bunu anlamışlar da, engellemek için operasyon yapmışlar da, da, da, da... Birçok siyasetçi gördüm ama ilk kez ‘Solu bir araya getirecektim’ diyenini duyuyordum. Ama tepkimi dizginleyemediğim nokta yanındaki gençlere ‘Burası da bir okul, burada da hayatı öğreneceksiniz’ gibi sözler söylemesi oldu.
‘Yalçın Bey bırakın Allah aşkına, burada dört duvar arasında insan hayatı mı öğrenir, saçmalamayın’ dedim. Sait Çakır ve Coskun Musluk’a dönüp ‘Gençler lütfen aklınızı başınıza toplayın, insan burada hayatı falan öğrenemez. Sizin kız arkadaşınız falan yok mu? Bir an önce çıkın ve hayatı dışarıda öğrenin’ dedim. Masadaki yumurtaları göstererek ‘Bakın bu yumurta tavuktandır diyebilirsiniz, ama bunu size Yalçın Küçük veriyorsa, kontrol edin’ diye bitirdim sözlerimi. (...) Özellikle Yalçın Küçük ile anlaşamayacağımız açıktı. Zaten o gün boyunca yaşanan gelişmelere ilişkin konuşmaları da bana şunu düşündürdü: ‘Hapishaneye düşmek kötü, çok kötü ama daha kötüsü Yalçın Küçük ile düşmek’...”

Haberin Devamı

Tahliye haberi yolda geldi
“Jandarma komutanı nezaretten çıkarken ‘Kararı cep telefonundan öğreniriz, gidelim’ demişti. Aracın son bölümünde Barış Pehlivan, Hanefi Avcı, Ahmet ve ben oturuyorduk. Diğerleri sohbet ederken ben büzüşmüş, kendimi uykuya vermeye çalışıyordum. Yola çıkalı bir saati geçmişti galiba. Kapıda bir anda Serkan komutanı gördük. ‘Tahliye’ dedi. ‘Nedim, Ahmet, Coşkun ve Sait Çakır tahliye’ diye ekledi. O an da kaskatı olan vücudum öyle bir gevşedi ki olduğum yerden kalkacak halim kalmadı. Araç bir yandan hızla ilerliyor, bir yandan da kararı konuşuyorduk. Diğer tutuklular için aynı kararın çıkmaması üzüntü yarattı bizde...”

Yalçın’la araçta tanıştım
Nedim Şener, “Baba Seni Neden Oraya Koydular” adlı kitabında Soner Yalçın’la ilgili şunları söyledi: “Nihayet aylardan beri beklediğimiz gün geldi. Tam 265 gün sonra hakim karşısına çıkacaktık.(...) Bu arada kendisinden talimat aldığım iddia edilen Soner Yalçın ile de mavi cezaevi aracında olsa da ilk kez tanışmış oldum. Bundan önce poliste, savcılıkta, mahkemede ‘Tanımıyorum’ dediğim Yalçın’ı ilk kez görmüş oldum.”