26.12.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Maslak Rotary’nin Korunmaya Muhtaç Çocuk Vakfı (Koruncuk) Milliyet’in katkılarıyla düzenlediği “7 Sanatçı 7 Fotoğraf Karesi” projesinin galası geçen pazartesi InterContinental’de yapıldı. Fotoğraf sanatçısı Nihat Odabaşı’nın manzara, portre, ışık eğitimi verdiği korunmaya muhtaç çocukların çektiği ve Milliyet yazarlarının metinleriyle katkıda bulunduğu fotoğraflar açık artırmayla Rotary üyelerine satıldı.
Fotoğraf sanatçısı adayı çocukların korundukları için katılmadığı gecede, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila, Milliyet yazarları Güneri Cıvaoğlu, Abbas Güçlü, Serpil Çevikcan, Tunca Bengin, Mehmet Tezkan, Gökçer Tahincioğlu, Ali Eyüboğlu, Asu Maro, Çağdaş Ertuna, Milliyet Yazı İşleri Müdürü Menderes Özel ve fotoğraf sanatçısı Nihat Odabaşı, Meslekte Üstün Hizmet Ödülü aldı. Gecede, projeye katkı sağlayan gazeteci Mithat Bereket’e de Maslak Rotary Kulübü Onur Üyeliği takdim edildi.
Fotoğrafları Nihat Odabaşı’yla birlikte 22 Kasım’da çeken çocukların ödülü olan fotoğraf makineleri, onları temsilen geceye katılan Kutay Sadi tarafından Koruncuk Vakfı’na teslim edilecek. Sunuculuğunu Korhan Abay’ın yaptığı geceyi Suzan Kardeş konseri taçlandırdı.
Kara kedi...
Siyah olmak zordur dünyada. Doğuştan “öteki”dir. Bu, kediler için de öyledir. O kadar öyledir ki, görülmesi “uğursuzluk” sayılır. Hele iki kişinin arasından geçmesi bir felaket işaretidir ki, “aramıza kara kedi girdi” sözü bir özdeyiştir dilimizde. “kara kedi”lerin kara talihi işte.
Gördükleri “kara kedi” muamelesi nedeniyle bakışları diğer kedilere göre hem daha tedirgin hem daha meraklı, bacakları kaçmaya daha hazırdır. Oysa ben ne zaman kara kedi görsem, uğursuzluk değil, köleliğe, adaletsizliğe, işkenceye direnmenin sembolü “Kunta Kinte”yi görürüm. Tıpkı İstanbul sokaklarında bu sevimli kara kedinin fotoğrafını gördüğüm an gibi…
FİKRET BİLA
Elbette ilk aklıma gelen Von Jörg Hilber’in “Gölgesi Olmayan Adam”adlı kitabı...“Gölgesinin olmadığını” fark ettiği an paniğe kapılır Yoksa...
Gölge manevi değerleri de mi yansıtıyor? Örneğin... “Dürüstlük...”Bunu yitirince gölge “hadi bana müsaade, eyvallah” mı demiş oluyor.
Fantezi bir yana “gölge”, dünyaya gelip ilk nefesi aldığımızdan itibaren son nefesimize kadar yaşam boyu bize sadık kalan, bizden ayrılmayan, takip edendir. Önümüzde, sağımızda, solumuzda, arkamızda... Işığın bize açısına göre yeri değişir ama mutlaka ve devamlı bizimledir. Gölgemiz varsa biz de varız. Önemli olan bizim birilerinin iplerini oynattığı dünya sahnesinde gölge rolünü oynamamamız gerektiğidir. Gölgemizi “gölgenin gölgesi” yapmamak, birilerinin “gölge oyunu” kuklası durumuna düşürmemektir.
GÜNERİ CIVAOĞLU
Ben derim ki... Büyükler her zaman çocukları dinlemeli... Sabır ve dikkatle dinlemeli üstelik… Çocuklar çocukça konuşur bazen... Ama yüreklerinin temizliği ile konuşurlar... Ve kimi zaman büyüklerin çoktan unuttuğu bir şeyler söyleyiverirler... Çünkü onlar ön yargısız,sansürsüz konuşur. Fikirlerinden çok duygularını konuştururlar... Onların duyguları içinde hesap, kitap, çıkar, kötülük yoktur. Kral çıplaksa eğer, kral çıplak deyiverirler. Büyüklerin her zaman çocuklardan öğreneceği bir şeyler vardır. Çünkü onlar saf duygularıyla inşa ettikleri dünyadan seslenir büyüklere...
MELİH AŞIK
Çok uzun zaman oldu. Zaman sanki hep bana uzuyor. Her yanım kalabalık. Kalabalıklar üzerime üzerime geliyor. Adımın ne olduğunun önemi yok. Benim gibi olan milyonlarla aynı adım. Yüklerimin hiç önemi yok. Her sabah yeniden başlamak için bir neden ararken duvara karşı, ümitsizliğimi tersine çevirecek daha insana dair bağlar arıyorum.
Kimse benden beklemiyor ama ben Özdemir Asaf’ın dediği gibiyim epeydir: “Yaşamak için bırakılmış bir yön baktım, yoktu. Ben direnmek için elimden geleni yaptım.”
SERPİL ÇEVİKCAN
Belki bir hapishane, belki bir göçmen kampı!.. Kuşlar kesinlikle özgür değil, kuşlar uçup gidebilir ama gitmiyor.. Havalanıyorlar, deniyorlar, olmuyor, konuyorlar.. Belki de gidecekleri yerleri yok.. Kuşlar damda ama sanki onlar da aşağıdakiler gibi tutsak!..
MEHMET TEZKAN
Başkasının yazdığı, yönettiği bir oyunun oyuncusu gibi hissederiz kendimizi bazen. Tam her şeyi kontrol edebildiğimizi sandığımız anda tuzla buz olur her şey. Sonra gene toparlanır, yeni bir oyunun oyuncusu oluruz, kim bilir kaçıncı kez. Bir yandan da hayatın güzelliği bu kestirilemezliğinde… İnsana hep oyun içinde yeni bir oyun kurmasında… Her şey bitti derken yeniden başlamasında… “Bütün dünya bir sahnedir” der Shakespeare; “Ve kadın erkek birer oyuncu. Sıraları geldikçe ya girer ya çıkarlar. Her insan nice roller oynar ömrü boyunca.”
Bazen biz tutarız ipleri elimizde; başrol bizimdir, sonra bir bakarız, ışık başkasının üstünde, biz gölgedeyiz. Kimi zaman oyun kurucu oluruz, kimi zaman sadece bir kukla. Roller hep değişir, gösteri hiç bitmez…
ASU MARO
Bazen birilerimiz, önünden yüzlerce kez geçtikleri bir ayrıntıyı yakalayamazken, kimileri ilk geçişte öylesine detaylar bulurlar ki şaşar kalırız. Gören gözlerin, okumuşu okumamışı, zengini fakiri, genci yaşlısı, vicdanlısı hoyratı olmaz. Ne görürlerse onu yansıtırlar. Ve gören gözlerin özgürlüğünü kimse engelleyemez tıpkı uçan güvercinlerin rotasını kimse çizemeyeceği gibi…
ABBAS GÜÇLÜ
Dünyanın en özel, en güzel mucizesidir insanlar: çocuklar… Dostoyevski ‘çocuk, dünyanın en büyük mutluluğudur’ demiştir.
Ben de Paulo Coelho’nun dediği gibi: Ne zaman yolumu kaybetsem; bir çocuğun, o mucizenin gözlerinin içine bakarım: Verdiği huzur ile beraber bana hatırlattığı üç şey vardır… Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak, elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak: azimle çalışmak… İçimizdeki çocuğun daim olması dileğiyle… Sonsuz sevgilerimle…
Dr. TİJEN SADİ