Herkese Yetecek Kadar Aşk!

İlk Kez Göz Gözeyiz

Kitapçıda, arka raflardan birinde vasat bir kapağı, basit de bir ismi olan ince bir kitap alıyorum elime. İçini açıyorum; yazı fontları büyükçe, gözlerimi yormayacak gibi. Adetim üzere kokluyorum.

Hmmm . . . Güzel . . .

Yine de bir şey var; o anda anlamlandıramadığım tuhaf bir ürperti üstümde. Önce, ön yargıyla avuçlarımın arasına aldığım kitabı evirip çevirerek karıştırırken, sonra neden bu kitabın çok satanlar rafında değil de geride kalanlar, hatta tek başına oracıkta duranlar arasında bulunduğunu keşfetme merakı peydahlanıyor içimde.

Haberin Devamı

Bakalım neler yazdın yazar . . .

Ortasından açıp, okumaya başlıyorum . . .

Bir sayfadan ötekine ve sonra ötekine geçiyorum . . .

“Haydi çıkalım, gidip bir şeyler yiyelim” diyor sevgilim, kitabı bırakıyorum yerine. Köşeyi dönüp kaybolmadan arkamı dönüp kısacık bakıyorum . . .

Aşk Bu

Yine aynı civarda, bu sefer kız arkadaşlarımla beraberim; zincirin son halkasını beklerken kitapçıya girmeyi teklif ediyorum. Aynı kitapçıda aynı raflara doğru yürüyor ayaklarım. Kızlar ne tarafa dağıldılar, görmüyorum bile. Kollarım sanki köşeyi döner dönmez uzanıyor kitabı sarmak için, göğsüm sabırsız, kulaklarım uğulduyor, karnımda kelebekler.

Bana bir şeyler oluyor . . .

İşte orada! En son onu bıraktığım gibi duruyor. Yine ortasından açıp başlıyorum okumaya. Su gibi, hava gibi, nefes gibi, can gibi, beni içine çekiyor. Bir ara kitabı kapatıp, yeniden kapağına bakıyorum. Menekşe rengi kapakta, kara gözlerini dikmiş bana bakan bir kadın . . .

Nasıl oldu da habersiz kaldım senden bu denli uzun süre?

Kitabı yeniden, yeni bir yerden bölüp, okumaya başlıyorum, öper gibi, etrafımızda kimsecikler yok gibi. Sadece o ve ben. Usul usul öptüğüm, arada çenesinden tutup gözlerinin içine baktığım, sonra tekrar buselerle sardığım tatlı bir sevgili gibi kitabım. Okuyup, okuyup kapatıp göğsüme yaslıyorum onu. Okudukça içindekilerin, önceden basit bulup da beğenmediğim ismini nasıl doldurmaya başladığını fark ediyorum. İçindekilerin nasıl bu kadar gerçek olduğuna şaşırıyorum; hayatın nasıl bu kadar yaşanmış olabildiğine! Yaşa yaşa bitmiyorsun hayat! Yaşandıkça yenileniyorsun. Her sabah ıslak topraktan fışkıran tomurcuk gibi yeniden başlıyorsun, harıl harıl, arı gibisin . . .

Haberin Devamı

“Geldi bizimki, haydi çıkıyoruz” diyorlar, çıkıyoruz. Kitabımın yüzünü okşayıp bırakıyorum . . .

Eve döndüğümde büyük bir şevkle sevgilime bahsediyorum:

“İnanılmaz bir şey” diyorum. “Bir kitabım var kitapçıda; okumalara, yüz sürmelere kıyamıyorum, ona uğruyorum her fırsatta. Konuşuyor benle. Anlatıyor, anlatıyor, ben dinliyorum . . .”

Gülümsüyor, saçlarımı okşuyor:

“Nasıl bir kitapmış bu, hem neden almadın öyleyse?”

“Böylesi daha güzel”, diyorum. “O, yerinde güzel, gelincik gibi . . .”

Eskisi Gibi Değil Hayat

Ertesi gün yine gidiyorum kitapçıya . . .

Benim canım, oracıkta, arka rafta, her zamanki yerinde duruyor. Bir tane. Benim dokunduğum, okuduğum, kokusunu içime çektiğim, yanındayken dünyayı unuttuğum, satırlarında başka bir dünyaya misafir olduğum birtanem o. Etrafıma bakınıyorum, bir ikincisi yok. Sadece o. Sayfaları okunmaktan nemlenmiş, kabarmış şimdi, onu ilk bulduğumdaki jilet hali yok artık. Bir kere daha seviyorum; benimle can bulduğu, bana can verdiği için bir kere daha seviyorum onu.

Haberin Devamı

Kendimi sayfalara bırakıyorum . . .

Bu sefer beni çekip götürecek kimse de yok. Bacaklarıma kara sular inene kadar oracıkta ayakta, okuyorum onu. Ben onun içine, o benim içime giriyor, birbirimizin içinde eriyoruz, aşk bu . . .

Bitiyor kitabım, son kez kapatıp, göğsüme yaslıyorum. Sonra bırakıyorum yerine . . .

Köşeyi dönüp kitapçıdan çıkmadan, her zaman yaptığım gibi omzumun üzerinden başımı uzatıp, ona bakıyorum. Nemli, tombul, içindekileri dökmüş, dingin ve halinden memnun, bana son kez el sallıyor. Gözlerimi kısacık yumup, açıyorum; seni seviyorum . . .

Bir daha gittiğimde onu oracıkta bulamayacağımı biliyorum. Üzmüyor beni ayrılık, aksine çocuk gibi mutluyum. Şemsiyemi, çişeleyen yağmurun ıslattığı bir anneyle kızına veriyorum. Yoluma gidiyorum. Çizmelerime bulaşan, gözüme kaçan, ellerimi yalayıp giden hayat, bambaşka geliyor. İçim ürperiyor. Eskisi gibi değilim. Hayat, eskisi gibi değil sanki, eskisinden de güzel şimdi . . .

Herkese Yetecek Kadar Aşk

Kitap; kimileri için işte böyle bir aşk işi, yeni bir hayat, başka bir dünya . . .

Kitap sevdalılarının heyecan ve hevesle beklediği Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, 2-10 Kasım tarihlerinde kapılarını 32. kez takipçilerine, yeni dünyalara, kimbilir belki de bir daha asla eskisi gibi olmayacak hayatlara açıyor.

Yarından itibaren, 650 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla, 300 etkinlik ve yüzlerce imza günü, Büyükçekmece'deki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde kitapseverleri bekliyor. Fuarın bu seneki ana teması “Tarih: Geçmişteki Gelecek” ve onur konuğu Prof. Dr. Sayın Taner Timur.

Ahmet Tezcan, Ali Nesin, Aret Vartanyan, Ataol Behramoğlu, Ayla Kutlu, Ayşe Kulin, Behiç Ak, Can Bonomo, Can Dündar, Canan Tan, Cezmi Ersöz, Kadir Aydemir, Murat Gülsoy, Murat Menteş, Murathan Mungan, Pucca, Turgut Çeviker, Üstün Dökmen, Yekta Kopan ve daha nice yeni, eski ve kıymetli yazarla bir arada olmanın heyecanını yaşamak isteyenler, programı ve diğer tüm detayları burada bulabilirler.

Fuarda bu sene yine dijital yayıncılık, e-kitap ve yeni uygulamalar hakkında bir çok buluşma yaşanacak. Meraklısıysanız eğer, "Dijital Yayınlar Salonu"na mutlaka uğrayın.

32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, yarından itibaren hafta içi 10.00-19.00 saatleri arasında, hafta sonu ise 10.00-20.00 saatlerinde ziyaret edilebilecek.

Bir kitap okuyup hayatı değişenlerden misiniz, yoksa ne okusanız da bir türlü hayatı değişmeyenlerden, hayatı değiştiremeyenlerden mi? Önümüzdeki hafta bunu yeniden düşünmek ve denemek için harika bir fırsat.

Ne kitaplar, ne de hayat yaşa yaşa bitmiyor . . .

Hem kitaplar, hem de hayat, herkese yetecek kadar . . .

@Vhilosopher

vuslaterkmen@gmail.com

Fotoğraf: Tina Apple