Milliyet Executive Yenilenebilir enerji maliyeti azaltıyor enflasyonu düşürüyor

Yenilenebilir enerji maliyeti azaltıyor enflasyonu düşürüyor

12.02.2024 - 04:04 | Son Güncellenme:

Türkiye'nin birincil enerji kaynaklarında yüzde 78 ithalata bağımlı olduğuna ve bu ithalatın cari açıkta en önemli kalemi oluşturduğuna dikkat çeken Bengisu Özenç, "Fosilden çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş bir yandan enerji maliyetlerini düşürürken hane halklarına da daha düşük enflasyon olarak yansıyor" diyor.

Yenilenebilir enerji maliyeti azaltıyor enflasyonu düşürüyor

AYLİN RANA AYDİN- Net sıfır emisyon iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir hedef: Üretilen sera gazını, yeryüzünün doğal olarak emdiği sera gazıyla eşitlemeyi amaçlıyor... Dünya Bankası'na göre bu alanda Türkiye'nin 2022 - 2030 yılları arasında ihtiyaç duyduğu ek yatırım maliyeti toplam 15 milyar dolar. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç, Türkiye'nin birincil enerji kaynaklarında yüzde 78 oranında ithalata bağımlı bir ülke olduğuna ve bu ithalatın cari açıkta en önemli kalemi oluşturduğuna dikkat çekerek, "Sadece elektrik üretiminde kömürden çıkışın başarılmasıyla bile elektrikte yerli kaynak payını yüzde 75'e kadar yükseltmek mümkün görünüyor. Fosilden çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş bir yandan enerji maliyetlerini düşürürken hane halklarına da daha düşük enflasyon olarak yansıyor" diyor.

Haberin Devamı

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) olarak faaliyetlerinizi anlatır mısınız?

Derneğimiz 2020 yılında kurulmuş, araştırma odaklı bir sivil toplum örgütü. Faaliyet alanımızı iklim değişikliği politikaları oluşturuyor. Türkiye'nin iklim değişikliği politikalarını ekonomi ve finans penceresinden izliyor, bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu iklim hedefleri doğrultusunda atılması gereken adımlara yönelik bilgi üreterek yaygınlaşmasına çalışıyor, politika yapım süreçlerine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Bildiğiniz gibi iklim politikaları özellikle son yıllarda Avrupa Birliği, ABD gibi merkez ekonomilerden başlayarak yaygınlaşan bir ana akım olma eğiliminde. Uluslararası ticaret, sanayi, tarım, finans, istihdam, eğitim, Ar-Ge, güvenlik, göç politikaları gibi alanlarda artık mutlaka iklim değişikliği bağlantısını da değerlendirmek, bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor. Biz bu çerçevede daha çok iklim değişikliğine neden olan emisyonlardan sorumlu elektrik üretimi, sanayi gibi enerji politikaları ile ilgili alanlara yoğunlaşıyoruz.

Haberin Devamı

Dernek olarak hedefleriniz ve ileriye dönük çalışmalarınız nelerdir?

Türkiye'nin 2021 yılında açıklamış olduğu 2053 net-sıfır hedefi gerek küresel iklim hedefleri açısından gerekse Türkiye'nin kapasitesi ve bu hedefler doğrultusunda üstlenmesi gereken sorumluluğu açısından ulaşılabilir ve hakkaniyetli bir hedef. En önemli hedefimiz, Türkiye'nin 2030-2035'e doğru giden yolda net-sıfıra Türkiye'yi eriştirebilecek mutlak emisyon azaltım patikasının bir an önce açıklanması. Bu doğrultuda bir yandan bu patikanın köşe taşlarının neler olması gerektiğine ilişkin çalışmalar yaparken diğer taraftan da bu patikanın ne tipte ekonomik faydalar ortaya çıkarabileceğini tartışıyoruz. İleriye dönük çalışmalarımızı da bu çerçevede planlıyoruz.

Sıfır emisyon konusunda Türkiye ve dünyada ne konumdayız?

Yüzyıl ortası itibarıyla küresel olarak net-sıfıra ulaşılması hedefi uluslararası kamuoyunun üzerinde anlaştığı yüzyıl sonu itibarıyla yüzey sıcaklığındaki artışı sanayi öncesi döneme göre ortalama 1.5 derecede tutma hedefinin emisyonlar açısından bilimsel bir izdüşümü. Her ne kadar her iki hedef konusunda da en geniş anlamda bir uzlaşıya varılmış olsa da ülkelerin Paris Anlaşması çerçevesinde sundukları emisyon azaltım beyanlarıyla netsıfır patikaları arasında ciddi bir fark olduğu görülüyor. Küresel seviyede değerlendirecek olursak, ulusal katkı beyanlarında açıklanan hedefler eksiksiz olarak uygulandığı takdirde bile dünyanın ortalama 2.5 derece ısınmaya doğru gittiği görülüyor. Kaldı ki, ülkelerin açıkladıkları hedeflere yönelik mevcut politika ve eylemleri oldukça yetersiz konumda, bu nedenle de iklim hedefleriyle politikaların doğuracağı sonuçlar arasındaki fark daha da açılıyor. Benzer bir durum Türkiye için de geçerli. Net-sıfır hedefine erişebilmek için yakalamamız gereken emisyon azaltım patikası, Kovid-19'daki kapanma sürecinde küresel emisyonlardaki düşüşün iki katından daha hızlı bir emisyon azaltım temposu.

Haberin Devamı

Yeşil Mutabakat sanayinin dönüşümünü etkiliyor. Bu yönde şirketlerin çalışmalarını ve bu doğrultudaki hedeflerini değerlendirir misiniz?

Haberin Devamı

Şirketler kesiminde uzun zamandır sürdürülebilirlik gündeminin yükselmekte olduğunu, özellikle de çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim alanında ESG kısaltmasıyla çerçevelenen ilkeler doğrultusunda izlenmekte ve raporlanmakta olduğunu görüyoruz. Sürdürülebilirlik hem şirketlerin iç süreçlerini daha verimli bir şekilde yönetebilmeleri hem de finansmana erişimleri açısından önemli bir gündem maddesi haline gelmiş durumda. Yeşil Mutabakat'ın ortaya koyduğu düşük karbonlu kalkınma ve rekabetçilik gündemleri ise uyum sağlamaya çalıştığımız görece daha yeni gelişmeler. Henüz ulusal seviyede bağlayıcı bir emisyon hedefi olmayan Türkiye'nin karbonsuzlaşma gündeminde karşılaştığı en net tehdit Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın bir parçası olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM). Bu mekanizmaya göre AB'ye ihracat yapan ve kapsama dahil olan yüksek karbonlu demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre gibi sektörlere ait ürünler içerisindeki karbon miktarı 2026'dan itibaren sınırda fiyatlanacak. Fiyatlama seviyesi ise AB'de 15 yıldır işlemekte olan Emisyon Ticaret Sisteminde (ETS) oluşan güncel fiyatlar doğrultusunda yapılacak. Buna bir cevap olarak Türkiye hükümeti ulusal bir ETS oluşturmak ve SKDM takvimine yetişmek üzere çalışmalar yapıyor. Şirketler seviyesinde de bazı girişimlerin olduğunu söylemek mümkün ama ne yazık ki yeterli düzeyde bir hazırlığın olmadığını görüyoruz. SEFiA ve İklim için 350 Derneği'nin Borsa İstanbul'da işlem gören en büyük 30 firmanın faaliyetlerini inceleyen çalışmasında gördük ki, finans sektörünü değerlendirmeye almadığımızda geriye kalan 26 şirketin 9 tanesi SKDM kapsamında herhangi bir faaliyet yürütmüyor. Faaliyeti olduğunu söyleyen şirketlerin yalnızca çok küçük bir kısmı etki analizleri ve fizibilitelerine karbon fiyatını dahil etmek üzere bir süreç yürütürken, geri kalanlar sadece süreci takip ediyor. Gerek insan kaynağı gerekse finansal imkânlar açısından önemli bir kaynağa ihtiyaç duyan Yeşil Mutabakat'a uyum konusunda BİST 30 firmalarının görünümü bu şekildeyken, süreçte en çok zorluk yaşayacak ve hazırlıksız yakalanacak olanların KOBİ düzeyindeki firmalar olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

Haberin Devamı

COP28'de fosil yakıtlar gündemdeydi. Fosil yakıtlardan çıkış mümkün mü, buna yönelik nasıl bir yol izlenmeli?

2023 yılında Dubai'de gerçekleştirilen COP28'de fosil yakıtların anlaşma metninde açık olarak ifade edilmesi ironik olsa da önemli bir kazanım. Ekonomisinin temelini petrol gelirlerinin oluşturduğu bir ülkede bu kararın alınmış olması da oldukça manidar. Her ne kadar fosil yakıt üreticisi ekonomiler uzun zamandır "yakıtları değil, emisyonları hedefleyin" diye süreci yönlendirmeye çalışıyor olsalar da bu yıl iklim krizinde asıl sorumluların adının anılması gerçekten de önemliydi. Fosil yakıtları geride bırakabilmek için aşamalı bir çıkış planı mevcut. Buna göre öncelikle elektrik arzında fosil yakıtlardan çıkılması gerekiyor, bu en az maliyetle en kolay ulaşılabilecek hedef. Bildiğiniz gibi yenilenebilir enerji teknolojileri hızla düşen maliyetleri nedeniyle ticari olarak cazip bir yatırım alanı ve kapasite kurulumları, özellikle güneş alanında gittikçe hızlanıyor. Elbette sadece artan talebin yeni yenilenebilir kapasitesi ile karşılanması bir dönüşümü kendi başına sağlamaya yetmiyor. Mevcuttaki fosil yakıt santrallerinden de planlı bir çıkışın tasarlanması gerekiyor. Ne yazık ki santrallerin ekonomik ömürlerini tamamlayarak sistemden kendi şartlarında çıkışını beklemek iklim hedefleriyle uyuşmuyor, zira net-sıfır hedefi olarak ilan edilmiş takvimin ötesine uzayan işletme lisansları söz konusu. Bu durum küreselde olduğu gibi Türkiye'de de böyle. Diğer taraftan sanayi, binalar ve ulaştırmada elektriklenmenin sağlanması, sanayide uygun alanlarda alternatif yakıtların kullanılması gibi atılması gereken adımlar var. Bu alanlardaki elektriklenmenin artması elektrik talebini de artıran bir faktör olarak ele alınıyor ve yapılan bilimsel çalışmalar artan elektrik talebi altında da fosil yakıtlardan çıkışın mümkün olduğunu gösteriyor. Sıkça dile getirilen ve karbonsuzlaşma yolunda yanlış bir çözüm olarak sunulan karbon yakalama, depolama ve kullanma teknolojilerinin ise yüksek maliyetli, ticari olmayan uygulamalar olduğunu da söylemek gerekli. Gerek iklim hedefleri gerek genel anlamda sürdürülebilirlik ilkeleri bağlamında bahsettiğimiz tüm alanlarda birim üretim başına kullanılan enerji miktarını azaltmak durumundayız.

Yıllık 8 milyar dolar ek yatırım gerekiyor

Enerjide dışa bağımlılık söz konusu... Temiz enerji ile enerji alanında bağımsızlık sağlanır mı?

Türkiye birincil enerji kaynaklarında yüzde 78 oranında ithalata bağımlı bir ülke ve bu ithalat cari açıkta en önemli kalemi oluşturuyor. İthal yakıt bağımlılığının ülkeleri hem emtia piyasalarındaki şoklara, hem de jeopolitik risklere açık hale getirdiğini yakın zamanda yaşayarak öğrendik. Bu açıdan bakılacak olursa Türkiye'nin fosil yakıttan çıkışı hem bu riskler karşısında daha dayanıklı olmasını, hem de en önemli makroekonomik sorunlarından biri olan cari açığı kontrol edebilmesini sağlayacaktır. Sadece elektrik üretiminde kömürden çıkışın başarılmasıyla bile elektrikte yerli kaynak payını yüzde 75'e kadar yükseltmek mümkün görünüyor. Fosilden çıkış ve yenilenebilir enerjiye geçiş bir yandan enerji maliyetlerini düşürürken hane halklarına da daha düşük enflasyon olarak yansıyor. Yaptığımız bir çalışma 2022 yılında, yıllık enflasyonun yüzde 80 seviyesinde olduğu yaz aylarında, sistemde iki katı daha fazla yenilenebilir enerji bulunması durumunda yaklaşık 7 puan daha düşük olabileceğini gösteriyor.

Yenilenebilir enerji maliyeti azaltıyor enflasyonu düşürüyor

Bengisu Özenç

Türkiye'nin sıfır emisyon hedefinde ne kadarlık bir yatırıma ihtiyacı var? Bu alanda yeterince yatırım yapılıyor mu?

Türkiye'nin net-sıfır hedefini gerçekleştirmenin nasıl bir yatırım portföyüyle mümkün olabileceğini gösteren çalışmalar mevcut. Bunlardan bir tanesi Dünya Bankası'nın yeni analiz çerçevesi olan ve küresel ilk lansmanını da Türkiye raporu ile yaptığı Ülke İklim ve Kalkınma Raporu. Bu çalışmada ortaya konulan rakamlara göre 2022-2030 yılları arasında ihtiyaç duyulan ek yatırım maliyeti toplam 15 milyar dolar. 2040'a kadarki 18 yıllık dönemde ise toplam 146 milyar dolarlık ek yatırıma ihtiyaç duyulacak. Bu rakam yıllık olarak değerlendirildiğinde ortalama 8 milyar dolarlık bir yatırım hacmine denk geliyor. Benzer rakamlar iklim alanında çalışan araştırma kurumları tarafından da raporlandı. Örneğin, İstanbul Politikalar Merkezi'nin net-sıfır senaryosu 171 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacını öngörürken, SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi Türkiye'nin enerji sektörünün karbonsuzlaşması için ihtiyaç duyulan yatırım miktarının yıllık ortalama 15 milyar dolar seviyesinde olduğunu söyleyen raporları mevcut. Tabii net-sıfır yolundaki yatırımları yalnızca maliyet tarafından değerlendirmemek gerekli, sağlık ya da kaçınılmış yakıt ithalatı gibi kazanımlar yoluyla sağlanacak faydaların yatırım maliyetlerinin çok üzerinde olduğu görülüyor. 2040'a kadar ortaya çıkacak net fayda Dünya Bankası tarafından 165 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Benzer bir çıkarım Strateji Bütçe Başkanlığı'nın yaptığı hesaplamalarda da mevcut. 2053 net-sıfır ek yatırım ihtiyacının gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 1,7’si seviyesinde olduğu ifade edilirken, hedefinin sağlayacağı çevresel ve ekonomik faydaların yüzde 7,8’e kadar erişebileceği 12. Kalkınma Planı metninde yer alıyor.