Editörün Seçtikleri 150 yıl yaşanır denince

150 yıl yaşanır denince

09.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

150 yıl yaşanır denince

150 yıl yaşanır denince


Fetvacı / ORHAN KOLOĞLU

       Bilim yerine ilim deyimi üzerinde ısrarlı olan dinci kesim "Gen Devrimi"ni benimseyip dünyevi değerleri ön planda kabul etmekle bilime de yumuşak bakmış oldu

       Genler konusundaki buluşun açıklanışı bütün dünyada büyük yankılar uyandırdı. Ama bana göre, bu tür bilimsel uğraşlarda rol oynamayıp sadece sonuçlarından yararlananlar arasında en ilginç tepki - daha doğrusu etki - bizim islamcılarda görüldü. İLİM ve BİLİM deyimlerinin içeriklerini belirlemekteki görüşlerinin yeni bir niteliğe büründüğü anlaşılıyor.
       Deneysel araştırmaları çok uzun zamandır terk etmiş olan İslam toplumları Avrupa'nın teknik üstünlüğü ile birdenbire karşı karşıya gelince, din çevresine aşırı sıkıştırılmış ilimin özgürleştirilmesinin sorunlarıyla karşılaşmışlardı. İyice kökleşmiş bir tür lonca gelenekçiliğinin, usta - çırak ilişkisinin yerine, aklına her geleni deneme çılgınlığını hemen koymak kolay değildi. Nereden bilsinlerdi ki, o çılgınlık bugünkü genli, internetli, uzay boyutlu dünyayı kuracaktır. Yenileşme yanlılığı çok iyi bilinen Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın 1828'de başlattığı ilk Türkçe gazete Vekayi - i Mısriye'nin 27. sayısında böyle bir denemeye (Avrupa'da bitkilerin topraksız yetiştirildiği iddiası) yöneltilen tepki, anlayışın kanıtıdır:
       "Keten türünden bir dokunun içine marul tohumu ektirilip yetiştirilebildiği (bildiriliyor). Buna dayanarak Avrupa'da uzun süre yaşamış bir İskenderiyeli, tabağa pamuk döşedi ve buğday etki. Birkaç gün güneşe koydu, sürekli su değiştirdi. Tohumlar geliştiler... Ancak bu tür deneylere inanmıyoruz. Herhalde gazetelerde boş yer kalmıştı, onu doldurmak için bu tür yazılar yazıyorlar."
       Tanzimatçılar sorunun tartışma konusu yapılmamasına dikkat ettiler. İlim deyimi hep kullanıldı ama Avrupa'dakine benzer şekilde din çevresi dışında anlaşılmasına özen gösterildi. Yarı resmi sözcü Ceride - i Havadis "Avrupa ülkeleri ve halklarının tanık olduğumuz şimdiki bayındırlık, düzen, sanayi ve ticaret dereceleri, ülkelerinde ilim, eğitim ve hünerin çoğalması ve herkesin yeterli bilgi ve gerekli fenlerin eğitimine çaba göstermesinin sonucudur" diyordu, 1840'ta.
       Yaklaşık yarım yüzyıl sonra da ansiklopedist yazarımız Ahmet Midhat "ileri milletlerin her gün ve belki her saat bir başka surette ortaya çıkmakta olan fenni ve sınai ilerlemelerle yetinmeyip yeni buluşlar getirdikleri ve birini geçmek için çiğneyerek koşuştuklarını" yazıp, Avrupa'da her şeyin - hokkabazlık dahil - ilim haline geldiğini ve ancak bu alanda söz sahibi olabilirsek cihana hakimiyet ve kainatı ele geçirme yolundaki kudretimizin artacağını ekler.
       Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı'ya başkaldırmaya başlayan İslam toplumları psikolojik ezikliklerini aşmak için sık sık, modern bilimin buluşlarının (Atom, aya gidiş, vb..) kutsal metinlerde müjdelendiğini ileri sürerlerdi. Böylece bilimi dışlamakla, her şeyin ilime dayanmakla çözümleneceğini savunmuş oluyorlardı. Bu bakımdan islamcı kesimin gen açıklamasına gösterdiği tepkiyi dikkatle, olabildiğince, izlemeye çalıştım.
       Tahminlerimin aksine "Gen Devrimi", "bilimsel devrim", "bilim dünyasının en büyük buluşu" deyimlerinin kullanılması önemli bir değişimin varlığını kanıtlıyor. Örneğin, eskiden "Haşa, haşa... takdiri ilahiye karışmak" gibi algılanacak, Clinton'un "Tanrının yaşamı yarattığı dili öğreniyoruz" şeklindeki sözlerini, aksine çok olumlu karşıladılar. "Akıl ve deney yaratıcıya götürüyor" ve "Allah, insan kitabını okuyarak 'cevher'i bulmamızı istiyor" diyenler çıktı. İmanın çerçevesinden vazgeçiş yok gibi görünüyor ama, bilimin özgün niteliği de eskisinin aksine açıkça onaylanıyor. Galiba asıl devrim bu.
       Bu ani değişimi düşünürken 150 yıl yaşama, kanser ve benzeri hastalıkların tedavisi gibi dünyayı müjdelerin etkisinin ağırlığını hesaba katmamak mümkün değil... Hele arkasında "Amerikan markası" olunca... Siz bakmayın içlerinden bazılarının oradaki "şeytani düzen"den bahsedişine, içlerinde Erbakan'dan başlayarak, rahatsızlanınca Amerika'dan başka yere gideni var mı?..

Gazete korkutuyordu

       Osmanlı'da olduğu gibi doğu toplumlarının çoğunda da modern bilimin kitlelere yayılmasında kitaptan çok gazete rol oynamıştır. Ama gazeteyi bile yaygınlaştırmak pek kolay olmadı. Azerbaycan'da çıkan Molla Nasreddin mizah dergisinin Nisan 1901 sayısında çıkan "Buhara" başlıklı bu karikatür, kendilerine modern giysili biri tarafından gazete gösterilince mollaların nasıl kaçıştıklarını yansıtıyor. En ünlü dinci yayın Sıratı Müstakim (Sonra Sebilürreşad) 1910'da gazete okuyan birinin imamlık yapamayacağı konusundaki iddialara karşı çıkmak zorunluğunu hissettirmiştir: "İmamlığa layık on kişi bulunsa içlerinden gazete okuyanı, fazla bir meziyeti, İslam alemi hakkında daha çok bilgisi olacağı için, diğerlerine tercih etmelidir."


Yazarlar