İcra ettikleri akımlara bizzat yön veren ve kimlikleriyle içselleştirdikleri ana tarzların bir nevi alamet-i farikası olan toplulukların kabuk değiştirmesine mesafeli durmuşumdur hep. Grup belirtecinin salt bir ürün olmadığını, bu kavramın bir ruh barındırdığını, bu ruhun da zamanla ve grubun her bir üyesinin ortak özverisiyle nefes alabildiğini düşünmem; bu mesafeli duruşumun merkezi özetidir diyebilirim.

Evet, bu anlayış biraz eskidi. 1970'lerinde 30'larını soluyan beat kuşağı temsilcilerinin 1980'lerdeki neo-liberal politikalar arasında eriyip gitmesi; 1960'larda tohumu atılan "anca beraber kanca beraber" anlayışının üzerine kürek dolusu toprağın atılmasına yol açtı. Elbette o dönemlerde de alternatif arayışlar; solo çalışmalarda veya iki farklı uçta duran akımların temsilcisi olan grupların bir kimlikte birleşmesinde kendilerini var edebiliyordu. Yine de o yıllar, hemen hemen her stüdyo albümünde üyelerinin değiştiği ya da muhtelif gruplara üye ithal eden toplulukların; genel olarak kabul görmediği bir dönemdi.

Haberin Devamı

Son 20 yıl içerisinde ise bu algı değişti. Başarısızlıkla sonuçlanan supergroup denemeleri elbette yaşandı. Fakat öte yandan uzun soluklu ve birden fazla faal grupta yer alan üyelerin mensubu olduğu supergroup'lar da yok değil. Blur'ün frontmanliğinin yanında Gorillaz'ı da sırtlamayı başaran Damon Albarn'ın; bu konudaki en iyi örneklerden birisi olduğu kolaylıkla söylenebilir.

Supergroup meselesinin bir diğer yumuşak karnı da; üyelerinin bir önceki çalışmalarından üzerlerine yapışan kimliklerin birer yafta halini alması durumu olsa gerek. Sonuç olarak; kimi topluluklar öyle akıllara kazınarak tarihin o malum durağına çekildiler ki; o grupların geride kalan üyeleri, kimliklerine ne ekledilerse yine de kar etmedi. Bu konuda çok örnek var. Ama 10 adet Grammy ödülünü avuçlayan Foo Fighters'ın solistinin hala Nirvana'nın bateristi olarak görülmesini söylemenin yeterli olacağı kanaatindeyim.

Tüm bunları bir kenara bırakıp supergroup yapısına karşı karamsar bir açıda sabitlediğim cephemi farklılaştırabileceğimi anlamam; tam olarak geçen haftaya tekabul ediyor. Bu bir hafta boyunca debut stüdyo albümüyle üzerime gelip, cephe değiştirmeme neden olan ise; Radiohead'in vokalisti Thom Yorke, Red Hot Chili Peppers'ın bas gitaristi Flea ve R.E.M.'in bateristi Joey Waronker'ın bir araya gelmesiyle kendini var eden Atoms for Peace adlı bir supergroup.

Haberin Devamı

2009'da kurulan Atoms for Peace'in geçtiğimiz ayın son günlerinde yayınlanan debut albümü Amok; ne REM'e, ne RHCP'ye, ne de (oldukça yakın dursa da) Radiohead'e disiplin olarak sırtını dayıyor. Elektronik ritimlerini merkezinde konumlandıran ve bu nedenle gitar dokunuşlarının varlığını daha da kabul edilebilir kılıyor; söz konusu bu albüm. Hatta perküsyonun tamamlayıcılığı ve Thom Yorke'un geriden duyulup nefes alma boşuluğuna doğru kulakta yankı bulan sesinden anlıyoruz ki Amok; grup üyelerini, önceki çalışmalarıyla kazandıkları kimliklerinin üzerinden oynamamaları hususunda uyarıyor.

Üstelik albümün duvar kadar sert duran bu bağımsız tavrı; henüz ilk parçası Before Your Very Eyes'dan tahmin edilebiliyor. Koşmakla yürümek arasındaki adımlarla ilerleyen elektronik dokunuşlar; Yorke'un gırtlağıyla ani manevraların ardından birleşirken; bu durumun hız kesmeden mütemadiyen albümdeki her parçada tekrar ettiğini deneyimliyorsunuz. Hal böyle olunca da karşınızdaki çalışmanın; Radiohead'ın, kendi ana akımını yaratmasını sağlayan stüdyo albümlerinde dahi uğrayamayacağı yolları avcunun içi gibi bildiğinden emin oluyorsunuz.

Haberin Devamı

Bu kendini bilen tavır her ne kadar en çok Thom Yorke'u akla getirse de, XL Recordings etiketini taşıyan Amok'u olumlayan detaylar; Radiohead'le bir anılan ve ünlü Experimental Rock topluluğunun altıncı üyesi olarak bilinen Nigel Godrich'in keyboard dokunuşlarına çok şey borçlu.

Atoms for Peace, bir supergroup. Fakat ruhu olan ve tam da bu nedenle genel supergroup'lardan farklı olarak kendi kolları, kendi kökleri ve hatta kendi güzergahı olan bir supergroup.. İşte tam da bu nedenle çiçeği burnunda topluluk; üyelerinin herbirinin mevcut çalışma haricinde yüksek bilinirlikleri ve farklı grupların öznelliğinde yıllara dayanan bağlılıkları olsa da kendisine bir alternatif konum yaratmakta bir an bile zorlanmıyor.

En ala Radiohead dinleyicisine dahi ağırlıktaki elektronik tınılara Rock'n Roll'un ezdirildiğini düşündürecek ihtimalde bir albüm olsa da Amok; sakin, depresif, sabırlı ve Latin dalgalarını Kuzey Amerika üzerinden Avrupa kıyılarıyla buluşturma işini ustalıkla kotaran; oldukça başarılı alternatif bir çalışma olarak kendi konumunu kendi başına yaratıyor.

Albümün şarkı listesi:

  1. Before Your Very Eyes
  2. Default
  3. Ingenue
  4. Dropped
  5. Unless
  6. Stuck Together Peaces
  7. Judge, Jury and Executioner
  8. Reverse Running
  9. Amok

Twitter / @BekirzgrAybar

bekirozguraybar@hotmail.com