En son 2010 yılında kendi adını taşıyan bir albümü duyurmuştu Interpol. Ardından bir süre boşlukta ilerlediler, herkes kendi yoluna gitti. 4 yılın sonrasında şimdi “El Pintor”la geri dönüyorlar. Frontman Paul Banks’e göre tekrar yeni bir Interpol var karşımızda.


İlk Sırada “Turn on the Bright Lights”

New York menşeli bir ekip Interpol. Üyelerinin üniversite döneminde tanıştığı, bir hayalin zaman ilerledikçe gerçeği bulduğu bir hareket. Duyurdukları birkaç EP ve New York’un muhtelif sahnelerine attıkları adımlar onlardaki başlangıcın işaretleri. Dikkatlerin bir anda grubun üzerinde yoğunlaşmasını sağlayan debut uzunçalar “Turn on the Bright Lights”dan birkaç ay önce Matador etiketiyle piyasaya çıkan “Interpol” adlı EP yakında yaşanacakların sinyalini veriyor sanki.

O sinyalin dönüş açısına bakalım. Takvimler 2002 Ağustos’unu gösterirken yayımlanan “Turn on the Bright Lights”ın kendi döneminin en iyi ilk albümlerinden biri olmayı başardığını söylemek zor değil. Post Punk’la iletişim haliydi bu. Banks’in vokali kadar Daniel Kessler’in gitarı da o ayrımı sunuyordu. Pitchfork son yılların en iyilerinden biri olarak niteledi Interpol’ü. NME “yılın albümü bu” dedi. Rolling Stone da mesafeli durmayı seçmedi Turn on the Bright Lights’a. 10 yıllık zaman dilimindeki seçkilerin arasında yer ayırdı.

Arena Rock'tan Teklif

Rock’n Roll’un sıklıkla tarif edilen Alternatif liginde yer aldı Interpol ve tam da bu nedenle müzikal çizgisi kendinden önceki simge topluluklardan etkileşimlere açıktı. Yine de bu yakınlaşmadan beslenmeyi seçmediler. O dönemin bas gitaristi ve kurucu üye Carlos Dengler “Hiç kimsenin devamı olarak görmüyoruz kendimizi. Zaten neden böyle bir çaba içinde olalım ki” der bir röportajında. Esasen Interpol’ün, Division ya da Chameleons gibi toplulukların yeni jenerasyondaki temsilcisi olarak nitelendirilmesi bir eleştiri değil. Sonuç olarak gökten zembille inmediler, müziklerini en çok ‘80’lerde başlayan Indie yönünde var ettiler ve evet, belki bizzat takip olmasa da çıkış aldıkları bir hat var.

İlk albümün, diskografideki ilk sıranın durduğu yer her grup için önemlidir kuşkusuz. Interpol için de öyleydi. Yine de salt tek albümden, birkaç teklikten ibaret olmadı Banks ve ekibi. 2004’te “Antics” geldi mesela. Herkesin beklentisi hala 2 yıl öncesinde olsa da, Birleşik Devletler’deki müzik listelerinde daha iyi bir yer buldu kendine “Antics”. Başarılı bir ilk albüm sonrası kaçınılmaz olan ikinci albüm sendromunu hasarsız atlatmayı bildiler. Küçük enstrüman katılımlarına karşın Capitol’a imza atıp merkeze biraz daha yaklaşarak yayımladıkları 3 no’lu albüm “Our Love to Admire” da, tekrar geri cepheye çekilerek Matador’dan duyurdukları “Interpol” de “Antics”teki Indie alanına yakındı. U2 ile turladıklarında Arena Rock’ın teklifine uzun süreli yanıt verebilirlerdi, ancak onlar 500 kişilik samimi mekânlara yönelik gri şarkıları bırakmadılar.

2010’da yayımladıkları self-titled albüm, ara öncesi son stüdyo mesaileriydi. Bir ayağının İstanbul’a da uğradığı konser serileri gerçekleşti, Britanya şehirlerinde büyük sahnelere, festivallere uğradılar. Carlos Dengler’ın ayrılması kuşkusuz ekip adına olumsuz bir etki demekti. Baterist Sam Fogarino’nun dediği gibi Interpol’ün uzun bir araya ihtiyacı vardı.


Yeni Interpol

Şimdi ise bıraktıkları yerden tekrar başlıyorlar. Yıl boyu konserlere ağırlık verip yeni şarkıları canlı kanaldan duyurmayı tercih ettiler. Albümden önceki bu sahne mesaileri onlar adına ısınma turlarıydı elbette. All the Rage Back Home, My Desire ve Anywhere gibi LP’nin ön yüzdeki iyi şarkılarını duyduk ve Eylül ilk hafta itibariyle de grubun beşinci stüdyo albümü “El Pintor” tümden görüş açısına girdi.

Her şeyden önce şunu belirtelim: Grubun külliyatından kopuk durmayan, kimi final bölümlerinde birtakım deneysel kapılara yaklaşsa da o tanıdık Interpol sound’una sıkıca bağlı iyi bir albüm “El Pintor”. New York’ta kaydedilen albüme ait 40 dakika boyunca bunu hissedebiliyorsunuz. Çıkışlar, inişlerden daha fazla ve Banks’in bariton vokali yine enstrüman ataklarının bir adım önünde yer alıyor.

1984 ile 2014 çizelgesini Rock’ın arka ritim elektrik gitarında buluşturan My Blue Supreme ve Everything Is Wrong’tan milenyum sonrası yakın dönem Indie Rock’ını tekrar temize çeken Breaker 1’a kadar uzanıyor buradaki Interpol koridoru. 8 numaradaki şarkı Ancient Ways boyunca geri vokallerin davul ataklarına karışımıyla yaratılan safi bir toz bulutu her an Banks’i takip ediyor. Placebo’nun 2006 tarihli “Meds”inde peşinden ayrılmadığı New Wave Revival’a dönük bu dakikalarda elektrik gitar. Kapanıştaki Twice As Hard, grup adına bir “Our Love to Admire” iletisi olabilir. Albüm bitişinden bir önceki sırada ses veren Tidal Wave ise outroya doğru içine düştüğü saykodelik elektronika ile oldukça dikkat çekici.

New Yorklu ekip için ikinci perdeye geçiş anlamı taşıyor bu şarkılar. “El Pintor” iki albüm arasındaki en uzun boşluğu bitiriyor Interpol adına ve bu açıdan karşılığının ne olduğu, gruba nasıl bir yön bulacağı önemli. Ama daha önemlisi Dengler’sız ilk albüm bu. Sıfırdan olmasa da yeniden başladı Interpol. Kendi kulvarında, merkez hedefine bulaşmadan iyi şarkılarla geri dönüşünü gerçekleştirdi. “El Pintor”dan “Antics” sonrası günler çıkar mı, zamanla göreceğiz. Bunu bir kez daha deneyecek Interpol.

Albümde Yer Alan Şarkılar

Haberin Devamı
  1. All the Rage Back Home
  2. My Desire
  3. Anywhere
  4. Same Town, New Story
  5. My Blue Supreme
  6. Everything Is Wrong
  7. Breaker 1
  8. Ancient Ways
  9. Tidal Wave
  10. Twice as Hard

Twitter / @BekirzgrAybar
bekirozguraybar@gmail.com

Haberin Devamı