Kişisel Gelişim Ve Enerji Eğitmeni Sevgi Keleş

Kişisel Gelişim Ve Enerji Eğitmeni Sevgi Keleş

sevgikeles@sevgikeles.com

Tüm Yazıları

Çoğunlukla iletişimin karşılıklı konuşmak olduğu yanılgısına kapılırız. Oysa yapılan araştırmalar, insanların çoğunlukla konuşma sırasının kendisine gelmesini beklediğini, karşı tarafı dinleyip anlamaktan çok vereceği cevabı düşündüğünü göstermektedir. Maalesef karşımızdakilere bunu yapabiliyoruz. Her konuda olduğu gibi farkındalık ve gelişim, bu konuda da kendini gösterdiğinde her şey daha kolay olacaktır.

İletişim esnasında anlama gayretinde olmak yerine, anlamış gibi görünmek adına empatiden çok sempati sergileyerek davranmak, anlatılan konuyu genelleştirmek iletişim kazalarının başlarında gelir. İletişimi negatife sokan bir başka durum ise karşıdaki kişiye anlattığı konuyla ilgili olarak “boş vermesini” söylemektir. Boş verebilse inanın verirdi. Demek ki onun için önemli bir durum söz konusu.

Haberin Devamı

Her bireyin gündemi kendine özeldir. Öncelik sıralaması, değerler listesi, yaşam tarzı, potansiyeli, beklentileri, farkındalık alanları, ailesi, ilişkileri, sosyal ve ekonomik alanları, yani kısaca her şeyi farklıdır. Bu sebeple aynı gündem birden fazla kişinin başına gelse bile her birinin aynı şekilde tepki vermesi beklenemez, beklenmemelidir. Ne kadar insan varsa o kadar farklı bakış açısı vardır. Bu sebeple karşı tarafı dinlerken onun yerine konuşmak, onu yönlendirmek kendisine pozitif katkı olmayabilir. Peki, hiç düşündünüz mü? Kendimizle ilgili konularda tıkanıp kalırken başkalarının yaşadığı her olay ya da gündemde hızlıca fikrimiz oluşur. Çünkü konunun dışında kalarak özdeşlik kurup düşüncemizi aktarırız. Karşı taraf için bulduğumuz her çözüm, aslında kendi içimizde atılan bir düğümün çözülmesi gibi hissettirebilir. Gördüğünüz üzere aslında bu farklı bakış açısından ele aldığımızda karşı tarafı çözümlemek için attığımız her adım da aslında kendimiz içindir. İletişim sırasında karşı tarafa odağımızı her veremediğimizde, gündemi negatif yönde pekiştirmek, yani “olumsuzlamak” ya da kendi zihin penceremize göre yorumlamak mümkündür.

Tüm bunlarla birlikte iletişimde aktarımda bulunan kişinin beklentisi kuvvetle muhtemel yukardakiler değildir. Anlaşılma ihtiyacımız doğduğumuz andan itibaren başlar. Ağladığımızda, huzursuz olduğumuzda duyulmak, anlaşılmak isteriz. Anlaşılmak, kişinin içinde bulunduğu duruma daha objektif yaklaşmasına katkı olur. Zihni gevşemeye başlar ve kabul edildiğini fark eder. İletişim sırasında karşı tarafı anlamaya odaklı kalmak, konuyu onun gözünden değerlendirmeye çalışmak, o kişinin varlığının değerli olduğunu hissetmesini sağlar. Üstelik anlaşılmama hissi arttıkça yalnızlık hissi de artabilir. Aslında anlatılan konuyu çözmeye çalışıyormuş gibi görünerek kendi düşüncelerimizi empoze etmek yerine, mevcut durumu anlamaya çalışmak, karşılıklı duygu alışverişine daha fazla katkı sağlayacaktır.

Haberin Devamı

Anlaşıldığını düşünen kişi kendini değer görmüş, kabul edilmiş, sevilmiş hisseder. İletişimini daha güçlenmiş şekilde sürdürür. Anlaşılmamış konuşmalar ve iletişim eksikliği bir süre sonra ilişkilerde çatışmaya sebep olabilir. Anlaşılmayan kişi, iletişim kurma sıklığını “Nasılsa beni anlamıyor!” düşüncesiyle azaltabilir. Anlaşılmamış olmak, bir süre sonra karşı tarafı anlama isteğinin azalmasına da yol açabilir. Açık iletişimde bulunmak, sonuç odaklı dinlemekten çok karşımızdakine süreçte nasıl hissettiğini sormak ve onu dinlemek, karşılıklı olarak pozitif alanı genişletecektir.

Haberin Devamı

 

Sevgi Keleş

Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni