Editörün Seçtikleri Masuma kesilen ceza

Masuma kesilen ceza

30.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Masuma kesilen ceza

Masuma kesilen ceza


Yeni Sayfa / Ahmet Sever


       Strasbourg’tan son haber: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi işkenceden mahkum etti. Türkiye, iki işkence mağduruna toplam 205 milyar lira tazminat ödeyecek."
       Bu kaçıncı mahkumiyet? Artık kanıksadık. Oysa, tam tersine irkilmemiz ve silkinmemiz gerekiyor.
       Profesör Bakır Çağlar bir süredir alarm zilleri çalıyor. Durmadan uyarıyor: “Sırada binlerce dava var. Böyle giderse, Türkiye’nin bütçesi, tazminatları ödemede çok zorlanır."
       Peki, ne yapmak lazım? Bir kere şimdiye kadarki şikayetlerle ilgili yapacak fazla bir şey yok. Sadece, Strasbourg’daki tek Türk Yargıç Rıza Türmen’in önerdiği gibi, biriken davalar “dostane çözüm" yoluyla eritilebilir. Bu yolla, ödenecek tazminatların daha düşük olması sağlanabilir, o kadar.
       Asıl, bugün ve yarın Türkiye sınırları içinde yapılması gerekenler önemli. İşkence sorununu kaynağında kurutmaktan başka çaremiz yok. Strasbourg’tan yüzümüze vurulan “ayıpötan kurtulmanın çaresi bizim elimizde. İşkenceyi önlemenin yolu belli. Ortaya “güçlü bir irade" koymamız şart. İşkence yapan, korunmayacağını, müsamaha görmeyeceğini ve mutlaka cezalandırılacağını bilmeli. Yalnız işkence yapan değil, işkence iddialarıyla ilgili soruşturmayı savsaklayan, örtbas eden de cezalandırılacağını bilmeli.
       Hem olacak iş midir? Birileri işkence ve kötü muamele yapacak, yüzlerce işkence davasından trilyonlarca liralık tazminatı Türk devleti, yani Türk halkı ödeyecek. Başka bir ifadeyle, birileri suç işleyecek, cezayı başkaları ödeyecek. İşkence ile hiçbir ilgisi olmayan işçinin, memurun ücretlerinden kesilen vergiler, karakollarda, cezaevlerinde işlenen suçların bedeli olacak.
       Ceza, suç işleyene kesilir. Suçlunun cezasını suçsuza kesemezsiniz.

Arkalarından baka kaldık

       Portekiz, İspanya, Yunanistan ve Türkiye, 1970’li yıllarda ekonomik ve siyasi açıdan aşağı yukarı aynı durumdaydı. Dünya Bankası’nın raporuna göre, bu dört ülkede, kişi başına milli gelir düzeyi birbirine yakındı. Siyasi alanda da çarpıcı benzerlikler vardı. Bu dört ülke de, askeri yönetimlerden veya asker kontrolündeki yönetimlerden çıkmış ve demokrasiyi tam anlamıyla işler hale getirmemişti.
       Aradan 20 yıla yakın bir zaman geçti. Bu süre içinde, Yunanistan, İspanya ve Portekiz, hem ekonomik, hem de siyasi bakımdan Türkiye’yi açık farkla geride bıraktı. Artık onlar, demokrasilerini ve milli gelirlerini Avrupa standartlarına yükseltmeyi başarmış durumdalar. Zaten, Yunanistan 19, İspanya ve Portekiz 14 yıldır Avrupa Birliği üyesi.
       Peki, ne oldu da, Türkiye bu üç ülkenin çok gerisinde kaldı? Yunanistan, İspanya ve Portekiz ne yaptı da, Türkiye’nin bu kadar önüne geçti?
       Aynı konumda olduğumuz ülkeler, hızlı trenlere binip son sürat yol alırken, biz niye arkalarından baka kaldık?
       Denebilir ki, “Onları hızlı trenlere bindirdiler, ancak, bizi almadılar." O zaman şu soruyu sormak gerekir: “Biz bu trenlere binebilmek için ne yaptık?"

‘Ölüm kurtuluş olur’

       İdam cezasının kaldırılması, Türkiye gündeminin ön sıralarındaki yerini koruyor. Bu noktada, PKK lideri Apo bağlamında şehit yakınlarının tepkileri, öfkeleri hassasiyet yaratıyor. Ancak, idamın aslında bir ceza değil, kurtuluş olduğu acılı yüreklere anlatılabilir.
       Daha önce de bu örneği vermiştik: İngiltere’de beş küçük çocuğa tecavüz ettikten sonra onları öldüren bir sapık, ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyor. Bir küçük hücrede tek başına 30 yıl geçiren bu cani, 65 yaşına geldiğinde, “Artık dayanamıyorum. Ölmek istiyorum. Beni öldürün, ölmeme izin verin" diyor. Kendisine, “Hayır. Sen ölemezsin. Ölüm senin için kurtuluş olur. Doğal bir şekilde ölünceye kadar cezasını bu dar hücrede çekeceksin" deniyor.
       İngilizler, bu sapığı öldürmek bir yana, ellerinden gelse genetik devrim yoluyla yaşamını, daha doğrusu cezasını uzatacaklar.
       Türkiye’de şöyle bir kaygı var: Apo idam edilmezse, 5 - 10 sene sonra serbest kalır. İşte, bu noktada kesin bir önlem alınabilir. Apo’nun hiçbir şekilde aftan ya da ceza indiriminden yararlanamayacağı hükme bağlanabilir.

Yazarlar