Erdem Koç

Erdem Koç

kocherdem@yahoo.com

Tüm Yazıları

6. HAFTA

Bundan iki hafta önce Bayern Münih kendi sahasında Hannover'i ikinci yarıda bulduğu gollerle 2-0 yendi. Maç sonunda futbolcuların çoğu "zorlandık, ama önemli olan 3 puan" mealinde klişe demeçler vermekle meşguldü. Ancak Bayern cephesinde bir adam futbolculara hiç katılmıyor, hatta o öfkeyle basına yanlış bir şeyler söylememek için kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Sinirden kıpkırmızı kesilmiş bu adam, bugünün Bayern sportif direktörü, 80 ve öncesi nesil için Alman futbolunun efsane isimlerinden Matthias Sammer'den başkası değildi. Aşağıdaki metin Sammer'in o maçtan sonra verdiği demecin naçizane çevirisidir:

Haberin Devamı

Pep oraya, Pep buraya

"Bazen çok uyuşuk, arzudan uzak ve rutin bir futbol oynuyoruz. Hocamız takıma hep söylüyordu. Ben de bazı futbolcularla bizzat kendim konuştum. Ama artık herkesin önünde söylemenin zamanı geldi. Hırstan uzağız. Koşuyoruz, ama bu tek başına yeterli değil. Arzu ve hırs da futbolun ana bileşenleri arasında. Bunu da biraz düşünmemiz lazım.

Son 14 ayda 5 kupa kazandık. Franck Avrupa'da yılın futbolcusu oldu ve belki dünyanın en iyi futbolcusu seçilecek. Her şey göz kamaştırıcı ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor. Bütün bu başarılardan sonra tekrar işin başındayız. Artık bu rahatlığı bırakmamız lazım!

Hoca her seferinde etkili bir konuşma yapmak zorunda. Bu böyle olmaz. Her gün konuşulan: "Pep oraya, Pep buraya, Pep aşağı, Pep yukarı!" Bu çok hoşumuza gidiyor ve diyoruz ki: " Ne güzel, hepimize daha az sorumluluk kalıyor. Hepimiz Guardiola'nın arkasına saklanıyoruz."

Bu demeçten sonra bazıları gereğinden fazla agresif olmakla eleştirdi Sammer'i… dalga dahi geçen oldu, ancak bu demeçte zeka, tecrübe ve iş bölümü adına çok güzel örnekler mevcut. Sportif direktör, ya da ne derseniz o göreve sahip kişinin "Bir takım içinde görevi nedir? Nasıl olması gerekir? Ne kadar etki eder?", hepsi bu demeç ve sonrasında bulunabilir.

Üstelik bu dokunuştan sonra Şampiyonlar Ligi’nde net bir galibiyet ve bu hafta Schalke deplasmanında tarihi bir 0-4 var. Tabi ki, Sammer bir anda her şeyi başaran adam değildi. Çıkıp kendisi de oynamadı. Taktiksel ve fiziksel açıdan zaten çok üst seviyede bir takımı psikoterapiye tabi tuttu sadece.

Haberin Devamı

Öncelikle basını bir kontrol mekanizması olarak öne sürdü. Bu çok zeki, bir o kadar da tehlikeli bir hareketti, zira söz ağızdan çıkınca kontrol bir daha sizde değildir. Ama Sammer takımı spesifik olarak motivasyon ve agresiflik açısından eleştirdi sadece. "Son 14 ayda 5 kupa aldık.”, “Ribery dünyanın en iyi futbolcusu olacak." gibi sözlerle dengeyi sağlamayı da ihmal etmedi. Sonrasında da usta bir manevrayla spotları Guardiola'nın üzerinden alıp, sahada oynayanlara, yani takıma çevirdi.

Burada parantez açıp şunu belirtelim: Guardiola, kalkıştığı işin büyüklüğüne oranla çok iyi taşıyor Bayern'i bugüne kadar. Elinde çok kaliteli isimler var evet, ama yeni geldiği ve dillini çat pat konuştuğu bu ülkede, hele geçen sene 3'te 3 yapan bir ekibi devraldıktan sonra herkes onun sendelemesini bekliyor. O buna rağmen kafasındaki Bayern'i, kendi doğru bildiği şekilde oynatıyor... ve hayır Barcelona gibi değil!

Haberin Devamı

Bayern'e adapte edilmiş total futbol diyebilirsiniz. Heynckes'in Bayern'ine göre en büyük fark (sakatlıklardan dolayı da olsa) yılların beki Lahm’ı defansif orta saha oynatması. "Gördüğüm en zeki futbolcu" diyor Guardiola Lahm için. Belli ki, oyunu okuma ve doğru zamanda doğru yerde olma yeteneğine hayran. Ayrıca bekleri de çok daha oyunun içinde kullanıyor ki, bu "sahte dokuz"dan sonra, "sahte bek" gibi, futbol hipsterlarının havada kapacağı yeni bir terimin doğmasına sebep olacak gibi.

Özetle 6. haftaya kadar kötü sonuçlar aldığı söylenemeyecek, ancak Heynckes dönemine göre ritmini kaybetmiş sayılabilecek Bayern , yavaş yavaş Guardiola’nın total Bayern’ine dönüşmeye başladı. Sammer’in kafa ayarından sonra kazanılan ikili mücadelelerde %7’lik bir artış vardı bu hafta. Akabinde attıkları 4 gol, Schalke’nin kendi sahasında 32 yıldır aldığı en ağır mağlubiyetti. Dortmund da Nürnberg deplasmanında yine 2 puan bırakınca puanlar da eşitlendi. Bize de arkamıza yaslanıp, pit stoptan arka arkaya çıkan bu iki f-1’in amansız kapışmasını izlemek kaldı.

HAFTANIN KARMASI

(3-5-2)

---

Sebastian Mielitz (Bremen)

---

Naldo (Wolfsburg)

Jerome Boateng (Bayern)

Per Nilsson (Nürnberg)

---

Raffael (Gladbach)

Lars Bender (Leverkusen)

Franck Ribery (Bayern)

Robbie Kruse (Leverkusen)

Schweinsteiger (Bayern)

---

Ivica Olic (Wolfsburg)

Nils Petersen (Bremen)

HAFTANIN TAKIMI

Leverkusen

Aslında haftanın takımlarından diğeri demeliyiz, çünkü Bayern bu kategorinin asıl sahibi. Ancak yukarda fazlasıyla detaylı incelediğimiz Bayern'in yanında Leverkusen'den de bahsetmemek olmazdı. Mainz deplasmanı kolay bir deplasman değil. Bu deplasmandan 1-4 gibi net bir skorla döndüler ve ligin baş altı takımı ünvanını yukarı doğru zorlamaya devam ediyorlar. Hafta içi 4-2'lik Manchester deplasmanına rağmen böyle bir performans takdiri hak ediyor.

HAFTANIN YILDIZI

Robbie Kruse (Leverkusen)

Hamburg'dan alınan wonderkid Son'un yerine forma şansı bulan Kruse, bu şansı çok iyi kullandı. İlk 11 çıktığı ilk maçta attığı 2 gol çok başarılı bir istatistik. Schürrle'nin gidişi Leverkusen ofansını ne kadar etkileyecek soruları yavaş yavaş cevap buluyor. Son henüz Hamburg'daki kadar etkili değil, ancak Sidney Sam ve Kruse'nin performansları Hyypia'nın içini rahatlatıyor.

HAFTANIN GOLÜ

Marcel Schmelzer (Dortmund)

Napoli deplasmanında çok güzel bir frikik golü yemişti Dortmud. Top öyle bir yere gitti ki, kaleci Langerak topa erişmek isterken ön dişlerini sol direkte bıraktı. Bu sefer sıra Dortmund'daydı. Schmezler en az Napoli'den yedikleri kadar güzel bir gol attı. Öyle ki, sol üst köşeye giden topa Nürnberg kalecisi Schaefer dişlerini ortaya koysa dahi erişemezdi.