Skorer 'Futbol siyasetten güçlü'

'Futbol siyasetten güçlü'

25.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Siyasi liderlerin spora bakışlarını gözler önüne seren "Ankara söyleşileri"nde bu hafta konuk koltuğuna oturan Mehmet Ağar, Türk sporuyla ilgili ilginç tespitlerde bulundu. Galatasaray'a da krizi aşabilmesi için yeni yönetim modelleri öneren DYP Lideri, sarı - kırmızılı yöneticilere "İktidara umut bağlamasınlar" mesajı gönderdi

Futbol siyasetten  güçlü

DYP Lideri Mehmet Ağar, siyasetin futbol tutkusundan, tribün terörünün önlenme formülüne kadar çarpıcı açıklamalar yaptı... Yani, demokrasinin vazgeçilmezi muhalefet, son zamanlarda biz spor yazarlarının omuzlarına yüklenen "sportif tasarruflarda da iktidarı eleştirme vazifesi"ni, bu röportajlarla yeniden üstlendi. ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu ile başlayıp DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ile devam eden bu seride, demokratik açılıma büyük bir katkı yapan Milliyet Spor Servisi, aynı zamanda parti programları sporu birkaç cümle ile geçiştiren siyasi liderlerin spora bakışlarını gözler önüne sererek bir "ilk"i gerçekleştiriyor.Sayın Ağar'ın tespitiyle; siyaset belki futbolu geriyor ama futbolun siyaseti yumuşatan, hoşgörülü kılan yönü açıkça ortaya çıkıyor. Sonuçta siyasetçilerin üslubu ile yapılan bu söyleşilerin mesajlarını alabilmek için satır satır okumak gerekiyor. EG " -Siz çok iyi futbol oynarmışsınız. Hüsamettin Özkan Bey'den öğrendik. -Mahalle hayatında başladığımız futbola daha sonra amatör kümede devam ettik. Ankara'ya geldiğimizde mülkiyede oynadık amatör kümede. Okul bittikten sonra artık "pür amatör" devam ettik futbola. Son üç seneye kadar halı sahalarda boy göstermeye devam ettik. -Emniyet müdürlüğü yapan babanız Zülfü bey dolayısıyla karakol bahçelerinde oynayarak başlamışsınız çocuklukta. -Çok oynadık. Ayrıca babamın da futbol hayatı var. Hasan Polat'ın Gençlerbiriliği kaptanı olduğu zaman, o da Gençlerbirliği'de top oynamış. Kalben bir bağımız vardır Gençlerbirliği'ne o yüzden. -Kimlerle oynuyordunuz halı sahada?-İstanbul'da halı sahaların başladığı zaman bizim müthiş bir takımımız vardı. Futbol camiasının bildiği isimlerle oynardık.-Sadettin Tantan, Ünal Arıkan, Hüsamettin Özkan varmış. -Onlarla da oynadık tabi. "Futbola siyaseti biz sokmadık... Ama madem ki girdi; Muhalefet'in de söyleyecekleri olabilirdi... Oldu da. -Fenerbahçe kulübü başkanı olmadan önce Aziz Yıldırım da varmış.-Top oynamıyordu o... Kenardan seyirciydi sadece. Rahmetli Yusuf (Tunaoğlu)'la oynadım mesela. Can Bartu'yu bile halı sahaya çıkardım ben o zaman. Bizim takımda futbolu bıraktıktan sonra Rıza da katıldı. Beş kişilik koştuğu için, bizler yürüsek de açığı kapatıyordu. Ömer Güvenç, Samet... Üç dört senedir, Genel Başkan olduğumdan beri vakit bulamıyorum. -Futbol Federasyonu seçimlerinde yaşananları nasıl değerlendirdiniz?-Vallahi sevimsiz oldu... Bence unutmak lazım ve bir daha olmamasını temenni ediyorum. "Her şeyin sahibi olalım, her yerde partimizin sesi ve sözü geçsin" doğru bir yaklaşım değil. Sporda serbest rekabet ortamı esas olmalı. Bu kesindir. Doğrudan doğruya hükümete bağlı yönetimler kabul edilemez. Beraber çalışmayacaklar mı?.. Çalışacaklar elbet. Lakin, ÖZERKLİK TAM MANASIYLA OTURAMAMIŞ gibi gözüküyor. Özerkliğin oturabilmesi için bizatihi futbolun içinde olan insanların bunu kıskançlıkla savunmaları lazım. -Siyasetçiler niye bu kadar ilgi duyarlar futbola?-Oy getirisi olacağını düşünüyorlar. Bir imkan alanı diye düşünüyorlar. Sonuç olarak bir yarışma ve yarışmanın nihayetlendiği yer uluslararası alan... Uluslararası alanda güçlü olmanın yolu "bağımsızlık"tan geçiyor. Uluslararası standartlara, normlara uymaktan geçiyor. Güçlü altyapıdan geçiyor. Siyasete düşen görev, güçlü altyapıyı sağlayacak imkanları ortaya koymak. Yaratmak... Orada bitiyor bana göre iş. Futbol yönetiminin üzerinde ben olayım diye bir şey dünyada yok. -İktidar partisinin içinde bile bazı sürtüşmeler yaşandı federasyon seçiminde. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?-Futbolun"gücü" olarak yorumluyorum. FUTBOLUN SİYASETTEN BİLE DAHA GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR . İktidar partisi içinde de bir takım hizipler mücadeleler var. Bunlar bir nevi yansıması oluyor. Futbolun hiçbir yerinde siyasetin olmasını istemiyorum ben... O yüzden DYP genel başkanı olduktan sonra olabildiğince uzak oluyorum futboldan. İçim de gidiyor ama, televizyon, maç özetleriyle falan o zevki gidermeye çalışıyorum. Yıldırım seyirci, Rıza kurtarıcı -Futbol kadar popüler bir olaydan uzak durmaya çalışmanız size oy kaybettirmez mi?-Ben kaybettirmeyeceğini düşünüyorum. Herkese eşit mesafede yakın olmanın uygun olacağını düşünüyorum. Elbette herkesin tuttuğu bir takım var. Bunu saklamak falan da yanlış. Başka kılıflarda takdim etmek de yanlış. Öyle bir şey ki bu; DİN GİBİ...Çocukken hangi takımdaysanız, ölene kadar gidiyor. Hoş da bir şey bu. Tatlı da bir rekabet. -Onbeş Yıl önce siz İstanbul'un emniyetinden sorumluyken farklı olan neydi?-O dönem uygun bir basın ortamı da vardı. Orayı da kabul etmek lazım. Yönlendiremeler de güzeldi, tahrik edici olmaktan öte... Televizyon bu kadar yoktu. TELEVİZYON MERTLİĞİ BOZDU gibi geliyor bana. Reyting kaygıları da şartları ağırlaştırdı diye düşünüyorum. Taraftarlık din gibidir -Sizin emniyetten sorumlu olduğunuzda mafya yok muydu futbolun içinde.-Hayır... Olana da müsade edebilmek mümkün değildir. BUNLAR OLACAK İŞLER DEĞİLDİR. Şimdi bu bakımdan yapılacak ilk şey, sporu sporculara, yöneticilere bırakmak lazım. Hariçten buraya gelip, buranın sırtından prestij elde etmek isteyenlerle falan bu iş yürümüyor. Düzenli bir sistem olduğu vakit hiç kimse gelip cesaret edemez bu işlere karışmaya. Şimdi birileri gelip "buralardaki ranttan bilek gücüyle nasiplenir miyim" diye düşünüyor. Senin nasiplendiğin kadar alt yapıda küçük çocuklara gidecek paralara el koymuş oluyorsun. Bu kabullenilir mi? -Yönetimdeki insanlar çekiniyorlardır belki de...-Devlet meşru güç. Bugünler için var... Meşru alanda görev yapan insanların korunması için var. Vergilerini bunun için veriyor insanlar. Hiç kimseye ihtiyacı olmadan devlet onlara rahat çalışma imkanını hazırlamak durumunda. -Sizi ara sıra emniyetçiler arayıp yardım istiyorlar. En son operasyondaki polisin araması gündeme gelmişti. Şimdi İstanbul'daki emniyetçiler arasa, "ne yapacağız bu küfür ve tribün terörünü" dese tavsiyeniz ne olur?-Tabi ben iç şartların nasıl geliştiğini bilemem. Tabi bu arkadaşlarımız da sorunları önlemek için ellerinden geleni yapıyorlardır. Bazıları bizim de beraber çalıştığımız arkadaşlar. Bu işleri de iyi bilen arkadaşlardır. Ama bu günün şartlarının onları biraz zorladığını düşünüyorum. Futbolda mafyaya müsaade edilemez -Belki kulüpler de yardımcı olmuyor...-Şunu onlara rahatlıkla söyleyebilirim; KULÜP YÖNETİMLERİNİN AÇIK VE SAMİMİ TAVIRLARI EMNİYETİN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRACAK EN ÖNEMLİ UNSURDUR. Göstermelik toplantılar yerine bu ilişkileri daha sıcak boyutta tutmak ve bazı kişilerin bu işle görevlendirilmesi lazım. İşi gücü bu işi takip etmek olmalı. Olay kulüpten başlıyor. Kulüp bu işte tavırlı olacak. -Üstelik yeni yasa da çıktı.-Polis vazife selahiyet yasası bütün bunları önlemek için yeterli. İller idaresi yasası var; valilere verilen yetki... Türkiye'de hiçbir zaman yasa eksikliğinden şikayet edilmemeli. Her zaman bir yolu bulunur. Çünkü siz meşru güçsünüz. Bunun meşruiyeti içerisinde yasal çerçeve her zaman yerli yerine oturtturulur. Önemli olan tavrı belirlemek burada ve siyasetin mutlak şekilde bu işin çok dışında ve ötesinde kalması lazım. POLİSİ KENDİ HALİNE BIRAKSALAR altından çıkar bu işlerin. Kulüpler samimi davranmalı -Sırada klasik bir soru var. Galatasaray nasıl kurtulur?.. Sizin iktidar olmanızı mı beklemeli?-Galatasaray çok büyük bir camia. Ben tanıyorum, çok önemli beyinler, çok önemli insanlar var. İktidarlara umut bağlamasına gerek yok. Nihayetinde bu bir ekonomik olay. Yeni bir finans modeli bulmak gerekiyor sadece. -Sayın Canaydın'ı başarısız mı buluyorsunuz?-Şimdi bir sıkıntı varsa burada, bu sıkıntının giderilmesi lazım. Çok önemli özellikleri, nitelikleri düzgünlüğü dürüstlüğü olan bir adam. Gerçekten bir Galatasaraylı. Katıksız... Biraz da geleneğe ve statükoya çok fazla da bağımlı olan değerlere çok saygısı olan bir insan. Rast gitmiyor demek ki bazen işler; ne kadar iyi niyetli olursanız olun. Yeni bir takım yönetim modelleri üzerinde düşünmek lazım. -Sizden bir talepleri oldu mu, bir Galatasaraylı olarak bize yardımcı olun diye?-Şu ana kadar bir talep olmadı. Her Galatasaraylı'ya ne talep olursa bize de o olur diye düşünüyorum. Ama "akil" kişiler bir çalışma yapıyor. Kampanya önemli. Galatasaray iktidarlara umut bağlamasın -Futbolun pek tadı kalmadı galiba. Kavga kıyamet.-Şimdi ben 80'li yılların başındaki İstanbul'u hatırladığımda çok üzülüyorum. Bizim görev yaptığımız o dönemlerde, bütün seyirciler karışık otururdu. Ufak tefek ağızdan bir şey kaçsa da koro halinde küfre rastlanmazdı. Sonraki emniyet müdürlüğüm zamanında da ortaya çıkmış olan küfrü kaldırmıştık gündemden. -Evet... O bir şehir efsanesi haline geldi; bir tek 90 - 92 yılları var tribünden küfrün duyulmadığı. Nasıl kaldırdınız küfrü?-Kulüp yöneticileriyle benim çok yakın diyalogum vardı. Organize faaliyeti yapan taraftar guruplarını da biliyorduk. Tespit etmiştik. Bunları çağırıp hepsine tembihatta bulunduk. Uymayanları da kendi usul ve kaideleri içerisinde UYAR HALE GETİRDİK. Tribünlerde de dikkatli bir kontrol mekanizması kurmuştuk. Hata yapanlara karşı sıfır tolerans içerisinde tavrımızı ortaya koyduğumuzda, ortadan kaldırmaya muvaffak olduk. -Bundan bir başka sonuç çıkıyor; bugün emniyetin aynı özeni göstermediği anlaşılıyor.-Şöyle demek lazım; o günün sosyolojik şartlarıyla bugünkü arasında fark var. On senede İstanbul epeyce katlandı. Daha farklı gruplar türedi. Ama sonuç olarak yasadışı olan her hareketin YASALAR İÇERİSİNDE BİR TEDBİRİ VARDIR. Polisin de kendine özgü metodları vardır. Bu metodlarla çözülmelidir. Zamanla şehirlerin büyümesi, nüfus yapısının değişmesi, rekabetin acımasızlığı, insanlarda iyi olan bazı huyları köreltti. Şimdi tribünlerde iki takım yöneticileri bakıyorum DÜŞMANLAR GİBİ oturuyorlar. Küfür nasıl önlenir? -Siyaset hayatınızda futbol geçmişinizi niye öne çıkarmıyorsunuz? Futbol siyasetçiye sempati odaklayan, reyting getiren bir şey. Başbakanımızdan daha eski futbolcusunuz belli ki. -Son dönemlerde ve gelişen süreçte ben siyasetin kesinlikle futbol dışı kalmasını savunanlardanım. Çok yanlış görüyorum bu ilişkiyi. Uzak durmayı tercih ediyorum. -Yani özellikle yapıyorsunuz...-Evet... Özellikle tercih ediyorum. Devletin, siyasetin yapacağı tek şey; menfaat beklemeksizin destek verebilmektir, kaynak yaratmaktır. Yönetimde bağımsızlığını sağlamaktır. SİYASET ÇOK YÜZGÖZ OLDU FUTBOLLA. Bu da çok rahatsız edici. Siyaset futbolla yüz göz oldu -Fiilen karışmak doğru değil diyorsunuz. Ama yazılanlar doğruysa iktidar partisi bazı kulüplerin yönetimini bile düzenliyor. -Yanlış bu işte. Bu iktidar partisinin bir hevesi var; "Kanarya Sevenler Derneği" de kurulsa bizden osun diyorlar. Şimdi orada bir klikleşme olursa, bunun o şehre bir yararı olmaz, zararı olur. Bir de SİYASETİ DE YUMUŞATIR FUTBOL... Farklı görüşteki insanların sporda bir arada olunca. BEN SİYASETİ BIRAKTIKTAN SONRA SPOR YÖNETİCİLİĞİ YAPABİLİRİM. Hoş bir şeydir. -Galatasaray başkanlığına mı talipsiniz?-Hayır öyle bir şey değil. Her şekilde katkımız olur yani. Galatasaray başkanlığı kolay bir iş değil; onu da söyleyeyim. Kendine göre zorlukları var. Teamülü var, geleneği var. -G.Saray başkanlığı siyasetten daha mı zor demek istiyorsunuz?-Zor... Yerine göre Galatasaray'da başkan olmak daha da zor olabilir yani. Ben Alp Yalman'ı hatırlarım başkan olacağı vakit. Aşağı yukarı 17- 18 senedir yönetimlerdeydi. Başkan olacağı sırada "daha çocuk" diyorlardı. İlginç bir yer. Galatasaray'da böyle bir statü zorluğu var. Galatasaray başkanlığı parti liderliğinden zordur -Şimdi bakıyorum başkanlar gitmiyor maçlara deplasmanlarda. Kadıköy ile Ali Sami Yen arasında gidip gelmek mesele oluyor. Kulüp başkanına galiz küfürler ediliyor. Fevkalade utanç verici şeyler bunlar. Kabul etmek mümkün değil. -Sizin döneminide "Rıza efendi" diye başlayan pankart açılabilir miydi?-Söz konusu olamazdı. Ben Fenerbahçe yöneticilerinin de bundan rahatsız olduklarını düşünüyorum. Bir ölçüde DİŞLERİ GEÇMİYOR demek ki yani. Olacak iş değil. Biz birbirimizle rekabet ederiz, ama birbirimizle böyle bir "iç mücadele" edemeyiz. Rekabet mi, savaş mı?

Yazarlar