Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Evet benim annem öldü. Beni bu hayatta koşulsuz seven tek insan da beni birkaç yıl önce bırakıp gitti. Hayır, bir suçlama değil bu. Ben bu hayatta en çok anneme kızdım. Beni bu hayatta en çok annem affetti. Belki affetmesi bile gerekmedi. Ben hep onun “küçük yaramaz oğlu”ydum çünkü.

Anne diye seslendiğimde kimse artık “Efendim yavrum?” diye yanıtlamıyor beni. Artık kimse çocuklarımı “Kuzucuklarım” diye sevmiyor. Artık dünya benim için hiç de o kadar güvenli ve emniyetli bir yer değil.

Hastanede son günlerini geçirirken kalan son gücünle bana “Buradan çıkabilecek miyim?” diye sorduğunda yalan söyledim sana. Affet beni anne! Sana hayatım boyunca birçok kez, o ya da bu sebeple küçük yalanlar söyledim ya da bazı gerçekleri sakladım. Ama bu büyük yalanım için beni affet!

Haberin Devamı

Pazar günleri hiç adetin olmadığı halde köşe yazımın yayımlandığı gazeteyi alır yazımı okurdun, sonra bana dönüp “Ama sen yine bizi yazmışsın” derdin. Kimi yazacaktım ki anne? Herkesin derdi kendiyle değil mi bu hayatta?

Annemle çok uğraştım

Psikoterapi tarihi annelerle hesaplaşma tarihidir bir bakıma. Uzun süre anneleri suçlayıp durdu psikoterapistler, sonra da telaşla aklamaya çalıştılar. Babaların da neler yapabileceği, onların da sütten çıkmış ak kaşık olmadıkları anımsandı çünkü. Ama yine de anne hep baş sorumlu oldu psikolojinin gözünde. İyinin de, kötünün de baş sorumlusu...

Benim de danışan ve hastalarımla seanslarım anne ve babayla yapılan hesaplaşmalarla geçer. Ve sonuç olarak ruhsal bir yaramız varsa mutlaka bir yerlerden anneye ya da babaya dokunur bunun ucu. Anne ve babası hayatta olan danışanlarım bir süre gerçek anne-babalarına belli bir öfke geliştirir, onlarla olan ilişkilerini gözden geçirirler. Ben de ısrarla bizim işimizin gerçek anne-babalarla değil içselleştirdiğimiz anne-baba modlarıyla olduğunu vurgulamaya çalışırım. Bizim mücadelemiz, içselleşmiş ve bize zarar veren o ebeveyn yanıyladır.

Ben de İsviçre’de kendi terapim sürecinde annemle çok uğraştım ve onunla barışmayı başardım sonunda. Ama teorik olarak bildiğim her şeyi çok somut olarak yaşadım birkaç yıl önce. İçimizdeki, kişilik gelişimimize ket vurduğunu fark ettiğimiz anne yanının hayattaki gerçek annemizle hiçbir ilişkisinin olmadığını o küçücük bedenini mezara yerleştirmeye çabalarken acıyla fark ettim yeniden. Hayır psikanalist dostlar, sakın bıyık altından gülümsemeyin! Ne oral dönemde bir takılma belirtisi bu söylediklerim, ne de bir regresyon işareti.

Haberin Devamı

Ne bu biliyor musunuz? İnsanın hayatta artık gerçekten yalnız olduğunun yüzüne bir tokat gibi çarpıldığı an. Ne yaparsam yapayım, nasıl davranırsam davranayım beni terk etmeyecek tek kadının artık hayatta olmadığını fark etmem. Fark etmek zorunda kalmam üzerine toprak atmaya başladığımda.

Benim annem öldü…

Ah şu psikolojik yalanlar

Beni yine telefonla aramanı, bitmez tükenmez şikayetlerini sıralamanı ve içimin daralmaya başlamasını o kadar çok istiyorum ki anne. Babam erken yaşta ölüp seni yalnız bıraktığında, beni babam yerine koyup omzuma kaldıramayacağım sorumluluklar yüklemek istemene o kadar kızmıştım ki! Freud’un bir açıklaması vardı elbette bu durum için. Ben de o açıklamanın arkasına sığınmış ve güya kendimi korumak adına biraz uzaklaşmıştım senden.

Haberin Devamı

Ah şu psikolojik yalanlar! Her yaşadığımızın psikodinamiğinin soğuk cümlelerle yüzümüze çarpılması. Giderken bana yine bir şey öğrettin anne. Artık hiçbir danışanıma hayatlarıyla ilgili bu kadar rahat ve çabuk yorum yapmayacağım.

Murathan Mungan’ın “Ben sende bütün aşklarımı temize çektim” diye müthiş bir dizesi vardır. Ben sana olan sevgimi sende temize çekmek istiyorum anne. Bu ne kadar sürecek hiç bilmiyorum. Hayatımda hak ettiğin yeri sen, ben seni kaybettikten sonra kazandın. Ama sen zaten biliyordun, di mi anne?

Keşke ama keşke anne, bu yazıyı okuyabilseydin. “Aaa, sen yine bizi yazmışsın!” diyebilseydin…

Güle güle anne! Seni seviyorum.