Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Toprağa dönmek, onunla bütünleşmek, hayatının sadece bir zamanında olsun kol kuvvetini kullanarak işe yarayabilmek zannediyorum insanın kontrol edemediği içgüdülerinden biri. En eğitimli, iyi işlerde çalışan insanların bir gün gelip de adını koyamadığı bir özlem duyması bundan değil mi? Galiba o noktada genlerimizdeki ilk insan bizi dürtmeye başlıyor. Vücudunu kullan, bir işe yara, ekmeğini taştan çıkar. Günümüzde “Toprağa dönmek istiyorum” cümlesiyle zuhur eden bu his bana göre en güzel 140 yıl önce Tolstoy’un Anna Karenina’sında anlatılmıştır. Soylu ailesinde eline tırpan alan ilk erkek Kostya, şehirden uzakta kendini ve huzuru bulur.
Peki kırsalda huzur bulunur mu? En azından günümüzde. Etrafımda sık sık şehirden kaçmak, doğada huzur bulmak isteyenler görüyorum. Ev planları çiziliyor, harıl harıl arazi arayışı devam ediyor. Müsaadenizle yarı zamanlı doğal yaşamı tadan biri olarak öngörülemeyecek bazı aksaklıklara değinmek istiyorum:
* Gidersiniz, in cin top oynayan bir yerde arsa alırsınız, evinizi yaparsınız, en fazla üç yıl sonra etrafınızdaki arsalar satılır, üzerlerine birer apartmanvari ev kondurulur. Artık huyunu suyunu bilmediğiniz komşularınız vardır.
* Komşularla beraber medeniyet de gelmeye başlar. Arabalar çoğalır, toprak patikanıza asfalt dökülür, kenarına elektrik direği dikilir, çöp konteyneri gelir. Böylelikle komşular arası huzursuzluklar başlar. Çöp kutusu, arabalar nerede duracak problem olur.
* Neyse canım, iki üç dönümlük bahçenizin içindesiniz, kapıyı kapadınız mı dünya dışarıda kalır. Kalmaz. Öyle apartman dairesindeki gibi ışıkları kapattım, telefonu fişten çektim, evde yokum diyemezsiniz. Herkes kim nerede, ne zaman geldi, ne zaman gitti bilir. Küçük yerin dedikodu ağı sizin 100 mbps internet bağlantınızdan daha hızlıdır. Özel hayatınız hemen hemen kalmaz. Evin içinde bağrışırken komşu bahçenize girmiş, o geçen gün istediğiniz gübreyi getirmiş olabilir.
* Gübre demişken, kendi domatesinizi, biberinizi yetiştirmek ne güzel değil mi? Üç tane domates yemek için bir buçuk ay bekleyin de o zaman konuşalım. Ben domatesimi pazarda on liradan aşağı satmam. Bostanı çapalaması var, kenarında biten otları temizlemesi var, sulaması var.
* Su çıkarmak için bir kuyu açarsınız. Ne güzel, bedava. Tabii o su eve bir motor aracılığıyla pompalanmaktadır. O motor iki ayda bir arızalanmazsa olmaz. Arayın ustayı, vakit bulursa gelsin. Zaten medeniyetten uzak yerlerde elektrik de sık sık kesilir. Bu da susuz kalmak demektir. Deponuz varsa ne ala, ip gibi akan bir suyla idare edeceksiniz.
l Bir de komposto mevzusu var. Yani meyve sebze artıklarını bir çukurda biriktirmek suretiyle gübre haline getirmek. Gerçekten gözle görülen fark yaratan bir yöntem. Gelin görün ki aynı zamanda ömür törpüsü. O iş hepsini biriktireyim de kuyuya öyle atayım dediğiniz an çığrından çıkar.
* Sonra akşam vakti bir gürültü duyarsınız. Domuzlar bahçe telinize dayanmış. Bunun tilkisi var, sansarı var. Bir şey değil tavuklar elden gidecek. Onlar belki bir bahçenin en faydalı elemanları. Akrebi, börtü böceği yerler, sizi büyük dertten kurtarırlar. Tabii serbest dolaştıkları için kümesten başka her yerde yumurtlarlar, o ayrı. Bulabilene aşk olsun.
* Köylük yerde yaşıyorum, doğaya bir katkım oluyor diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Arabasız şuradan şuraya gidemezsiniz. Acil bir durum oldu diyelim, ambulans çağırmanız icap etti, adresi anlatın anlatabilirseniz. Siz tarif edene kadar hasta mevta.
Şimdi; bugünlerde Anna Karenina sinemalarda. Muhtemelen gidip göreceksiniz. Kostya’ya özenmeden önce bir kez daha düşünün derim.