Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllar evvel gazete binalarına elinde kitap dolu bir bavulla gelen Sayım vardı. Sayım Çınar. Biz medya plazalarda tıkılıp kaldığımız, çoğu zaman alışverişe bile çıkamadığımız için gelir, devamlı müşterilerinin arasında dolaşır, satış yapardı. Kimin ne sevdiğini çok iyi bilirdi. Bugün dahi gidin sorun hangi köşe yazarı neyi sever, hangi yazarı okumayı ister, bilir. Dahası medya plazalar arası, yazarlar arası ilişkileri de çözerdi. Şimdi örnek vermeyeyim ama birdenbire aynı yazarları okumaya başlayan iki gazetecinin aralarında bir haller olduğunu ilk o anlardı.
Bir roman karakteri gibi aslında. Herkesin her zaman karşılaşacağı biri değil. Ben bilhassa yanında taşıdığı bavulunu çok severdim. Büyükçe bir şeydi, ağırdı, nasıl taşıdığına da hayret ederdim. Bana onun da ayrı bir karakteri var gibi gelirdi. Dışarıdan sert görünen ama romantik duygular taşıyan, belki biraz karamsar -ama nasıl olmasın, içinde yüzyılların edebi ağırlığını taşıyor- kalın kalın ciltleri taşımaktan yorulmuş vakur bir çanta.

Bavul deyip geçme
Çanta deyip geçmemeli. Bir zaman da hatırlıyorsunuz Orham Pamuk’un babasının bavulu çok konuşulmuştu. Bu, yazarın 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmanın başlığı ve aynı zamanda içeriğiydi. Daha sonra bir kitapçığa çevrilen metni okumuştum, yazarın babasının başını alıp alıp gitmelerinden bahsettiğini ve her gidişinde gelişinde bu bavulun da başrolde olduğunu anlattığını hatırlıyorum. Önceleri içinde kolonya, gömlek barındıran çanta sonraları baba Pamuk’un şiirlerini, kısa hikayelerini taşır olmuştu. Proust’un madeleine’i gibi bir etkisi vardı Orhan Pamuk üzerinde. Onu alıp yıllar öncesine, çocukluğuna götürüyordu. Dolayısıyla biz okurlar da nobelli yazarımızın iç dünyasına ve geçmişine kaçamak bir bakış atabiliyorduk.

Bunun içinde ne var?
Şimdi gündemimizde bir başka bavul var. Sayın Başbakan tarafından hayırsever ilan edilen Zarrab’ın bavulu. Kendisinin AB ofisine bir çantayla girip sonradan eli boş çıkmasını şöyle değerlendirmiş: “Teslim edilirken bir görüntü var mı? Sadece ‘Çantayla girdi, çantasız çıktı’ gibi bir yaklaşım olabilir mi? Böyle bir hukuk var mı? Belki o çantayla kitap falan götürülmüştür.” Kitap falan? Bizim Sayım gibi yani. Kendimi düşünmekten alamadım. Zarrab? Armatörlük, kuyumculuk, petrol ticareti yapan, Ebru Gündeş’in yollarına gül yaprakları döken Zarrab, bir bavula AB ofisinde çalışan arkadaşlarının sevdiği kitapları koyacak, gidecek, dağıtacak. Misal, Egemen Bağış’a ne verecek? Suç ve Ceza’yı mı?
Hani bir ara Sayın Erdoğan’a kitap okuyor musunuz diye sorulmuştu, o da “Kitap okumaya vakit bulamıyorum. Arkadaşlarım kitapları özetleyip getiriyorlar” diye cevap vermişti.
Yahu bu savcılık çok alem, böyle detaylı incelemeler, araştırmalar, kara para aklayan mı var, yolsuzluk mu var diye kılı kırk yarmalar çok gereksiz. Olay açık, net ortada. Sayın Başbakanımız kitap okumaya vakit bulamıyor. Kitap dostu Zarrab bavulla kitap taşıyor. AB’de çalışan sevgili arkadaşlar da bunları okuyup Başbakan’a özet geçiyor. Olay bundan ibaret!