Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Üç gün öncesinin Radikal gazetesinde güzel bir röportaj vardı. Ayça Örer’in röportajında iki köşe yazarı Murat Menteş ve Koray Çalışkan bir araya gelerek Y kuşağının Z raporunu almışlar, neler olup bittiğine dair konuşup, bu herkesi şaşırtan gençliğin analizini herkes gibi bir kez de onlar yapmaya çalışmışlar.
Belki hatırlarsınız birkaç hafta evvel Menteş muhafazakar Y kuşağı üyeleri ile konuşmuş, onların hassasiyetlerine, alınganlıklarına, düşüncelerine yer vermişti. Tabii sanki başka kimsenin türbanlı eşi dostu yokmuş, yahut başı kapalı olmayanlar muhafazakar kişilerle hiç bir araya gelmiyormuş gibi sadece Menteş’in görüşlerini referans almak yanlış olur ama kendisi bu röportajda şöyle diyordu, dikkatimi çekti: “Bu kızlar 130 kişilik bir amfideler. Arkadaşları Gezi’ye gidiyorlar ama bir şekilde bu kızlar kendilerini oraya ait hissetmiyor. Başörtülülerin bir durma anları var. ‘Ben bu lokantaya girebilir miyim, ben bu derste soru sorabilir miyim, ben bu kıyafeti deneyebilir miyim?..’ gibi.” Hayhay, doğru, yalnız bir itirazım var.
Otobüste hırka
Konuşanlar ister duyarlı entelektüel erkekler, ister halkın genel nabzını elinde tutmakla yükümlü hükümet yetkilisi olsun kadın dünyası, yaşadıkları, problemleriyle ilgili bilemeyecekleri, anladığım kadarıyla gerçekten de bilmedikleri o kadar çok şey var ki.
Ben bu lokantaya girebilir miyim probleminin yalnızca türbanlı kadınların yaşadığı bir sıkıntı olduğunu sanıyorlarsa yanılıyorlar. Yani benim gibi başı açıklar, canım ben istediğim her yere girerim, şu lokantaya da bu lokantaya da, kimse bana karışamaz rahatlığında mıyız? Hayır, değiliz. Bırakın “ben bu kıyafeti deneyebilir miyim” diye sormayı ben eve su siparişi verdiğimde üzerini değiştiren ya da askılı bluzunun önünü şalla örten biriyim. Bizim köşedeki hacı bakkal amca ben içeri girdim mi suratıma bile bakmaz. Bu ülkede yaşayan hemen hemen her kadın kendini korumayı çok erken yaşlarda öğrenir ve boşu boşuna, sırf “ben buyum”u kabul ettirmek için durup dururken risk almaz.
X’in, Y’nin, Z’nin sorunu
Geçenlerde otobüsle Gelibolu’dan İstanbul’a gidiyordum. Üzerimde normal koşullarda sorun teşkil etmemesi gereken yazlık bir elbise vardı, ama gene de otobüse binmeden önce üzerime bir hırka aldım. Kimsenin bir şey söylemesine, dönüp bakmasına mahal bırakmadan. Zira bunlar bizim günlük reflekslerimiz: benim, Y kuşağının, Z kuşağının, başı açığın, türbanlının, tüm kadın cinsinin. Erkek milleti nasıl biliyorsa öyle yaşar, biz yaşamadan önce durup bir düşünürüz. Şimdi de böyle, daha evvel de böyleydi.
Aslında Gezi Parkı biz kadınlar için bir kırılma noktası oldu, keşke bütün kadınlar bunu bizzat yaşayabilselerdi. Bir kere ilk kez, bir parkta cinsel tacize uğramadan, uğramaktan korkmadan gönlümüzce yürüdük. Bir bankta yan yana dizilmiş erkek kalabalıklarıyla göz göze gelmemek için uğraşmak zorunda kalmadık. Keşke sadece Gezi’yi değil, kadınlar olarak İstanbul’un ve diğer kentlerin tüm parklarını ele geçirebilseydik.
Edebiyatta kadın istilası
Parklar bir yana bugünlerde edebiyatta bir kadın öykücüler istilasına giriştik ve sevgili Ayşegül Çelik’in editörlüğüyle 14 kadın yazar olarak “Alis Harikalar Diyarı’ndan Tüymüş Bulunuyor” adlı bir kitaba öykülerimizle katkıda bulunmaya çalıştık. Hiçbir yazarın gelir almadığı kitabın kapağı Gülay Batur’a ait. Mizah dozu yüksekçe hikayeler. Kadın sorunlarının bile halen erkeklere sorulduğu ülkemizde alıp kitaplarımızı etraftaki parklara gitsek, çimenlere yayılıp okusak, bağıra bağıra gülsek fena mı olur?