Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Olayların başladığı günden itibaren yurtdışında yaşayan akrabalardan, ahbaplardan emailler, telefonlar geldi. Korkmuşlardı, bizler için endişelilerdi. Birkaçı eğer oralarda durum iyi değilse, orada kalmak istemiyorsanız bize gelin, evimiz açık gibi düşünceli tekliflerde bulundular. Ama bir dakika... Burada kalmayı istememek mi?
Bilakis, belki de şimdiye kadar hiç bu kadar burada olmayı istememiştim. Her gün evden çıkıp Taksim’e gitmek bir iş. Normal şartlarda tembellik olarak görülecek parkta oturma eylemi artık yaşam amacı. Biri slogan başlatsa da ben de söylesem diye bekleşiyor şimdiye kadar bağırmamış olanlar. Akşam dokuz olsa da tencere tava çalsak, kornalara bassak diye saatler kontrol ediliyor. Evlerde kazanlar kaynıyor ki parka, nöbet tutanlara götürülebilsin. İki gün önce kandilde bazı arkadaşlar helva kardılar, Gezi Parkı’na götürdüler, mutfak çadırına teslim ettiler.

Çapuling işlerin en güzeli!
Pankart yazmak başka bir iş kolu. Sanatçılar görev başında. Geçen akşam bir grup çizer mütalaada bulunuyorlardı, aralarından en yetenekliyi seçmeye çalışıyorlardı ki pankart parka yakışır bir şey olsun.
İnsanlar akşam oldu mu sevmedikleri işlerinden çıkıp sevdikleri işlerine, yani çapulculuğa gidiyorlar. Çapuling kavramı ne diye hala soran varsa işte bu.
İşin başında facebook’tan birbirini uyarmak, nerede gaz olup olmadığını, polisin ne gibi pusular kurduğunu haber vermek de bir işti, olayların sakinleşmesiyle yavaşladı.
Çapulculuğun da kademeleri var bu arada. Mesela birinci gün çapulcuları var ki onlara saygı sonsuz. Herkes ağzı açık, ilk günde neler olduğunu birinci ağızdan dinlemek istiyor. Biraz utana sıkıla, zira daha ilk günden orada olamamanın ezikliğini yaşıyorlar.
Gaz yemiş olmak mühim bir prestij meselesi. Kim nerede ne kadar gaz yedi, ballandıra ballandıra anlatılıyor, biz de kıskançlık içerisinde dinliyoruz. Misal, doktor olan iki kuzenim aynı gün içerisinde Barbaros Bulvarı’nda, Karaköy’de ve Cihangir’de gazlanıyorlar, tam yirmi saat uyumadan direniyor, Anadolu yakasından başladıkları yürüyüşlerini Taksim’de, yanımızda bitirebiliyorlar. İşte onlara beş yıldız. Ben sıkıştığım yerde onları anlatıyorum. En azından kan bağım var, gurur duyabilirim diye.
Bir başka arkadaş hastaydı, olaylara yetişemedi. Yataktan kalkıp üç gün önce Taksim’e geldi, gaz yiyemediğine bozuldu, biz çapulcu değil miyiz diye tepkisini gösterdi.

Gaz kafası
Hani diyeceğim neredeyse gaz kafaları kıyak yaptı. Başbakanımız kafası kıyak bir yeni nesil istemiyoruz demişti ama gaz fazla kaçınca kendi halkını dayak arsızı yaptı, başka türlü bir sarhoşluk baş gösterdi. İsteklerini, beklentilerini açıkça söyleyebilmenin dayanılmaz hafifliği.
Böylelikle aslında sayın Başbakan yeni nesilden yana sıkıntı duymaması gerektiğini de anlamış olmalı. Demek ki yeni nesil kendi hakkı için sapasağlam ayakta durabiliyor. O kadar ki uyanık kalabilmek için ağzına içki koymuyor. Herkes birbirini uyarıyor; aman ha içki yok, uyumak, uyuşukluk yok.
Ben hep Kurtuluş Savaşı zamanlarını düşünüp insanların inancının kuvvetine, kendinden vazgeçerek her türlü zorluğa göğüs germe azmine hayret ederdim. Düşünürdüm, acaba aynı şeyi biz yapabilir miydik diye. Bence Başbakan’ın halkına bakıp kınamak yerine gurur duyması gerek. Zira hayat bu, belli olmaz, Türkiye bir daha hiçbir savaşa girmeyecek diye bir şey yok. Ama belli ki girse sapasağlam çıkacak. Bugün dünyanın bana kalırsa imrenerek ama biraz da şaşkın seyrettiği Türkiyeli icap ettiğinde kimseye pabuç bırakacak gibi görünmüyor.