Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yaz aylarını 700 metrekarelik bir bahçede, neredeyse tamamı ile dış dünyadan kopmuş, otla böcekle haşır neşir geçiriyorum. Zamanında Amerika’dayken çok iyi bir iş teklifini sırf bu tutkum yüzünden reddetmiş, acaba bir gün gelir pişman olur muyum diye düşünmüştüm; üzerinden altı yıl geçmesine rağmen bir an bile keşke demedim. Biliyorum ki doğanın son demlerini yaşıyorum, biliyorum ki bir gün maziye baktığımda bu hayatı gözlerim nemlenerek hatırlayacağım.
O yüzden işi gücü bırakıyorum, uzun uzun etrafımı seyrediyorum. Her bir hareketi takip etmeye gayret gösteriyorum. Gözümün gördüğü güzelliklerin fotoğrafını ya da filmini çekmeye çalışsam asla aynı şey olmayacak, biliyorum.

Herkes üzümün peşinde
Kışın bahçenin tellerini yapan demirci bir tamirat için geldiğinde asmamızın halini görüp “Ben asmadan anlarım, bu yanlış budanmış, ben size bir budayıvereyim” demişti, sağolsun budamıştı da. Bu sayede bizim asmalar coştu, bal gibi tatlı üzüm verdi. Verdi de biz hayrını görebildik mi?
Geçen günkü sahne şu: Ufacık bir kuş, gagasında bizim üzüm tanelerinden biri -ki kim bilir kaçıncı- oradan oraya sekiyor. Sekiyor çünkü üzümleri yemeye doyamayan, kanat kuvvetini bir tek telin tepesine uçmak için kullanan tavuklarımızdan ikisi o tek tanenin peşine de düşmüşler.
O kuşa yar etmeyecekler. Misafir misafiri, ev sahibi hiçbirini sevmez misali. Halbuki sen kimin malını kimden koruyorsun? Kuşun yemesine bir itirazım yok benim, tıpkı tavuk hanımefendiler sizin de yemenize olmadığı gibi. Kuş kaçıyor, içim rahat. Ne de olsa hep güçsüzden yanayım.

Newton anı
Başımı şöyle bir çeviriyorum, tavuklardan üçüncüsü ciyak ciyak bağırıyor, belli ki bugün de bir yumurtayı garantiledik. Tabii bulabilirsek.
Bizimkiler serbest dolandıkları için follukları neresi bellisiz, ürünleri ancak uzun aramalar sonucu alakasız yerlerden bulabiliyoruz. Yeri geliyor yirmi tane birden buluyoruz, sonra sekiz yaşındaki yeğenimin tembihleri üzerine hepsini suya koyuyoruz ki hangisi taze hangisi bozuk anlayabilelim. Dipte kalanlar iyi.
Kalbim tarifsiz neşeyle dolmuş elma ağacının altında bu olan biteni seyrederken başıma küt diye bir elma düşüyor. Kırk yıl düşünsem bir Newton anı yaşayacağım aklıma gelmezdi. Gönül rahatlığıyla elmayı alıyorum, hiç yıkamadan, eteğime de silmeden yemeye başlıyorum ve kendimce bir aydınlanma anı yaşıyorum. Bu dünya daha ne kadar ağırlık kaldırır? Bir limiti yok mu? Bunu düşünüyorum, çünkü eskiden gazetelerde hastalık haberleri okuduğumuzda içimizin karardığı gibi şimdilerde orada köprü, burada HES, şurada rüzgar gülü haberleriyle korkuyoruz. Bir yandan hepsinin hayrını öyle ya da böyle görürken, öte yandan bu kadar betonlaşmadan, bu kadar teknolojiden sonunda bir fayda gelemeyeceğini hissediyoruz. En nihayetinde halen içgüdüleri olan canlılarız.

Depreme sebep ne?
Tayvan’da bulunan Taipei 101 adlı bina 2010 yılında Dubai’de Burç Halife yapılana kadar dünyanın en yüksek binasıydı. Yerbilimci Cheng Horng Lin, 508 metre yüksekliğinde, 700 bin ton ağırlığındaki bu gökdelenden kaynaklanan basıncın çok eski bir fay hattını tekrar harekete geçirmiş olabileceğini söyledi. Binanın yapımından önce üzerinde bulunduğu alandaki tek hareket yılda bir kez 2 büyüklüğünü bulmazken inşaat tamamlanır tamamlanmaz 3.8 ve 3.2 şiddetinde, binanın altından kaynaklanan iki hareket gözlendi.
Bu depreme yüzde yüz Taepei 101 sebebiyet vermiştir demek mümkün değil, ama herhalde bizler de az çok bir gün gelecek, bu dünya ağırlığımıza dayanamayacak ve pes edecek diye düşünüyoruz. İşte bir karış toprağa sahip çıkmamız da bu yüzden.