Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazeteler yaşamı ne güzel kategorize ediyorlar, değil mi? Sayfalarını gündem, hayat, kültür-sanat, siyaset, sağlık, spor, magazin, eğitim, vs. diye ayırıyorlar. Bütün bu başlıklar birbirinden ayrı, hayat bir bütün içerisinde değerlendirilmiyor sanki. Sadece bir kez bu köşede sağlık ile ilgili bir yeniliği yazmıştım da hemen uyarı aldım, sen sağlık yazma diye. Haklılar; sağlık yazan başka, kültür-sanat yazan başka, siyaset yazan başka.
Avrupa’da ve Amerika’da kurgu yazarlığı da böyle ayrılır. Türk yazarları çeşitli toplantılarda, festivallerde yabancı ajanslarla, editörlerle tanıştıklarında hangi türde yazıyorsun sorusu karşısında biraz afallarlar. Çünkü bizde hâlâ öyle keskin çizgiler yoktur. Bilinen birkaç suç yazarı dışında kimseyi belirli bir kalıba oturtamazsınız. Tarihi romanlar da yazarız, güncel de. Edebi de olabilir, psikolojik gerilim de. Türden türe geçmek uzun vadede belirli bir kitle oturtamayacağı için yazara zarar verebilse de Türk yazarı hayal gücüne ket vurmayı, hayatının sonuna kadar aynı konu etrafında dönüp durmayı sevmez.

Evimdeki gemi
Ama zaten başta da dediğim gibi hayat böyle başlıklara bölünebilir mi? Ben sadece sanat haberlerini takip edip hayatımı, etrafımda başka hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamaya devam edebilir miyim? Olan bitenden etkilenmez miyim? Demans hastası bir karakteri yazarken bu hastalık hakkında bilgi sahibi olmadan ne kadar etkili bir edebiyat ürünü ortaya çıkartabilirim? Bir romanın sayfalarında futbol meraklısı bir adam çıkıp gelmez mi? Hayatı sadece futbol referanslarıyla değerlendiren adamlar vardır ya, işte onlardan biri başkahraman olamaz mı?
Geçen gün Milliyet’in ekonomi sayfasında Güngör Uras’ın yazısını okuyordum. Geçtiğimiz günlerde iki kişinin can kaybına sebebiyet vererek hepimizi üzen Aşk Gemisi’nden ve bu vesileyle Aliağa’daki gemi söküm endüstrisinden bahsediyordu. Olaydan önce yazılmış bu yazısında olası tehlikelere karşı uyarıyordu. Bir de soruyordu: “Sökülen ve bir süre sonra yok olacak bu gemiler geçmişte nelere şahit oldu?”
Geçmişte nelere şahit oldular bilemem ama benim anılarımda yer alacaklarını biliyorum. Annem, ben ve tasarımcı olan abim sık sık Aliağa’daki gemi sökümlerden birine gideriz. Bakınmaya. Neler neler çıkar. Bahçe evimizdeki banyomun kapısı, kırmızı bir kamara tuvaleti kapısıdır örneğin. Sigara içilmez işareti halen üzerindedir. Odamın, üstü ve altı kavisli dikdörtgen penceresi de yine bir gemiden çıkmadır. Aynı şekilde bahçedeki duş kabininin tahtaları da. Birkaç yıl önce bulup aldığım ahşap bir sandalye İstanbul’daki evimde başköşede.

Gözlerimi açan kitap
Anlayacağınız gemi söküm ekonomi sayfasında okuduğunuz bir makaleyken abim için bir sanat dalı olan tasarımda kullanılabileceği malzemeye dönüşür. Ama aynı zamanda son ziyaretinizden sadece bir hafta sonra okuduğunuz, yüreğinizi dağlayan gündem sayfası haberidir.
Hayat bu kadar giriftken ve bizler her duyguyu aynı anda yaşayabiliyorken onu başlıklara ayırma ısrarı bana gereksiz görünüyor.
Okumayı yeni bitirdiğim bir kitap bunun en güzel örneği. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör olan Abraham Verghese’nin 2009’da yayımlanan kitabı Cutting for Stone (Gözyaşı Kapısı, Pegasus Yayınları) bir kez daha gözlerimi açtı desem yeridir. Hayatın sadece sizin durmayı
tercih ettiğiniz bir
noktadan bakarak anlamlandırılamayacağını; ancak bilim, inanç, doğa, gelenekler, politika ve yaşama dair ne varsa hepsi bir araya geldiğinde bir manaya bürüneceğini daha iyi gösterebilecek bir eser okumadım. Hayata geniş açıdan bakmayı tercih eden herkese tavsiye ediyorum.