Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cüneyt Özdemir, Bedri Baykam’ın yıllardır Ülker markasını dinci ilan ettiğini ve bunu da yurtdışındaki saygın gazetelerde doğruymuş gibi demeç olarak aktardığını yazmış. O demeçlere denk gelmedim, Baykam öyle dedi mi demedi mi bilemem fakat birtakım sanatçının yurtdışında kendi ülkesinin iç işlerini işine geldiği gibi nasıl kullanabileceğini tecrübelerimden biliyorum.
Türkle evli Amerikalı bir kadınla tanışmıştım. İşi gücü, tahsili yerinde biriydi. Ne iş yapıyorsunuz diye sordu, yazarım dedim. A, Türkiye’de yanlış bir şey yazarsanız elleriniz kesilmiyor mu, diye sordu.
Böyle abuk subuk şeyler duymaya alışkındım, ama bu kadarı fazlaydı. Afedersiniz, dedim, eşiniz hangisi? Gösterdi. Hiç Türkiye’ye gittiniz mi? Hayır. Kocanız gidip geliyor mu, evet. Bir çiftin evliliğini yıkma pahasına kocasının Türkiye’de başka bir kadınla evli olabileceğini söyledim. Beti benzi attı. Ne demek istiyorsunuz? Şunu: Kocanız size böyle bir yalan söylemiş olduğuna göre sizi kesinlikle Türkiye’ye götürmek istemiyor olmalı. Bunun sebebi ne olabilir diye düşündüğümde aklıma tek şey geliyor, o da zaten evli olduğu.

İdeal mağdur
Amerika’da bulunduğum yıllar içerisinde buna benzer, benim kendi ülkemde bir kadın ve bir yazar olarak mağdur olabileceğimi varsayan, hatta öyle olduğumu duymak isteyen pek çok kişiyle tanıştım. Biri de The New York Times gazetesinin editörlerindendi. Israrla kendi ülkemde karşılaştığım baskıları anlatmamı istiyordu. Onlar için tam malzemeydim.
Kendi dillerini konuşan, modern, genç bir Müslüman kadın yazar. Tüm gözlerin çevrildiği, geleceğinden şüphe edilen Türkiye’den. İslam ülkesinde kadın yazar olmak başlığı için ideal. Yurtdışında parlamak için her türlü malzemem vardı var olmasına ama bir de etik anlayışım vardı. Yalan söyleyemeyecektim. Yeri geldiğince hükümet karşıtı söylemlere uygulanan baskılardan ve ülkede bir ifade özgürlüğü sorunu olduğundan, her zaman da olmuş olduğundan bahsettim fakat onların duymak istediği daha fazlasıydı.

Kariyer sahibi, etik yoksunu
Onların duymak istediği Somalili Ayaan Hirsi Ali’nin hikayesinin bir başka versiyonuydu. Hirsi Ali, Hollanda’dan Somali’deki savaştan kaçtığını, görücü usulü zorla evlendirileceğini söyleyerek sığınma hakkı ve sonrasında da vatandaşlık almıştı. Yıllar içerisinde kadın haklarının sembolü ve Hollanda parlamentosunun da bir üyesi oldu. İslam karşıtı söylemleri yüzünden tehditler aldı.
Ancak 2006 yılında Hirsi Ali’nin siyasal sığınma başvurusu sırasında yaşı, adı ve ayrıldığı ülke hakkında yanlış bilgi verdiği ortaya çıktı. Somali’deki savaştan kaçtım demişti, oysa son yaşadığı ülke Kenya’ydı. Üstelik 12 yıl kaldığı Kenya’daki koşullar da orta sınıf ve üstüydü. Hirsi Ali itiraf etti, zorla evlendirilme tehlikesinden kaçmak için böyle söylediğini anlattı. Ailesi onun bu iddiasını da yalanladı.

Ya hep ya hiç
Hollanda hükümeti uzunca bir süre bu sorunla uğraştı; Hirsi Ali’nin vatandaşlığı elinden alınmalı mı alınmamalı mı? İş arapsaçına döndü. Bu arada Amerika Hirsi Ali’ye kucak açtı. O da elbette gitti. Üyelerinin çoğu George W. Bush hükümetini kuranlardan oluşan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü ile çalışmaya başladı. Muhafazakarlıktan kaçtığını söylerken tam ortalarına düştü. Ama kitapları iyi sattı.
Batı’nın kafasında kendinden olmayana biçtiği bir imaj var ve o imaja bürünmek isteyen sanatçıyı bağrına basıyor. Hakikaten, bir davanın savunucusu olanlar da var muhakkak ama mağduru olduğu ülkenin ipliğini pazara çıkardıktan sonra kendi işine bakan sanatçının samimiyeti de sorgulanır haliyle.