Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bulut geçti gözyaşı kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim,
gezecek, bizim toprağın yeşilliğinde

Ömer Hayyam’a ait bu satırlar. İlk iki mısraını ve aynı rubaiden diğer bazılarını (Seher yeli eser, yırtar eteğini gülün/Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün/Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeğe) alarak Mehmet Güreli belki de Türk müziğinin en güzel şarkısını yaptı.
O kadar ki buna şarkı demek ayıp gibi gelir bana. Ama Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakıldığında şarkı kelimesinin tarifi de fena değil doğrusu. Şöyle diyor: Tonlama değişiklikleriyle çeşitli duygular uyandıran uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi.
Hemen, bu yazıyı okuduktan sonra, hatta okumayı bırakın, şimdi, durmayın dinleyin şarkıyı. Alınmam, gücenmem. Mehmet Güreli’den. Adı, Kimse Bilmez. Ağlamazsanız ben Aslı değilim.
Ağlamaya sebep çok
Neye mi ağlayacaksınız? Bir şeye. Neye olduğunun önemi var mı? “Keder mi hiçbir şey mi deseler, ben kederi tercih ederim” demiş William Faulkner.
Benim nereden aklıma geldi bu şarkı gene biliyor musunuz? Geçen gün gazetede “Kuşlar hangi üzümleri seviyor” diye bir yazı okudum, oradan. Çok severim ben kuşları. Başka hiçbir hayvanı sevmediğim kadar severim. Çok da korkarım, ama seyretmeye doyamam. Hele ki ufacık bir su birikintisi bulduklarında hemen yıkanmaya koyulduklarında. Ya da birbirilerini ite kaka su içtiklerinde.
Vahap Munyar yazısında üzüm bağlarına dadanan kuşların şarapçılar için ne gibi zorluklara sebebiyet verdiğini anlatıyordu. Bir ekonomi sayfası haberi. Ne bilsin benim gibi nöbetçi romantiğin alıp o yazıyı gözyaşına çevirebileceğini. Kuşlar pinot noir üzümünü seviyorlarmış. Sevsinler, ne güzel! Yazın gittiğimiz bahçe evinde de vişnelerimize dadanıyorlar. Dadansınlar, o da güzel! Ben hakkımı helal ediyorum kuşlara.
Zira bakıyorum bakıyorum doğaya, karşıdaki tepelere, zeytinliklere, doyamıyorum; içim kan ağlıyor. Çünkü biliyorum, bunlar da gidecek, hepsi teker teker elimizden kayıp gidecek. Doymak bilmiyoruz biz betona. Bir karış toprak koymamaya yeminli gibi bizim devletimiz. Bırakalım bari iki metrekare doğanın tadını kuşlar çıkarsın.
Şarap bana iyi gelmiyor
Bütün tıp dünyasının saygın doktorları günde bir kadeh şarap kalbe iyi gelir diyor. Yok, benimkine iyi gelmiyor. Benimki zaten kırık, daha da kırıyor.
Birkaç yıl önce Isparta’nın Senirkent ilçesine gitmiştim. Ne güzel yer. Renk renk güller, dimdik ayakta çam ağaçları, sırtını da vermiş dağa. Hemen karşısındaki kasabaya da gitmiştik kuzenlerimle. Uluğbey’e. Bir Alevi köyü. Hani şu kapılarına ölüm yazdıkları Aleviler var ya, muhakkak gördünüz haberleri, işte onlar. Tepede bahçe gibi bir yer vardı. Böyle yukarıdan olduğu gibi şarap bağlarını görüyordu. Kimsecikler yoktu.
Orada yaşayanlar kendi şaraplarını yapıyorlarmış. İçtik, batan güneşi seyrettik. Benim yüreğim gene böyle kabarmıştı güzellik karşısında. Demiştim ne güzel her bir yeri şu memleketin. Ama o da gider, o da biter.
Kimse bilmez
Isparta’da açık alanda alkol yasağı haberleri yapıldığında da yine bu şarkıyı dinlemiştim. Gül rengi şarap dediğinde gözyaşlarımı koyvermiştim. O tepede bir daha bir kadehçik daha içemeyeceğime üzülmüştüm.
Ve geçen gün işte o haberi okudum, İstanbul Maltepe’de Alevilerin kapılarına “ölüm” yazmışlar. Buyurun yine Mehmet Güreli çalmaya başladı zihnimde, yine hüzün.
Ya... Ne kadar çok kederlenecek şey varmış meğer, değil mi? Hem de hepsi aynı anda. Bir şarkı dinleyip de mi bu kadar hüzünlendim, yoksa çok hüzünlendim de mi bu şarkıyı dinledim? Kimse bilmez.