Haberleri ola

24 Ekim 2011

90 dakika boyunca futbolun varlığı adına adeta yaprak kıpırdamıyordu Saracoğlu’nda.
Samsunspor’un içine kapanık bir oyun formatına sığınıp, önce gol yememek anlayışı ile oynaması çok doğaldı. Ancak sarı-lacivertli kadronun al gülüm-ver gülüm paslaşmalarıyla zamanı öldürmesi Fenerbahçe’nin geçmiş haftalardaki hızlı oynama ustalık ve becerileriyle örtüşüyor muydu yani? Emre’nin orta alandaki suskun kalışı, Cristian’ın tribünlere tembellik gibi gelen etkisizliği ve de Alex’in bölge markajı içinde sıkıştırılmasına rağmen yaratıcı hareketler ve öne dönük kritik paslardaki fukaralığı tribünlerde 4 gözle gol bekleyen taraftarları hayli endişelendiriyordu doğrusu.
* * *
Umutlar ikinci yarıya kaydırılmıştı sarı-lacivertli kadroda... Gerçekten de maçın ikinci perdesine hızla giren Fenerbahçe, Samsunspor defansına yükleniyor ve mühim pozisyonları, Emre’nin dalışı ve şutu sayı getirmiyor, ancak Fenerbahçe’nin devre arası soyunma odasında tatlı-sert bir özeleştiri muhabbeti yaşandığını da işaretliyordu sanki bizlere.
Ancak yarışmada zaman 60. dakikayı da aşınca Aykut Kocaman’da da sabırlar tükeniyordu. Öyle ya, Stoch’u top oynadığı bölgede zirgi ilaçlamada kullanılan tek motorlu ve

Yazının Devamı

Ne gece ama!

18 Ekim 2011

Ağır saha koşulları yanında pozisyonları zengin ancak dramatik tarafları da olan bir futbol gecesi yaşanmaktaydı Mersin’de...
Mersin’in bizim gençlik yıllarımızı ve hafızamızı gıdıklayan diri, kabadayı futbol anlayışı 90 dakika boyunca heyecanla sarıp sarmalamaktaydı maçın gündemini...
Özer’in 4. dakikada adeta gökyüzünden inen golü Özer kardeşimizin kendine özgü bir aşırtma vuruşu muydu, yoksa yaklaşık 30 yıla yakın bir zaman dilimi sonraları yeniden Mersin’e uzanan Fenerbahçe gelişinin keyfini çıkaran “Tarsuslu Aziz Peder Paul ve diğer saygın ruhlar kalabalığının bir ikramımıydı” doğrusu merak
ederim...
* * *
Evet... Fizik gücü ve saha hakimiyeti ile sarı-lacivertli on birle göğüs göğüse savaşan Mersin İdman Yurdu’na karşın bulduğu golün kıymeti harbiyesine sarılan Fenerbahçe ise tek sayının kerametine sığınmadan garanti golü arıyordu ısrarlı ve seri ataklarla Mersin kalesinde...
Karşılıklı kaçan goller öykülerinin teknik tariflerine kalkışırsak eğer, şimdi bizim kritiği kaldırır en okunmaz sayfalara atar Cem Şengül Müdürümüz... Ama ilk yarıda Bekir’in elini kaldırışı, topun yön değişimdeki pozisyona Halis Özkahya penaltı ve kırmızı kart kararlarını peş peşe

Yazının Devamı

Heyecan fırtınası

17 Ekim 2011

İlk yarısı Galatasaray’ın hakimiyetinde geçen ancak ikinci 45’te Bursaspor’un sahaya daha hakim olduğu bir 90 dakika fırtınası yaşanmaktaydı Arena’da...
Oyunun ilk perdesinde Bursaspor, deplasmana kiminle oynamaya geldiğinin çok doğru planlarıyla yarışmaktaydı sanki... Ertuğrul Sağlam’ın defansa ağırlık verip, orta alanda hakimiyet aradığı bir Bursaspor plancılığı göze çarpmaktaydı. Ancak Fatih Terim’in çocukları da Bursaspor’un gizli emellerinin çok da farkındaydı sanki. Ayağa top, çabuk top prensiplerini çok çabuk ve kenardan uygulayan, Terim hocanın ikazlarıyla çok da hareketlenen sarı-kırmızılılar, kanatları Sabri ve Hakan’la mükemmel kullanıyor, orta alandaki paslaşma patronluğunu hiç de bırakmak niyetinde görünmüyordu, hızlı ve tempolu yarışmada.
Galatasaray, zor yakaladığı galibiyete rağmen çok da doğru adımlarla devam ediyor lig yolculuğunda. Cim-Bom’da koşmadan oynanmaz parolası sanki bütün yarışmacıların iliklerine işlemiş. Sabri ve Hakan Balta hem milli takımın hem de Galatasaray’ın klişe isimleri olma yolundalar. Hem rakibi karşılarken, hem de hücum çıkışlarında keyif alıcı ve göz doyurucu görüntüler dağıtmaktalar seyredenlerine...
Maçın ikinci 45’inde durum

Yazının Devamı

Danke schön Deutschland

12 Ekim 2011

Milli Takımın dün geceki finallere gidişi nedense buruk duygularla evimizi gönderiyordu bizi Arena tribünlerinden...
Burak’ın golüne kadar “başıbozuk mangası” tarifini hatıralara getiren bir futbol derbederliğine tahammül etmek ne kadar da zordu yarabbim... Mahalle takımı halindeki görüntüsüyle içimizi karartan Azerbaycan’a karşı bizim oynadığımız futbola tahammül etmek zor mu zordu hani dünkü sıkıntı veren gecede...
Sahada kirpi gibi büzülüp kendi ceza sahası içine kilitlenen, şuursuz bir defans kalabalığına karşı bizim de aynı dağınıklık içinde plansızca yığılmamızın anlamı ne idi Oğuz Çetin? Herkes bir çok anlamda Hiddink’e yüklenip duruyor, peki de milli kadroya yıllardır koçluk görevini yapan kardeşimiz Oğuz Çetin’in hiç mi günahı yok bu futbolsuzluk derbederliğinde?
Önce oyunu çok önlere heyecanla taşıyıp rakip bölgedeki pas alanlarını darattığımız için anlamsız bir çırpınmanın içinde boğuşup kalmaktaydık Arena’da... Azerilerin göbekteki oyuncu yığınaklarını dağıtmak adına hazırlık paslarımızı “sakin ve bilinçli olarak“ kendi oyun alanımızda başlatsak daha doğru ve gerçekçi olmaz mıydı yarışma? Solda Arda devamlı kanat ve bölge değiştirerek gol kanalları açmaya

Yazının Devamı

Ancak bu kadar

8 Ekim 2011

Fırtına hızında geçen bir 90 dakikada Milli Takım beklediği çok hayati puan ve puanlara ulaşamasa da kurgu ve direnç olarak dimdik ayakta kaldı doğrusu...
Makine intizamı içinde ve yüksek tempoda oynayan Panzerler’e karşı daha fazla ne yapabilirdi ki Türkiye? Adamlar topu ne denli çok koşturuyorlar gördünüz. Ayrıca topla birlikte oldukları anlarda da ne kadar çabuk ve maharetliler, onu da sanırız heyecanla izlediniz. Durum-vaziyet böyle olduktan sonra şimdi kalkıpta “laf olsun sayfa dolsun” kabilinden bizim çocukları hırpalayacak bir üslüp yaratmaya uğraşmak bir “milli ukalalık” olmaktan öteye gidemez bizce...
* * *
Adamlar 35. dakikada gelen Gomez’in golüne kadar bizim ekibi, yaptıkları hızlı paslar, pek çabuk kanat değiştiren düşünce ve uygulama zenginlikleriyle hamur gibi yoğurdular Arena çimeninde... Milli Takımın kendi oyun alanına “zorunlu olarak çekilip” yaratacağı kontrataklardan medet ummaktan başka ne çaresi olabilirdi ki?
Haaa... Gomez’in golünde Servet bir anlık gaflete düşüp kademe hatası yapmasa belki kazanmak için yanıp tutuştuğumuz puana kavuşabilirdik. Hatta Hamit’in oyunun başlarında yakaladığı mükemmel fırsattaki vuruşu ağlarla buluşabilseydi belki

Yazının Devamı

Üç puan şenliği

2 Ekim 2011

Fenerbahçe’nin seyircisi ile yürek yüreğe yaşadığı heyecan fırtınası halinde geçen bir 90 dakika görkemi izlenmekteydi Kadıköy’de...
Tribünlerdeki bu olağanüstü birlikteliğin yanında sahadaki futbol arızalarla dolu görüntüler halinde geçmekteydi ilk yarıda...
Sağ kanattaki futbol keşmekeşi gözlere batar şekilde yanlışlar taşıyordu ilk 45 dakikada... Orhan’ın “kontrol dışı atağa çıkma sevdaları“ kurt gibi oyunu koklayıp hatalı pozisyon bekleyen Belediye oyuncularının kontratak iştahlarını kabartıyor, Gökhan Gönül’ün maç eksikliğinden kaynaklanan etkisizliği ve de yukarıdaki karışıklıktan doğan “trafik keşmekeşi” ile oyun Belediyespor’un hakimiyetinde geçen bir hava yaratıyordu tabii...
Hele Alex ustanın etrafında nöbet bekleyen alan markajcıları Fenerbahçe orta sahasının çıkışlarını kolayca kontrol altına alıyor ve işler yolunda gitmiyordu sarı-lacivertli formada maçın ilk yarısı...
* * *
İkinci yarıyı adeta “haydi şimdi” parolasıyla ele alıyordu sarı-lacivertli kadro... İlk on birlerde oynamanın keyif ve önemini bu sezon henüz kavrayamamış görünen Semih’in yerine Bienvenu’yu oyuna koyan Aykut hoca bu değişikliği de dört dörtlük bir ateşleme yaratıyordu müsabakada...

Yazının Devamı

Çok yakışır

28 Eylül 2011

Trabzon, Inter’i İtalya’da devirince doğrusu hepimiz bordo-mavililerin kendi evinde oynayacağı Lille maçından pek ümitlenmiştik.
Hep birlikte seyrettik işte... Oyunun son 20 dakikasından öncesinde şöyle oluyor, böyle oluyor ancak bakıyorsunuz ki yarışmada sizin istediklerinizin doğrusunda gitmiyor sahadaki işler... Fizik güç de... Topu kullanma meziyetleri de komple bir takım olabilme ve son hareketlerdeki özellikleriyle de adamlar bizden önde oynuyorlardı doğrusu...
30. dakikada Cech’in Sow gibi golcü isime ceza sahası içinde yanlış ayakla uzanıp yaptığı hata öyle yenilir yutulur cinsten miydi Allah aşkına?
Evet, futbol hatalar oyunudur ve yanlışları herkes yapabilir. İyi de ligler bitip sıra Avrupa’da boy göstermeye gelince tüm zirve takımlarımız dahil tıpkısının-aynısı yol almaktalar senelerdir işte...
* * *
“Burak olsaydı böyle olmazdı” diye düşünenlerinizi hisseder gibiyim... Elbette bu kanaat “hadi canım sende” diye bir kenara atılamaz... Ama düşünün lütfen, yerlisi, yabancısıyla bir çok Trabzonlu isim Burak’ın oyun bölgesinde birkaç ver-kaç hareketi veya şöyle ani ve uzun toplarla zıpkın gibi birkaç atak veya kontratak yapamazlar mıydı kendi seyirci kalabalığı

Yazının Devamı

Terim yasaları

27 Eylül 2011

Galatasaray’ın Arena’da Eskişehir ile yaptığı üç puan mücadelesinde dikkatleri çeken bir hırs ve kazanma arzusu yaşanmaktaydı.
Geçmiş sezonlardaki teknik isimler ve yabancı olarak kalabalık bir “lüzumsuz adam” trafiğine forma uzatmış sarı-kırmızı renkler şimdilerde Fatih Terim farkını hissetmeye başlıyorsa, ekrandaki gözler ve tribünlerde Cim-Bom’da işler yoluna girecek hakikatı yeşermeye başlıyor demektir.
Bu sezon hem Terim’in hem de sarı-kırmızılı sevdalıların ısrarla arayacakları zirve mutluluğunun kolayca yakalanamayacağını tüm futbol dünyamız kabul etmelidir... Dün gece de gördüğümüz gibi kazanmalarına ve çok çalışmalarına rağmen Riera’lar Melo’lar, Elmander’ler, Selçuk’lar hatta kaptan Sabri bile birbirlerinin pozisyona koşarkenki, vücut dillerini, topla hareketlendikleri zamanki düşünsel üsluplarını hissedip çözme konusunda oldukça zorluklar içindeydiler. Daha 4. haftasında yeni yeni ısınmaya başlayan bir lig havasında bu gerçekler çok da normal değil mi?
Eskişehir’de aynı durumdaydı bizce... Yeni transferleriyle sahadaki futbol ilişkileri kopuk kopuk ve bütünlük görüntüsü vermekten çok uzaklardaydı.
İki takımda da zaman zaman görünen “gereksiz pas hataları” ve

Yazının Devamı