Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Rektör atamaları ile ilgili tartışmalar sürüyor. Ortaya çıkan manzaranın dikkat çeken birkaç yönü var.
       Birincisi, yeniden atanamayan rektör eşlerinin durumu...
       Profesörlük unvanı taşıyan ve üniversiteye rektörlük yapan bir bilim adamı haklarını savunabilecek ve derdini ifade edebilecek yeterliliğe herhalde sahiptir. Buna karşın, atanamayan rektörler yerine eşlerinin ortaya dökülüp, "Onurumuz kırıldı. Kocamı atamazsanız kendimi orta yerde yakarım. Rektörlük bizim hakkımız. Kocam rektör olmazsa üniversite, demokrasi ve ülke kaybeder. Benimkinin suçu neymiş öğrenmek istiyorum" gibi ifadelerle sokağa dökülmeleri hem gözü, hem de kulağı tırmalayan bir görüntü yaratıyor. Eş durumundan bilim adamlığı olmayacağı gibi, eş durumundan rektör de olmaz. Rektör eşlerinin feveranı rektörlük seçimi ve atamalarını köy kahvesinde muhtar seçimi ve bu nedenle çıkan aile ve aşiret kavgalarına dönüştürmüş görünüyor. Rektörlük seçim ve atamalarında bir haksızlık, hukuksuzluk varsa, bunu rektör adaylarının takip etmesi, eşlerinin, "eş durumu"ndan bilimsellik ve hukuksallık arayışlarına son vermeleri bilim adamlığı ağırlığı ve ağırbaşlılığının gereğidir.
       * * *
       YENİDEN rektörlük görevine atanamayan bilim adamlarının durumuna gelince...
       Rektörlük idari bir görevdir. Profesörlük ise bilim adamlığının ulaşacağı en yüksek akademik kariyer. Kendini bilime adamış kişiler için rektörlük üzerine atlanılacak ve yakalandığında bir daha bırakılmayacak, bir "makam" değil, bilim adamının zamanından ve çalışmalarından özveride bulunarak yürüteceği bir koordinasyon görevidir. Bu görevi, 4 yıl yapan bir bilim adamı, aynı özveriyi bir başka meslektaşından bekleyerek bilimsel çalışmalarına dönmeyi yeğlemelidir.
       Oysa, Türkiye'deki durum tam tersini gösteriyor. Hepsi olmasa bile, bazı rektörlerimizin, idari görevi, bilim adamlığının çok daha üzerinde gördükleri ve olaya, "ya rektör olurum, ya ölürüm" yaklaşımıyla baktıkları anlaşılmaktadır. Bu da "üniversite" kavramıyla bağdaşan bir durum değildir. Üniversitenin amacı ve işlevi, bilim ve bilgi üretmek ve bunu topluma yaymak, bilim adamının görevi de bu üretime katkıda bulunmaktır. Bu nedenle rektörlük ve benzeri idari görevler, bilim adamları için vazgeçilmeyecek makamlar olmamalıdır.
       Üniversitelerde tartışılması gereken, rektörlük makamı kimin olacak sorusu değil, bilimsel çalışmaların, bunun için gerekli olan altyapının daha fazla nasıl geliştirileceği, hangi alanda, hangi yeni kitabın yazılması gerektiği, ilgi alanlarında dünyadaki gelişmelerin neler olduğu, hangi bilimsel buluşların yapıldığı gibi konular olmalıdır. Öğrencilere, daha iyi bir öğrenimin nasıl verilebileceği tartışılmalıdır.
       Oysa, Türkiye günlerdir kimin ve kimin eşinin rektör olacağını tartışıyor.
       * * *
       REKTÖR seçim ve atamalarındaki tartışmaların kaynağını ise sistemin oluşturduğu açık. Ne tek başına seçim, ne de tek başına Cumhurbaşkanı'nın ataması ideal bir yöntem olarak gözükmüyor. Bilimsellik ve bilimselliğin geliştirilmesine en fazla katkıda bulunacak koordinatör bir bilim adamının saptanması, siyasi yönü ağırlıklı bir seçimle de mümkün olmuyor, birtakım raporlara dayanarak tek başına Cumhurbaşkanı'nın atamasıyla da. Belki en iyi çözüm, eskiden olduğu gibi ağırlıklı bilim adamlarının oluşturduğu mütevelli heyetleri ve üniversite senatolarının rektörü belirlemeleri.
       Yoksa iş saç saça baş başa, mahalle kavgasına doğru gidiyor...


Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr