Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir zamanlar “yoksulun aşı” olan fasulye ile ilgili bazı türküler bulunuyor. Örneğin, “Bu fasulye 7,5 lira” türküsü, geçmişte yapılan bazı seçimlerde iktidarların aleyhine bile kullanılmıştı.

Günümüzde de fasulyenin fiyatı oldukça arttı ve 15 liralara dayandı. Ancak bakıldığında, sadece fasulyenin değil, hemen hemen bütün tarım ürünlerinin de fiyatı artmış bulunuyor. Yüzde 11,3 yıllık enflasyonun olduğu 2016-2017 Mart döneminde, birçok tarım ürünündeki tüketici fiyat artışları yüzde 30’a yaklaştı. Dolar ve euro’nun lira karşısında değer kazanmasıyla birlikte, tohum, gübre ve yem gibi girdilerin fiyatları da arttı. Bunun sonucunda bazı çiftçiler tarlalarını ekemedi. Tarımsal üretimin azalmasıyla birlikte, tüketici fiyatları yükseldi. Yüksek gıda fiyatları, hane halkı ekonomisini olumsuz şekilde etkiledi ve ailelerin gıda harcamaları arttı.

Haberin Devamı

Çok ürün alıyoruz

Gıda maddelerinin fiyatının artmasıyla birlikte, uzun bir süreden sonra, enflasyon çift haneyi gördü. Enflasyonu düşürmek için art arda ithalat önlemleri devreye sokulurken, ilginçtir ki, ithalat kararı alınan ürünlerin fiyatları da arttı.

Örneğin fasulye üzerinden gidersek, Kırgızistan’dan ithalat yapılması beklenen kuru fasulyenin kilosu 10 liranın üzerine çıktı. Böylelikle kuru fasulyenin üretici ve market fiyatı arasındaki fark yüzde 100’e ulaştı. Bir zamanlar kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olarak övünen Türkiye, bugün hemen hemen her ülkeden tarım ürünü alıyor. Örneğin, nohudu Meksika ve Hindistan’dan, kırmızı biberi KKTC’den, kuru fasulyeyi Arjantin ve Kırgızistan’dan, kavunu Kosta Rika’dan, karpuzu İran’dan, elmayı Şili’den, havucu da Avustralya’dan satın alıyor. Bu konudaki örnekleri artırabiliriz ancak sütun yetmez. Türkiye, 2014-2016 yıllarında 17,1 milyar dolarlık tarım ve hayvancılık ihracatı yaparken, 22,4 milyar dolarlık da ithalat gerçekleştirdi. Arada 5,3 milyar dolarlık dış ticaret açığı bulunuyor.

Köylü kaygılı

İthalat kelimesinin kendisi bile köylüleri baskı altına alıyor. Bugün ürünü para eden köylü, ithalat yapılıp ürününün fiyatının düşürüleceği kaygısı taşıyor. Geçenlerde konuştuğum bazı zeytinyağı üreticileri, zeytinyağının fiyatının iki ay önceye göre düştüğünü, buna rağmen kimsenin arayıp sormadığını söylerken “Acaba ithalat mı yapıldı? diye de ekliyor. Halbuki Türkiye’nin, 7 coğrafi bölgesi, farklı iklimleri, çalışkan ve genç nüfusuyla bırakın ithalatı, önemli bir tarım ürünleri ihracatçısı ülke olması gerekiyor. Bunun için öncelikle, köylülerin para kazanması gerekiyor. Çünkü, para kazanamayan köylü, ekim yapmaya çekiniyor. Üretimden uzaklaşıp şehirlerin çeperlerine tutunmaya çalışıyor. Köylülerin para kazanması, mazot, gübre, ilaç ve tohum gibi girdilerin fiyatlarının kontrol altında tutulmasına, hastalık ve zararlılara dayanıklı, makineli hasada uygun, kaliteli, yüksek verimli, yerli tüketicilerin ve dış pazarın isteğine uygun yeni çeşitlerin geliştirilmesine, kooperatif ve birlikler şeklinde örgütlenmelerine bağlı. Bizden söylemesi...