Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 16 Ekim’i Dünya Gıda Günü olarak kabul ediyor. O gün gazete ve dergilerde konuya ilişkin yazılar yayınlanıyor, radyo ve televizyonda konuşmalar yapılıyor, paneller düzenleniyor.
Düzenlenmesine düzenleniyorda, dünyada yaşayan her bir bireyin gıdaya ulaşma hakkı var iken ve bunu sağlamak ülkelerin temel görevi iken...
Nüfusun yüzde 15’i yani yaklaşık 1 milyar kişi yataklarına aç olarak giriyor, her 5 kişiden biri de günde 1.25 doların altında bir gelirle yetinmek zorunda kalıyor. Kısaca 2.5 milyar insan gereksinimi olan gıdaya ulaşamıyor.
Açlık sorunu, öyle kamuoyuna pompalandığı gibi gıda üretiminin azlığından değil, aslında dağılımın adil olmamasından kaynaklanıyor. Madem dünyada üretilen gıda yetersiz, o halde neden bir yanda Afrika’da açlar var iken, diğer yanda Amerika’da, Avrupa’da obezler bulunuyor?
Açlığın önlenmesi için atılacak en önemli adım israfın bertaraf edilmesi. İsraf, gelişmiş ülkelerde aşırı tüketim hırsı nedeniyle oluşuyor. Diğer ülkelerde ise olumsuz nakliye koşulları ile yetersiz alt yapı nedeniyle gıda ürünleri piyasaya varmadan bozuluyor.
İster gelişmiş, ister gelişmemiş olsun bilgilendirme kampanyaları ile gıda ürünlerinin dağıtımında daha iyi sistemler kurmak için ülkelerin daha çok bütçe ayırmaları gerekiyor.
Bu da, her yıl yenmeden çöpe atılan 1.1 milyar dolar değerindeki meyve ve sebze ile 900 milyon dolar değerindeki et ve balığın değerlendirilmesi anlamına geliyor.
Kısaca daha az israf daha az atık, daha az çöp alanı, daha az toprağın işlenmesi, daha az gübre- tarım ilacı kullanımı, daha az sera gazı üretimi, daha az enerji kullanımı ve daha az ambalaj materyali demek.
Türkiye’ye gelince...
Gıda üretiminin, artan nüfusun gereksinmesini artık karşılayamadığını görüyoruz. Yıllardır besin tüketimimiz ile üretimimiz arasında var olan denge gittikçe tüketim lehine değişiyor. Yaklaşık 35 milyon hektar ekilebilir alanımız varken, tarım ürünleri ithal etmemiz doğrusu hiç de iyi bir şey değil.
Tarım kesimimiz 80’li yıllardan sonra tarımı terk edip şehirlere gelsinler diye özellikle ihmal edildi. Ve Türkiye mısır, buğday, pamuk, soya gibi tarım ürünleri ile kurbanlık hayvan bile ithal eder duruma düştü.
Bir yandan bu politikaları bize dayatan AB, diğer yandan bütçesinin yüzde 40’ını desteklemelere ayırıyor. Biz ise yüzde 1’ini bile ayıramıyoruz.
2050 yılında dünya nüfusu 9,5 milyara çıkacak. Üretim önemli ölçüde artmazsa, ciddi bir gıda sıkıntısı olacak Bu nedenle gelecekte gıda, önemli bir silah olarak kullanılacak. Bu silahın bize karşı kullanılmaması ve üreten ülkelerin gelecekte dünyanın efendisi olacağı göz önüne alınarak ülkemizde tarımsal üretim mutlaka desteklenmeli.
Bu satırları yazarken geçen yılki Somali dramı aklıma geldi. Biliyorsunuz geçen yıl Somali’deki açlık dramının ülkemiz tarafından dünya kamuoyuna gündeme getirilmesi son derece olumluydu. Hatırlarsanız farklı kesimlerden birçok kimse Somali’ye gitmişti.
Bu sene ise; Türkiye kamuoyu hiç Somali’den, Somali’deki açlık dramından bahsetmez oldu. Sahi Somali’deki insanların artık karınları doyuyor mu? Oradaki bebekler artık açlıktan ölmüyorlar mı?
Eğer böyleyse bu durum en çok beni mutlu eder. Oysa biliniyor ki, onlar bu yılki gıda gününde de yataklarına aç girdiler.