Fenerbahçe çok rahat

13 Şubat 2016

- Fenerbahçe, Antalya tatilinin ardından ligin en sıkı savunmasının karşısına çıktı. Devre bittiğinde tabelada 2-0’ı gördük. Sahada neler vardı?

Son derece istekli, hırslı ve tempolu bir Fenerbahçe vardı. İlk dakikadan devre sonuna kadar bir saniye bile oyun üstünlüğünü bırakmadan oynadı ev sahibi takım. Topu, sahayı ve oyunu kontrol eden, rakibine nefes aldırmayan bir ekip izledik. Sarı-lacivertliler santrayla beraber rakip alana yerleşti ve orayı hiç boşaltmadı. 8-9 atak tamamladı, 5 gol fırsatı üretti ve biri penaltıdan 2 gol attı. Daha ne olsun!

- Bu devre dikkat çeken başka bir şey var mıydı?

Benim dikkatimi çeken Volkan Demirel ve Kadlec’in aksesuarları oldu. Ne Volkan’ın kaleci eldivenine ihtiyacı oldu bu devrede ne de Kadlec’in krampona. Bunun dışında Diego, Nani, Hasan Ali ve Alves’in etkili oyunları vardı. Fenerbahçe’nin ilk golünde Van Persie ve Ozan’ın katkısı en az Diego’nun gol vuruşu kadar değerliydi. İkinci golde penaltı ve Titi’nin ikinci sarıdan atılması doğru kararlardı. Konuk takım ise kendi sahasından çıkamadan oynadı. Yarı alanında savunma yapmasına karşın gollere engel olamadı.

- İkinci yarıda ne gördük?

Konuk takım bu yarıya 10 kişi olmasına karşın daha derli

Yazının Devamı

Savunma mı, hücum mu?

11 Şubat 2016

Teorik açılımlara muhtaç bir ligimiz var. Maç sonu genellikle hakem performansı ve skor üzerinden değerlendirmeler yaparız. “Kim daha istekliydi, kim baskı altındaydı” diye ruh durumları hakkında konuşuruz. Koşu mesafelerine bakmayı da ihmal etmeyiz. Oyun hep gölgede kalır.
Fatih Terim ve Ersun Yanal gibi oyunu strateji ve taktik üzerinden açıklayan iki deneyimli teknik adam bu sezon ligde yoklar. Epey hissediliyor yoklukları... Neyse ki Aykut Kocaman ve Vitor Pereria oyun üzerine yorum yapıyorlar arada bir... Her iki teknik adam da skorun değil oyunun galibi üzerinden çıkarım yaptılar. Ana fikir aynıydı; sahanın ve topun denetimi, kuvvetli bir takım savunması ve güvenli bir oyun...
Katılan da olur katılmayan da... Ama bu dokundurmalar iyidir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, futbol tek bir doğruya müsaade etmeyen bir oyun... Sahada kusursuz bir işbirliğiyle uygulanan takım savunması maç ve kupa kazandırabildiği gibi riskler alarak saldırgan bir oyun kurgulayan bir ekip de maç ve kupa kazanabilir. Savunma-hücum dengesini kurabilmiş ekipler de var şampiyonlar arasında...
Şenol hoca henüz teorik bir açılım yapmadı ancak takımı sahada kaliteli uygulamalar gösteriyor. Sonuçta

Yazının Devamı

Galatasaray buraya kadar!

7 Şubat 2016

Galatasaray evinde Konyaspor’u ağırladı. Tuhaf bir ilk yarı izledik. Galatasaray kaleye gitmeden devre bitti. Neydi bunun sebebi?

Birkaç sebebi olabilir. Kaleye gitmek için kullanabileceği ofansif bekleri vardı ev sahibinin. Linnes ve Olcan çabuk, hareketli ve hücumu seven oyuncular. Ama bu oyuncuların bindirmelerine topla dönmek gerekir. Böyle bir düşünce varsa plan da olmalı. Linnes ve Olcan nerede topla buluşacak? Saha boşaltırken mi, yani oyun kurulumunda mı, yoksa rakip alana yerleşirken mi? Ben bu anlamda Galatasaray’ın bir planı olduğunu sanmıyorum. Donk gibi saha boşaltırken geriden, Selçuk gibi rakip sahaya yerleşirken ortadan ve Sneijder gibi atağın finalini yaparken oyun kurabilecek 3 oyuncusu vardı ev sahibinin. Ama bir planı var mıydı diye sorulabilir. Kanatlarda da bire bir oynamayı seven iki oyuncu vardı. Ceza sahası çevresinde topla buluştuklarında tehdit haline gelen bu iki oyuncuyu etkili oldukları yerde topla buluşturmaya yönelik bir plan görmedik. İlk yarı boyunca Galatasaray’ın kaleye gidememesinin kendisiyle ilgili, sebepleri bunlardı bence.

İkinci yarının ortasından itibaren Galatasaray çok daha etkiliydi. Bunun bir sebebi var mı?

İlk bir saatte

Yazının Devamı

Ekonomik obezite ve dış hatlar terminali

5 Şubat 2016

Geçtiğimiz hafta köklü İngiliz kulüplerini alt liglere postalayan hastalığa dikkat çekmiştik. Aniden artan yayın gelirlerinin ve daha fazla artan gider kalemlerinin Leeds United’ın esas sahneden düşürüşüne göz atmıştık. Tam da o gün Göksel Gümüşdağ yeni yayın ihalesinden beklentilerini anlatmıştı. Yayın gelirleri büyük olasılıkla çok daha fazla artacak.

İyi midir?

Hem evet, hem hayır.

1- Evet iyidir çünkü kulüplerin kasasına daha fazla nakit girişi olacak. Daha fazla nakit daha fazla yatırım şansı verir. Misal ‘kilim sahada’ antrenman yapmak zorunda kalan altyapı takımı sentetik ya da doğal çim sahaya terfi edebilir. Konteynırda soyunan altyapı antrenörü soyunma odasına kavuşabilir. Ya da altyapı antrenörünün eğitimini yeterli bulmayan kulüpler eğitimli ama daha pahalı antrenör istihdam edebilir.

Gelirlerin artması kulüpleri ‘performans takibi ve artımı’ sağlayan yatırımlara yöneltebilir. Misal, Leverkusen’in yaptığı gibi bir performans laboratuvarı kurabilir. Ya da tıpkı Leicester City gibi değerini bulmamış oyuncuları tespit edebilen ‘scouting ekibine’ yatırım yapabilir.

Gelirlerin artması iyidir. Zira artan gelirler kışa doğru yeşilden bozkır rengine dönen stat çimlerine ilaç

Yazının Devamı

Ekonomik obezite

28 Ocak 2016

İngiltere’de kulüp futbolu 92-93 sezonundan itibaren kabuk değiştirdi. Premier Lig adı altında dünyanın en gösterişli ligine sahip oldular.
Özellikle ikinci yayın ihalesini takiben de olağanüstü gelir elde etmeye başladı kulüpler... Çoğu şirketleşti ya da sahiplenildi. Ancak ilk yılları epey fire vererek geçti. Yayın gelirinin büyüsüne kapılıp hovardalık edenler birer birer uzaklaştı sahneden. En çarpıcı örnek de Leeds United’ın çöküşü oldu. Bu çöküş üzerine çok konuşuldu İngiltere’de... Sonunda adı kondu; “Ekonomik obezite”.
Bazı kulüpler, artan yayın geliriyle bir anda transfer çılgınlığına kapıldı. Gelir gider dengesi ‘giderler’ lehine bozulunca da dibe vurdular. Bazıları 4. lige kadar düştü.
Benzer durumlar Türkiye’de de yaşandı. Yayın gelirleri yükseldikçe kulüplerin borçları da yükseldi. Yükselen borçlar iki durumu işaret eder. Ya büyümeyi, ya da çöküşü... Borçlanarak büyümek de mümkün, iflas etmek de...
Beraber düşünelim. Borçla büyümek ne demektir?
1. Yerel rekabette öne geçmek.
2. Uluslararası değeri artırmak.

Yazının Devamı

Sorunlar devam ediyor

24 Ocak 2016

Galatasaray buz gibi bir deplasmandaydı. Özellikle ilk yarı epey tuhaf ve gollü geçti. Neydi yüksek skorun sebebi?
- Tuhaf bir ilk yarı olduğu doğru. İki takım da çok pozisyona girdi ve rakibine de çok pozisyon verdi. Ancak tuhaflığın asıl sebebi iki takımın da rakibini sanki ilk defa görüyormuş gibi oynamasıydı. Osmanlıspor’un direkt oyunu benimsediğini bilmeyen yok. Galatasaray bilmiyor gibiydi. Galatasaray’ın oyunu değiştirebilen yıldızlarını bilmeyen yok ama Osmanlıspor da bunlardan habersiz gibiydi.

Hepsi bu mu? Yüksek skorun ortaya çıkmasının başka nedeni yok muydu?
- Elbette vardı. İki takımın da oyun anlayışları buna etken oldu diyebiliriz. Konuk takım maçın başından itibaren oyun üstünlüğünü almış gibiydi. Bu epey kandırıcı oldu. Zira Osmanlı takımı pastı, oyun üstünlüğüydü, vesaireydi polemiğe girmeden direkt kaleye gitmeyi düşünüyor. Tek amaçları, üzerine gelen rakibinin, arkasında bırakacağı geniş alanı kullanabilmek. Bu yüzden Galatasaray son dönemde alışık olduğundan fazla oynadı topla. Bu bir taraftan iyi. Ama diğer taraftan konuk takım 2 aydır çözmesi gereken asıl sorundan uzaklaşmış oldu. Rakibe yine uzak oynadı, yine hızlı atak şansı verdi, yine çok

Yazının Devamı

Babanın sözünü dinle Arda!

21 Ocak 2016

Arda Turan’ın babasının sesinden bir reklam filmi dönüyor ekranlarda. O kısacık filmin başarısını bir kenara bırakıp, Arda’nın başarısına etki eden önemli bir faktöre ‘zum’ yapalım. Arda’nın babası ‘babacan’ bir tonlamayla ‘evinin önündeki daracık sokağı, orta-kafa-golü’ hatırla diyor. Filmin senaryosunu yazanlar bilerek ya da bilmeyerek Arda’yı bulunduğu yere getiren çok önemli bir faktörün altını çiziyor aslında.

Anlıyoruz ki Arda, Bayrampaşa’da daracık bir sokakta kurallarını arkadaşlarıyla birlikte koyduğu oyunlar oynamış. O daracık sokakta top hakimiyeti için ekstra çaba gerekiyor. Top en çok betonda seker zira.

Çalım şart. Bir kerede kaç kişiyi çalımlayabiliyorsan o kadar saygı görürsün zira.

Çevre kontrolü ve dikkat şart. Bütün sokağı görebilmelisin. Karşına ansızın bir araba ya da bisikletli biri çıkabilir zira.

Kendisiyle yarışı bitti

Kusursuz top duygusu, dar alanda oynama becerisi, çalım yeteneği, sahanın bütününü görebiliyor olması ve genetik özellikleri Arda’yı Camp Nou’ya kadar götürdü. Artık Arda’nın kendiyle yarışı bitti. Süper starlarla yarışı başladı. Bu yarışta en büyük avantajı o daracık sokakta geliştirdiği top hissi.

Messi çok erken gitti Barcelona akademisine.

Yazının Devamı

Fenerbahçe çok rahat

19 Ocak 2016

Fenerbahçe lig sonuncusu Eskişehirspor’a konuk oldu. Oldukça soğuk bir hava ve alttan ısıtması olmayan bir zemin vardı. Ne gördük ilk yarıda?

Alttan ısıtma yoktu ama sahanın bazı bölümlerinde üstten ısıtma vardı aslında. Konuk takımdan Gökhan ve Markovic, ev sahibinden de Engin Bekdemir ilk yarı boyunca kapalı tribünün önünü epey ısıttılar. Fenerbahçe sağ kanadını daha çok kullandı. Eskişehirspor ise devre boyunca sadece iki kez Engin’in çalımlarıyla kaleye gitti. Bunun dışında ev sahibi takımın kendi alanına yerleşerek kalabalık savunma yaptığını, konuk takımın da rakip yarı alanda oynamasına karşın kaleye gitmekte zorlandığını gördük. Bu yarıdan akılda kalanlar; Markovic ve Engin’in çalımları dışında hakemin çaldığı ve çalmadığı penaltı düdükleri oldu. Fernandao’nun şutunda Sezgin’in koluna giden top daha net bir penaltıydı bence. Hakem bunu çalmadı. Devre sonundaki Nani-Emre mücadelesine çalınan penaltıyı Fernandao gole çevirince devre 1-0 bitti.

- Gol neyi değiştirdi?

Skor dışında hiçbir şeyi belirgin biçimde değiştirdiğini söyleyemeyiz. İlk yarıdaki tempo aynen devam etti. Fenerbahçe pas yaptı. Eskişehirspor kaleye gidemedi vesaire vesaire. Oyun ve tempo değişmese de

Yazının Devamı