Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk olduğu halde iş hayatını Türkiye dışında sürdüren ve epeydir Türkiye'ye gelmemiş olan bir işadamına Türkiye'deki bir dostu çağrıda bulunmuş, "Gel bak, Türkiye'de de iyi yatırım olanakları var, üstelik okkalı bir devalüasyon şoku daha yedik, her şey ucuzladı, ucuza tesis sahibi de olabilirsin", diyerek adamın aklını çelmiş. Adamcağız da kalkıp Türkiye'ye gelmiş, tam da şu karın yağdığı günlerde İstanbul'daki manzaralı bir otele yerleşmiş. Niyeti Türkiye'deki havayı koklamak, güvendiği kişilere danışarak burada yatırım yapmanın akıl kârı olup olmadığını saptamak.
Geldiği akşam kaldığı otelde televizyon kanallarını karıştırırken Türkiye'nin güncel sorunlarının tartışıldığı bir programa rastlamış. Hemen dikkatini çeken şey, tartışmaya katılan üç tanınmış gazetecinin sürekli olarak "vurgun, soygun, hortumlama" gibi sözcükleri kullanmaları olmuş. "Lafı adeta birbirinin ağzından kaparak, büyük bir heyecanla Türkiye'de yapılan yolsuzlukları, vurgunları, soygunları anlatıyorlardı. Hükümetten ve Meclis'ten başladılar, düzenbaz müteahhitlerden geçerek belediyelere geldiler, kimi örneklerde ucu yüksek yargı organlarına kadar uzanan al gülüm - ver gülüm ilişkilerinden söz ettiler. Bu memlekette dürüst çalışan, yolsuzluğa bulaşmamış hiç kimse kalmamış herhalde diye düşünmeye başladım", diyor havayı koklamaya gelen işadamı. Morali bozulmuş, uyku tutturamayınca televizyon izlemeye devam etmiş, İstanbul'da ve diğer bazı kentlerde kar nedeniyle yaşanan paniğin ve başıbozukluğun görüntüleri moralini biraz daha bozmuş.

Sabahı zor etmiş ve ilk iş olarak geceden ısmarladığı gazetelere sarılmış. Kendisine "manşetlere fazla takılma, köşe yazarlarına bak" diyen arkadaşlarının tavsiyesine uyarak köşe yazarlarını okumaya başlamış. "Bu sayede de Türkiye'deki banka sisteminde yapılan yolsuzluk ve soygunlar hakkında fikir sahibi olmaya başladım", diyor söz konusu işadamı, "Okudukça içim kapandı, meğer herkes bulaşmış bu işlere, bankalar soyup soğana çevrilmiş çoğu sermayeyi kediye yüklemiş, şimdi devlet yardımıyla sistem ayakta tutulacakmış."
En fazla dikkatini çeken şeylerden biri de Kemal Derviş'e yönelik eleştirilerin çokluğu ve içeriği olmuş. "Ben çok kritik bir noktada Türkiye'ye çağrılan Kemal Derviş'in faydalı işler yaptığını, IMF ile, ABD yönetimiyle iyi ilişkiler kurarak Türkiye'nin ikinci bir Arjantin olmasını önlediğini düşünüyordum Türkiye'ye gelene kadar. Hatta biraz da onun gibi birisi var ekonominin başında diye Türkiye ile ilgilenmeyi düşünmüştüm ama Türkiye'ye gelip Derviş'e yönelik eleştirileri okuyunca, bazı siyasilerin Derviş'e yaklaşımını görünce 'bu adam daha ne kadar dayanır buna' diye sormaya başladım kendime" diyor.
Öğlene doğru, kendisini Türkiye'ye gelmeye ikna eden işadamı aramış, kar nedeniyle ona ulaşamadığını ama akşama kadar mutlaka geleceğini ve sonraki günlerde kimlerle görüşmesi gerektiği konusunda bilgi vereceğini söylemiş. "Valla gel, otelin manzarası şahane, karlar altındaki İstanbul'u birlikte seyredip bir - iki kadeh bir şeyler içeriz ama" demiş Türkiye'deki havayı koklamaya gelen işadamı, "Ben buraya zamansız geldiğimi 24 saatte anladım, sizin daha yapacak çok işiniz, temizleyeceğiniz çok pislik var, iş temaslarını falan başka zaman konuşuruz."