Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Siz ABD’nin 1 milyar dolarlık hibe havucuyla cesaretlenip biraz toparlanan borsa ve faiz piyasalarına bakmayın, şu son bir haftada Türkiye olası bir yeni krize daha da yaklaştı. Bunun nedeni de Türkiye’yi beş ay içinde yeniden "krize girmesi olası" ülke konumuna getirmeyi başaran AKP yönetiminin, şimdi de kamu bankalarına yaptığı atamalarla, kendi yaratmış olduğu güven krizini daha da derinleştirecek bir yola girmiş olması. Dünkü Vatan gazetesinde yer alan haberde, kamu bankalarına yapılan atamaların uluslararası piyasalarda yakından takip edildiği ve bu atamaların Türkiye eurotahvillerinin değer kaybetmesine yol açtığı belirtiliyor. Aynı habere göre, söz konusu atamalarda siyasi görüşlerin belirleyici olduğu izleniminin doğması Washington’da da tedirginlik yaratmış ve IMF Hükümet’ten bilgi istemiş.
     Yazılarımı sürekli okuyanlar, benim AKP iktidarına karşı önyargılı bir yaklaşım içinde olmadığımı kolaylıkla hatırlayacaktır. Hatta kimi okurlardan gelen mesajlarda "AKP’nin yalakalığını yapmakla" suçlandığım bile oldu. AKP’nin kamu bankalarına yaptığı atamalara da önyargılı yaklaşmak istemiyorum ama mali piyasaların bu kadar kırılgan hale geldiği bir ortamda bu atamaların dış piyasalarda olumsuz algılanması, hatalı bir uygulamanın göstergesi.
     
     Sıra kimde?
     Benim korkum, AKP’nin şimdi de Hazine ve Merkez Bankası’nın yönetimini değiştirmek için zorlamalara başvurması. Türkiye’nin iç ve özellikle dış piyasalarda yaratmış olduğu olumsuz izlenimi gidermek için her adımına dikkat etmesi gerekirken bu tedirginliği artıracak adımlar atması bizi sanılandan da çabuk yeni bir krizin içine sürükleyebilir.
     Kimilerince putlaştırıldığı için put kırıcıların oklarına hedef olmaya başlayan "piyasalar" kavramını bu yazıda tartışmaya niyetim yok. Yalnızca ekonomimizin güncel durumunu değerlendirmek için birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum.
•  Borsadaki, döviz ve faiz piyasalarındaki günlük iniş çıkışların, birilerine para kazandırmak ve birilerine de kaybettirmek dışında, fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Bu nedenle günlük iniş çıkışlara bakıp ekonominin bütünü için "battı" ya da "çıktı" demek anlamsız.
•  Günümüzde birbirine eklemlenmiş olan iç ve dış mali piyasalarda güveni sağlamak ve korumak ise fevkalade önemli. Bu güveni sağlamanın kriterleri de tartışılabilir ama halen geçerli olan uluslararası düzende, Türkiye gibi ekonomisini dış kaynakla finanse eden bir ülkenin bu güveni korumadan ayakta durması olanaksız.
•  AKP ekonominin yönetimini, piyasalarda güvenin oluştuğu bir ortamda devraldı ve piyasalarca olumlu karşılandı ama AKP yönetimi gerek IMF ile gerekse ABD ile ilişkilerde zikzaklar çizerek ve gerçekleşmeyen beklentiler yaratarak piyasaların güvenini yitirmeyi başardı.
•  Bu durumda Kemal Derviş’in bakanlığı sırasında sağlanan güveni temsil eden unsurlar olarak Hazine ve Merkez Bankası ile kamu bankalarının yönetimi kaldı. Şimdi piyasaların gözünde güveni ayakta tutan bu noktalarda kadro değişikliğine gidilmesi güven krizi olasılığını daha da artırabilir.
     
     Sonun başlangıcı mı?
     Mali piyasaların güvenini kazanmak hayli zor, bu güveni kaybetmek ise çok kolay. AKP yönetimi, ABD ile pazarlık ederken Türkiye’nin Irak savaşı nedeniyle uğrayacağı zararları abartarak ve ABD’den önemli bir mali destek alınacağı beklentisini yaratarak, Türkiye’yi "savaş riski ABD tarafından karşılanacak ülke" durumuna soktu. Sonra ne oldu? Türkiye yüksek riskli ve üstelik bu riski ABD tarafından karşılanmayacak ülke durumuna düşürüldü ve bir kez daha krizin eşiğine gelindi.
     Başkan Bush’un Kongre’ye önerdiği pakette Türkiye için 1 milyar dolarlık bir hibeye yer vermesi, Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan çıkarmak için atılmış bir adım. Ancak AKP’nin bundan sonra atacağı yanlış adımlar ve yapacağı atamalarla güven krizini daha da ağırlaştırması söz konusu olabilir.