Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Filmin birkaç karesine bakarak "ekonomi tıkırında" diyenlere filmin bütününü görmeden hüküm vermenin doğru olmadığını söyleyebiliriz

       En kasvetli filmde dahi umutları yeşerten kareler bulunur. Bu nedenle filmi bir noktada durdurup birkaç karenin fotoğrafını çektiğimizde o filmin bütünü hakkında sağlıklı bir fikir edinemeyiz.
       Son haftalarda Türkiye ekonomisinde estirilen iyimserlik havasını yorumlamaya çalışırken bu benzetme geldi aklıma. Ekonominin gidişatını uzun metrajlı bir filme benzetirsek sanki bir noktada film durdurulup bazı karelerin fotoğrafı çekildi ve bu kareler, medyanın da katkısıyla, büyütülüp son derece iyimser bir tablo kondu ortaya. Salt bu karelere bakarak iyimser olmak mümkün ama acaba gerisi nasıl gelecek bu filmin?
       Bu soruya yanıt ararken iki şeye bakmamız lazım:
       (1) Bundan önce izlediğimiz filmlerde(önceki yılların ekonomik gelişmelerini yansıtan filmler) neler olmuştu, zaman zaman izlenen umut verici kareler filmin istenen mutlu sonla bitmesini sağlamış mıydı?
       (2) Halen çevrilmekte olan filmin(yani 1998 yılı Türkiye ekonomisi filminin) nasıl bir senaryosu var ve bundan sonra yaşanacak olası gelişmeler bu senaryoyu nasıl etkileyebilir?

       1994 yılında izlediğimiz filmde ilk birkaç kareden sonra umut dolu sahnelere rastlamak pek mümkün olmadı ve sonunda hem 'esas oğlan' züğürtledi, hem de enflasyon perisi başını alıp gitti. Sonraki üç yılda esas oğlan yeniden palazlandı, zenginleşti ama enflasyon perisini yere indirmek bir türlü mümkün olmadı, o yükseklerde uçmaya devam etti. Bu filmlerde, "periyi ben indiririm" diyenlerin etrafa umut saçtıkları sahneler çok görüldü ama sonuç değişmedi, enflasyon inmedi.
       Şimdi çevrilmekte olan filmin senaryosu gene aynı mutlu sonu hedefliyor: enflasyon 40 - 50 puan aşağı inecek ama büyüme hızı fazla düşmeyecek.

       Son haftalarda gazete sayfalarını süsleyen film karelerinde bu mutlu sona doğru bir gidiş olduğu izlenimi vurgulanıyor. Bu umut karelerini hazırlayan gelişmelere baktığımızda öncelikle şunları görüyoruz:
       * Kamu kesiminde sağlanan harcama disiplini ve gelir artışları, kamunun gelir - gider dengesinin öngörülenden daha olumlu gelişmesini sağlamış görünüyor. 1998'in ilk üç ayındaki uygulama sonuçları, 1998 sonu için % 3.9 olması öngörülen faiz dışı bütçe fazlası/GSYİH oranının % 5'e yükselebileceği umudunu veriyor.
       * Kamu kesimi zamlarının dondurulmuş olması fiyat endekslerinin artışında geçici de olsa bir yavaşlama sağlıyor. Bu arada dünya petrol fiyatlarının düşük seyretmesi bu uygulamayı kolaylaştırıyor. Türkiye'deki fiyat artışlarının mevsimsel olarak yavaşladığı yaz aylarında tek tek, ürün bazında yapılacak ayarlamalarla bu efekti birkaç ay daha sürdürmek mümkün görünüyor.
       * Petrol dışındaki pek çok üründe de, dış dünyadan ve özellikle Asya ülkelerinden yansıyan deflasyonist etkinin Türkiye'deki fiyat artışlarını frenleyici etkisi görülüyor.
       * Döviz kurunda resmen ilan edilmeden "nominal çıpa" uygulamasına geçildiği izlenimi var: TL.nin bir ölçüde değerlenmesini öngören bu uygulama hem enflasyonu frenleyici bir etki yapıyor hem de iç talebin canlı kalmasına katkıda bulunuyor. Dış denge ise şimdilik tehlike sinyali vermiyor.
       * Merkez Bankası kontrollü bir para politikası izleyerek piyasaları boğmadan ve bolluk yaratmadan bu tabloya katkıda bulunuyor.

       Umut veren bu film karelerinin oluşmasında büyük payı olan bürokrasi filmin sonunun da iyi bitmesi için neler yapılması gerektiğini gayet iyi biliyor:
       * Klasik seçim ekonomisi uygulanmayacak.
       * Kamu kesiminde disiplin kesinlikle bozulmayacak.
       * Buğday fiyatları ve memur maaşlarındaki artışlar enflasyon hedefiyle tutarlı olacak.
       * Bunlara ek olarak özelleştirme yürüyecek.
       * Vergi yasası çıkacak ve sosyal güvenlik cephesinde anlamlı bir reformun ilk adımları atılacak.
       * Piyasalardaki beklentiler ve faizler buna göre oluşacak.
       * Ekonomide ısı artar ve dış dengede tahmin dışı bir bozulma olursa derhal önlem alınacak.
       Bunlar yapılabilirse yılsonu enflasyonunun % 60 - 70 bandında, büyüme hızının da % 5 - 6 arasında gerçekleşmesi en azından kağıt üzerinde mümkün görünüyor. Ancak bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi için en önemli şart politikacının bir noktada filmi koparmaması.

       Mesut Yılmaz'la Deniz Baykal tarafından ortaya konan erken seçime gitme formülünün ekonomiye etkileri ne olur? Hemen akla gelen olasılıklar şunlar:
       * Seçim tarihinin şimdiden belirlenmesi ve yerel seçimle genel seçimin bir defada yapılacak olması belirsizliği azaltma açısından olumlu bir etki yapabilir.
       * Seçimlere tarafsız başbakanla ve dengeli bir seçim hükümetiyle gidilmesi tipik bir seçim ekonomisi uygulanmasını önlerse bu da olumlu bir etken sayılabilir.
       * Ancak uygulanmakta olan ekonomik programın sürdürülmesi açısından ekimde farklı bir hükümet modelinin devreye girmesi olumsuz etki yapabilir ve programın hedeflerine varması zorlaşabilir.
       * 1999 bütçesini ve programını geçici nitelikteki bir seçim hükümetinin yapması olumsuz sonuçlara yol açabilir.
       * Seçim hükümetinde yer alan unsurlar parti çıkarı gözeterek davranırlarsa ortaya kaotik bir durum çıkabilir.
       * Seçimin olası sonuçlarıyla ilgili tahminler ekonomiyi olumlu ya da olumsuz etkileyebilir.

       Nobel Edebiyat Ödülü sahibi şair ve yazar Octavio Paz öldü. Sol gelenekten gelen bir aydın olan Paz bir noktadan sonra klasik sol söylemi yetersiz bulmaya başladı. Dünyadaki ve Meksika'daki büyük değişimi anlamaya çalışan Octavio Paz bu yüzden kafalarındaki eski kalıpların dışına çıkamayan solcu aydınlar tarafından insafsızca eleştirildi.
       Octavio Paz, 1994 yılında The Wall Street Journal gazetesine yaptığı bir açıklamada, değişimin ve modernleşmenin Meksika için tek rasyonel seçenek olduğunu ve Meksika toplumunun kaçınılmaz olarak bu yöne gideceğini belirterek şöyle diyordu:
       "Bir yandan modernleşmeye mahkum olduğumuzu düşünüyorum ve eğer modernleşeceksek bunu mümkün mertebe çabuk yapalım diyorum. Diğer yandan modernleşmeye 'mahkum' olduğumuzu söylüyorum çünkü ABD'ye, Japonya'ya, Avrupa'ya baktığımda modernleşmenin büyük bir nimet olmadığını görüyorum. Modernleşme, klima cihazıyla serinletilmiş bir cehenneme de benzetilebilir."
       Paz'ın bir modernleşme hayranı olmadığı meydanda. Buna karşın ilerlemek ve gelişmek için başka bir seçenek olmadığını da görüyor.

       Avrupa'nın birçok ülkesinde sosyal demokratlar (ve komünistlerin bir bölümü) de ancak dünyadaki büyük değişimi kavrayarak varlıklarını koruyabileceklerini anladılar ve siyasi yelpazenin merkezine doğru açılan yeni bir anlayışla yeniden iktidar olma şansını yakaladılar.
       Şimdi gözler Almanya Sosyal Demokratlarına ve Kohl'ün 16 yıllık saltanatına son verme umutlarını yeşerten SPD(Sosyal Demokrat Parti)nin başbakan adayı Gerhard Schröder'e çevrilmiş durumda.
       Sosyal demokratların Avrupa'daki tırmanışının bizim sosyal demokratlara da iktidar umudu aşıladığı görülüyor. Böyle umutlara kapılmak güzel de bu umutların hayata geçirilmesi için Avrupa solunun yeniden iktidar şansını yakalamak için nasıl bir zihinsel dönüşüm geçirdiğini iyi kavramak gerekiyor.