Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Önceki gün erken saatlerde yola koyuldum. Havanın şeker renk olduğunu evden çıkmadan fark edip ona göre giyindiğim için sabah ayazından şahsen çok fazla etkilenmedim ama gideceğim yere doğru giderken havadan şikayetçi olan ve "bu yıl yaz hiç gelmeyecek mi?", diye yakınan pek çok kimseye rastladım.
       Nisan ayının ilk yarısında, üstelik yazın yaklaşmakta olduğunu haber veren birkaç sıcak günün ardından gelen serince bir günde, rastlantı sonucu karşılaştığım farklı insanların hemen böyle bir umutsuzluğu dile getirmesi ilginç geldi bana. Daha baharın ortasındayken bir sabah havanın serin olması neden yazın hiç gelmeyeceğini düşündürmüştü bu insanlara?
       Bu sorudan yola çıkarak şunu düşündüm: Türkiye ekonomisine bakışımızda da düşünce tarzımıza ve söylemimize yerleşmiş, adeta içselleşmiş bir karamsarlığın izlerini mi taşıyoruz biz? Acaba biz ekonomimizde genelde olumlu gelişmeler yaşanırken bile, bu olumlu gelişmeleri durdurabileceğini düşündüğümüz etmenleri hemen dikkate alıp kaygı duymaya mı başlıyoruz? Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi ya da Ecevit'in hastalığı gibi etmenlerin bir anda her şeyi bozabileceğini düşünerek kaygılara mı kapılıyoruz?
       Ben kendi hesabıma zaman zaman bu tür kaygılara kapılıyorum. Son yirmi yıl içinde çeşitli nedenlerle yarıda kalan ve hedefine varamayan o kadar çok istikrar programı izlemişim, siyasetteki zikzaklara o kadar alışmışım ki ister istemez her olumsuz belirtiyi ciddiye alma eğiliminden kurtaramıyorum kendimi. "Sorunlarını çözemeyen Türkiye" paradigmasından "sorunlarını çözen Türkiye" paradigmasına geçiş yapamadığım için bir türlü fazla iyimser olamıyorum. Buna ek olarak dış dünyadan Türkiye'ye yansıyabilecek olumsuzlukları da hesaba katınca rahat ve iyimser olmam daha da zorlaşıyor.
       Dış dünya ise benim henüz yapamadığım paradigma sıçramasını yapmış görünüyor. Bir yandan IMF ve Dünya Bankası, diğer yandan uluslararası finans kuruluşları Türkiye'yi "sorunlarını çözen ülke" olarak görme eğilimine girdiklerinin sinyallerini veriyorlar, sürekli olarak. Bu paradigma sıçramasını yaparken, "biz daha önce Türkiye'ye haksızlık etmiştik, kredi notunu fazla düşürmüştük", diyenler bile var. Bütün bunlar Türkiye'nin kredi notunun yakında yükseltilebileceğinin sinyalleri. GSM sürprizi ve diğer özelleştirmelerin de bu süreci çabuklaştırması beklenebilir.
       Bazı nisan sabahları serin geçse de sonunda yaz gelecek galiba.


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr