Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İnsanları güldürme yeteneğimi sınırlayan bir diğer özelliğim de, çocukluktan beri "büyük adam" gibi ciddi davranmaya koşullanmam oldu herhalde. Benden hep ağırbaşlı, dengeli, rasyonel, ölçülü davranışlar beklendiğini düşünerek büyüdüm ben. Sululuk, hafiflik, komiklik yapmak için alışkanlıklarımın dışına çıkmam gerekti ve bu da çok sık olamadı doğal olarak. İnsanları güldürecek bir olayı ya da öyküyü hiç gülmeden ve yüz ifadesini değiştirmeden anlatabilenlere hep gıpta etmişimdir. Düşünebiliyor musunuz, adam en komik şeyi sonuna kadar hiç renk vermeden, buz gibi bir ifadeyle anlatıyor ve ancak dinleyenler kahkahadan kırıldıktan sonra onlara katılıyor. Ve tabi i müthiş etkili oluyor. Ben ise, komik bulduğum bir şeyi anlatmaya kalkıştığımda çoğu kez önce kendim gülmeye başlıyorum ve tabii anlatmaya çalıştığım şeyin etkisini en aza indirmiş oluyorum. Bu yüzden de sıkça kalkışmıyorum komik bulduğum bir şeyi anlatmaya. Gazete yazarı olup önemli konular hakkında alenen fikir yürütmeye başlayınca, durumum daha da ciddileşti. Bana sürekli olarak ciddi sorular soruluyor ve ciddi cevaplar vermem bekleniyordu artık. Hiç şaka kaldırmayacak konularda yazı yazmanın, ülkemizin ciddi sayılan gazetelerinde köşe sahibi olmanın üstüme yüklediği sorumluluk beni daha da ciddi olmaya zorluyordu. Bir noktadan sonra işi daha da büyüttüm. Benim gibi ciddi bir gazete yazarının, Türkiye'deki ciddi gelişmelerle yetinmeyip dünyadaki ciddi gelişmeleri de yakından izlemesi gerektiğini düşünerek; hayatımın önemli bir kısmını, yabancı gazete ve dergileri, hatta ilgi alanıma giren konulardaki kitapları okuyarak geçirmeye başladım. Küresel resmin bütününü bir gün görebilmek hayaliyle sanki devasa bir yap - boza, her gün bir iki parça eklemeye memur etmiştim kendimi. Tek başıma kafelere giderek, hayatını yaşayan insanların arasında farklı bir aleme dalıp yanımda getirdiğim gazete ve dergileri okumak, bitmez tükenmez notlar almak ve düşünce sıçramaları yapmaya çalışmak hayatımın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Küresel yap - boz Bu halimin, beni izleyenleri kahkahalarla olmasa da için için güldürebilecek, komik bir tarafı bulunduğunu ise yeni keşfetmeye başladım. Sıkça gittiğim bir kafenin sahibi geçen gün dayanamadı, sordu: "Yıllardır bıkmadan okuyor, notlar alıyor, gazetelere yazılar yazıyorsun ama neye yarıyor, bir şey değişiyor mu sanki?" Dört yıldır hiç gazete okumadığını ve bunun da kendisine hiçbir şey kaybettirmediğini söylüyordu, iş hayatının yabancısı olmayan bu eski dostum.Haklı mıydı acaba? Ben dinmeyen bir öğrenme açlığıyla dünyada yaşanmakta olan değişimi izlemeye çalışırken, dünyada ve özellikle Türkiye'de yaşananları ciddiye almak giderek zorlaşıyor muydu? Kıt zekâlı G. W. Bush'un yönetmeye kalkıştığı bir dünyada, kırk yıllık "Baba"nın siyasi enkazına umut bağlayanların ve bütçe görüşmelerini Kasımpaşa muhabbetine çevirenlerin sahneyi işgal ettiği bir Türkiye'de ciddi takılmak kadar komik bir şey olabilir miydi? 2006 yılının gönlünüzce geçmesini dilerim. oulagay@milliyet.com.tr Meğer komikmişim