Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Osman Ulagay


"Şimdi ne olacak?", sorusu herkes gibi benim kafamı kurcalıyor tabii ama şu anda bu soruya cevap verecek ehliyeti kendimde göremiyorum. Sahnedeki bütün oyuncuların sürekli yalan söylediği ve akıllı davranmanın adeta yasak olduğu bir oyunda son sahneyi hayal edebilmek için başka yeteneklere sahip olmak gerek her halde. Bu nedenle ben bugün bu oyundaki başrol oyuncularından biriyle bazı rol arkadaşlarına değinmekle yeteneceğim.
* * * *

Tansu Çiller tarihe "tatsız bir vızıltı" olarak geçecek her halde ama tarihe vızıltı olarak geçecek bir kişi bile, belli mevkilere gelebilmişse, o dönemi yaşayan insanlar için önemli tatsızlıklara hatta sancılara neden olabiliyor. Dönemi yaşayanlara hatırı sayılır faturalar ödetebiliyor.
Çiller'in başbakanlığa kadar yükselmesine, "Çiller vızıltısı"nın bunca süre kulaklarımızı tırmalamasına ortam hazırlayanlar da bu tatsızlıklara, sancılara, ağır faturalara ortam hazırlamanın vebalini taşıyor.
Geçen perşembe bu köşede yer alan "Çiller'i bugünlere kimler getirdi" başlıklı yazıda Çiller'in Türkiye'nin başına gelmesinde rolü olanların bir listesini çıkarmıştım. Yazının yayınlandığı gün Çiller'in yükselişine yakından tanık olan bazı politikacılardan, gazetecilerden ve işadamlarından telefonlar aldım. Hemen hepsi listenin eksik olduğunu belirtiyor, bazı ilişkileri es geçtiğimi söylüyorlardı.
Süleyman Demirel'in çok yakınında bulunmuş olan bir politikacı Süleyman Bey'in Çiller'in yükselişindeki rolünü kabul ediyor ancak, "Necmettin Cevheri'yi unutmuşsunuz", diyordu. Bir gazeteci dostum da aynı hatırlatmayı yapıyordu. Bir başka politikacı, Sultanahmet mitinginde Çiller'in arkasında figüranlık yapan Cefi Kamhi, Sedat Aloğlu, Bahattin Yücel'i kastederek, "bu kişilerin Çiller'e destek olmakta ne menfaatleri var, onu araştırdınız mı?", diye soruyordu. Demirel'in Çankaya'ya tırmandığı günlerde olayları çok yakından izlediğini hatırlatan kıdemli bir gazeteci dostumuz, Çiller'in DYP Genel Başkanı seçilmesinden hemen önce Hüsamettin Cindoruk ile yaptığı uzun görüşmeyi naklediyor ve Cindoruk'un kendisine, "Şimdi Tansu hanım arkasına medya rüzgarını aldı; şu anda karşısına çıkmanın anlamı yok; birkaç ay içinde bu rüzgar geçer, onu bitiririz", dediğini söylüyordu.
"Çiller'in listesi" hayli uzun anlaşılan. Belki bugünlerde yeni ilaveler de oluyordur bu şeref listesine, kimbilir.
Not: Geçen haftaki yazımda Çiller döneminde bakanlık kabul etmesini yadırgadığımı belirttiğim Sayın Coşkun Kırca, Yeni Yüzyıl'daki köşesinde bir açıklama yaparak özetle şöyle diyor: "Bu görevleri kabul edişimin tek sebebi, AB'yle gümrük birliğini kotarmak için benden beklenen hizmeti reddetmekliğimin, Devlet'e hizmet açısından yanlış olacağı idi." Ne diyelim, herkesin kendine göre haklı bir gerekçesi var tabii.


Christie's ve Sotheby's adlı ünlü müzayede evlerinin New York'ta düzenledikleri müzayedelerde üç gün içinde 335 milyon dolarlık(yaklaşık 47 trilyon TL.) satış gerçekleşti. Christie's'in iki günlük müzayedesinde Cezanne'ın karısının "asık yüzlü bir portresi" 19.7 milyon dolara(yaklaşık 2.8 trilyon TL) satıldı. Manet'nin kendi portresi ise 18.7 milyon dolara alıcı bularak bir Manet portresine verilen en yüksek fiyata erişmiş oldu. Toulouse - Lautrec'in "pembe çoraplı oturan balerin" tablosu da 14.52 milyon dolara çıkan satış fiyatıyla sanatçının yapıtları arasında rekor kırdı.
Sotheby's'in müzayedesinde Gustav Klimt'in bir manzara yağlıboyasına verilen 14.74 milyon dolar da bir rekordu. Ayrıca Degas'nın son dönemine ait "Dansözler" pasteline 11 milyon dolar, Modigliani'nin karısının portresine 9.57 milyon dolar ödendi. Empresyonist ve modern resmin ustalarının tabloları rekorlar kırarken Boldini ve Tissot gibi bazı "kafe ressamları"nın tabloları da ilgi gördü ve beklenmedik fiyatlara erişti.

Uzmanlar iş stresinin insan yaşamında önemli bir etken olduğunu, belirli bir düzeyin üzerinde stres yaşayanların tehlikeli sonuçlara maruz kalabileceğini belirtiyor. Her mesleğin, her iş ortamının kendine özgü bir stres yaratma potansiyeli var. Türkiye gibi ülkelerde bunun üzerine bir de "ülke ortamı" stresini ilave etmek gerekiyor.
Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar iş yaşamındaki stresin pek çok meslek dalında artmakta olduğunu gösteriyor. İngiltere'de yayınlanan Sunday Times tarafından 1985 ve 1997 yıllarında yaptırılan geniş kapsamlı araştırma, birçok iş kolundaki stresin bu süre içinde arttığını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre giderek daha yoğun stres yaşayanlar arasında askerler ve öğretmenler başı çekiyor. Gazetecilik, yayıncılık ve reklamcılık ise 1985'den 1997'ye stresi azalan meslekler arasında yer alıyor. Buna karşın gazetecilik oldukça stresli bir meslek olma özelliğini koruyor.
Yüksek stres altında çalışanlar arasında ön sıraları hapishane görevlileri, polisler, ambülans personeli, aktörler ve yöneticiler alıyor. Stres düzeyi en düşük olan meslekler ise astronomi uzmanlığı, güzellik uzmanlığı ve doğa korumacılığı.

Türkiye'nin stresleri

Türkiye'de yaşayan insanlar ise, meslek streslerinin yanısıra, bir de ülkedeki benzersiz şartlardan kaynaklanan "ülke ortamı stresi"nin yıpratıcı tahribatına
maruz kalıyorlar. Türkiye'de çeşitli mesleklerdeki stres oranlarını ortaya koyan bir araştırmaya ben rastlamadım ama askerlik ve gazetecilik her halde Türkiye'de de çok stresli meslekler.
Silahlı kuvvetlerin bir bölgede sıcak çatışma içinde bulunması askerlerde ek bir stres yaratıyor mu bilmiyorum ama ülkemizdeki bazı gelişmelerin ve özellikle de ülkeyi yönetme iddiasındakilerin tavırlarının askerlerde ciddi boyutta ilave stres yarattığı meydanda. Bu stresin değişik biçimlerde, değişik tavırlarla dışavurduğuna tanık oluyoruz son zamanlarda.
Askerlik mutlaka stresli bir iş ama bence Türkiye'de gazetecilik askerlikten de stresli bir iş haline geldi. Gazetecinin malzemesi insan ve bilgi. Ne var ki Türkiye'de neredeyse herkes her zaman yalan söylüyor artık. Bilginin beş paralık değeri yok; yalanın, dolanın, palavranın, iftiranın geçer akçe olduğu bir ortamda bilinen anlamıyla gazetecilik yapmanın giderek hiç anlamı kalmıyor. Bu yalan kasırgası içinde gerçeği bulup yansıtmaya, yorumlamaya çalışan gazeteci ise dünyanın en stresli işini üstlenmiş oluyor.




Manchester Üniversitesi uzmanlarının 104 meslek grubu üzerinde yaptıkları araştırmada altı araştırmacı her mesleğe 10 üzerinden, 1 en düşük, 10 en yüksek stres düzeyi olmak üzere puan verdi. Aşağıdaki özet tabloda 7 puanın üstü aşırı stresli, 6 puanın üstü çok stresli, 5 puanın üstü ise ortalama stresli olarak değerlendirildi.

Yazara Email o.ulagay@milliyet.com.tr