Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beni gazeteciliğe ısındıran ve "şeker abiler" diye tanımladığı İlhan Selçuk ve arkadaşlarının benden kurtulma girişimlerini bana yansıtmayarak Cumhuriyet'te on küsur yıl kalmamı sağlayan Hasan Cemal de kitabının 528. sayfasında, "şeker abiler"in gazeteden ayrılmasından sonra yaşananları anlatırken şöyle diyor: "Bu arada suların taşmasına neden olan Osman Ulagay, Londra'dan bir türlü dönmek bilmiyordu. Kavgada bizim tarafımızdan kullanıldığını düşünüyordu. Ne yaparsanız yapın havasındaydı." Cumhuriyet'te "vazoyu kıran" ve "suları taşıran" kişi olarak anıldığıma göre benim de bir şeyler söylemeye hakkım var mı acaba? Hasan Cemal'in Cumhuriyet gazetesindeki yıllarını anlatan Ben Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim adlı kitabı, Sayın Başbakan'ın Pasifik ötesinden sürdürdüğü kimlik tartışmalarını bile gölgeleyerek, en azından belli bir çevrenin gündemine damgasını vurdu geçen hafta. Farklı ortamlarda karşılaştığım hemen herkes şu ya da bu şekilde bu kitaptan söz etti bana. Kitabı alıp okuyanların çoğunun ortak izlenimi ise şuydu: Cumhuriyet'te vazoyu ben kırmış, ortalığı ben karıştırmıştım. Önce Hasan Cemal'in kitabında ve kitapla ilgili açıklamalarında sıkça kullandığı şu "vazonun kırılması" olayına bir açıklık getireyim. Belleğim beni yanıltmıyorsa, "şeker abiler"in Cumhuriyet'ten ayrılması sonrasında "vazonun kırıldığını" ilk söyleyen bendim. Hasan Cemal'in gazeteyi ayakta tutma çabalarının sürdüğü günlerde, Marie Claire dergisinin yayın yönetmeni olan Suay Aksoy'un benimle yaptığı bir röportajda, yaşanan kopmadan sonra gazeteyi toparlamanın olanaksız göründüğünü ifade etmek için bu deyimi kullanmıştım. "Vazoyu" kırılgan hale getiren ve sonunda kıran ben olsaydım bu deyimi o kadar rahatlıkla kullanamazdım her halde.Her zamanki gibi, kişisel bir değerlendirme yapmak için yazdığım bir yazı üzerine "şeker abiler"ce üretilen komplo teorilerinin Cumhuriyet'teki kavgayı açığa çıkardığı ortamda Londra'ya kaçmamın nedeni de bu kavganın benim üzerimden yapılmasını önleme gayretiydi. Hiç bir şekilde bu kavgada taraf olmak istemediğimi ve benim istifamla kavga bitecekse derhal istifa etmeye istekli olduğumu, Hasan Cemal gazetede olmadığı için Okay Gönensin'e ilettim. Okay, sanırım Hasan Cemal'le görüştükten sonra istifama gerek olmadığını, sorunun mutlaka çözüleceğini söyledi. Bunun üzerine istifa etmedim ama Okay'dan beni izinli saymalarını istedim ve Londra'ya gittim. Vazonun hikayesi Bu olaydan birkaç gün sonra Hasan Cemal beni Londra'dan arayarak İlhan Selçuk ekibiyle iplerin koptuğunu ve Cumhuriyet'te yeni bir dönemin başladığını söyledi. Kendisine umutsuz bir sesle "hayırlı olsun" dedim ama aslında öfkelenmiştim. Her iki tarafın da kendi aralarındaki kavgayı benim adım üzerinden sürdürdüğünü düşünüyordum. Öte yandan, bu kopuşun Hasan Cemal'in tahayyül ettiği Cumhuriyet gazetesi için sonun başlangıcı olduğunu da adım gibi biliyordum. Bu nedenle "ne yaparsanız yapın" havasına girmiştim ve Cumhuriyet'e dönmek istemiyordum. Söylenecek çok şey var, yarın devam edeceğim. oulagay@milliyet.com.tr İpler kopunca